Farsça Üzerine
Bugün canım sıkıldı, kitapları karıştırdım. Zaten canım sıkıldığında ya camdan dışarı bakarım ya da kitapları karıştırırım. Ama okumam. Sanırım bundan iki ay önce aldığım bir ders kitabını incelemek için elime aldım. Her zamanki gibi kitabı kokladım (eski kitapları hep koklarım da).
1960 yılında basılmış olan Türkçe ders kitabı tarih belirtmeksizin liselerde okutulacağı uyarısını yazmış ön kapağa. Demek istediğim on yıl boyunca mı yirmi yıl boyunca mı okutulacağı yazılmamış. Ben 80’lerde doğmuş biri olarak 90’lardaki ders kitaplarında öyle şeyler yazardı.
Eser inkılap yayınevinden çıkmış. Yazarı Mithat Sadullah Sander. Şöyle de bir not var kitabın birinci sayfasında ’Genel Sekreter Yardımcısı Yalçın Gürocak’ın bağışıdır. Üstelik ters basmış, şeyi. O zamanlar kitap bağışıyapanlar büyük insanlardı. Belki şimdi büyük bir adamdır. Ama bu şahsı araştırmak içimden gelmiyor. Bu arada kitap bana bedavaya geldi. 1943 tarihinde basılmış olan Türkçe sözlüğü alınca (oldukça karizma bir şey, bez kapaklı) yanında verdi adam.
Ana meseleye dönelim.
Zaman zaman bu sitede çeşitli şiirler ve şiire pek benzemeyen metinler okuyorum (şiirle yakından uzaktan alakası olmayan benim metinler de dahil). Ben şiire benzemeyen şiirler yazarken sözcüklere filan dikkat etmiyorum. Aman millet anlamasın, Arapça tamlamalar oluşturayım derdine düşmüyorum. Bazı arkadaşlar, şairler, Arapça tamlama derdine düşüyor ki şiiri ağır olsun...
Bence öyle yapmayın, öyle düşünmeyin. İlla yabancı sözcük kullanmak, gizemli metinler yazmak istiyorsanız Farsçaya yönelin. Arapça da elbette debiyat dilidir. Ama Türkçe ile boca ettiğimizde iyi durmuyor sanki. Asıl şiir dili herkesin bildiği gibi Farsçadır. Farslılar (nasıl ki bize Türk değil de Osmanlılar diyorlarsa onlara da Farslılar diyorlar, diyoruz) boş adamlar değildir. Neyse İranlılar veya Farslılar anasından doğduğunda şair olurlar. Pazardaki satıcı bile şairdir. İran kültürünü inceleyen fark edecektir. Herkes şiirsel bir hava ile konuşur.
Şimdi neyse (çok neyse diyorum kusura bakmayın) Farsça tamamlamalar hakkında biraz yazayım.
İsim tamlamalarından bahsedecektim önce ama bulamadım kitapta. Neyse sıfat tamlamalarına bakalım. Şöyle anlatılıyor: ’Çok eskinden dilimizde kullanılan Farsça sıfatlar iki büyük kısma ayırlır.’
Aslında sıfat olanlar, kaide ile yapılanlar
Misaller:
Na, bi: Bunlar olumsuzluk bildirir. Nalayık (layık olmayan), napak (temiz olmayan), bihaya (hayasız), bihaber (habersiz)
Sıfat yapmada kullanılan diğer bir Farsça edat: Hem (beraberlik gösterir)
Hemcins (aynı cinsten), hemrenk (aynı renkte), hemdert (derleri bir), Hemhal (aynı halde)
Ber: Üzere manasında kullanılır.
Berkemal (Kemal üzere) bermurat (muradına ermiş), bermutat (adet üzere)
Ane: Nispet bildirir (şapka kalmadı arkadaşlar, yazamıyorum zengin metin belgesi ile)
Dostane (dostça), acizane (acizce), şairane (şairce),
İ (şapkası var): Nispet bildirir.
İlmi (ilme ait), Fikri (fikre ait), edebi (edebayata dair), Fenni (Fenne dair),
Dar,tar sıfar edatı: nispet ve malikiyet bildirir.
Haberdar (Haberi olan), minnettar (minnet altında olan)
ment, var, ver, nak: malikiyet ve nispet bildirir.
ümitvar (ümitli), hünerver (hünerli), kedernak (kederli), perivar (peri gibi), Gülasa (gül gibi)
Farsça üzerine çalışmakta fayda var. Benden şimdilik bu kadar. Belki başka bir gün fiilerden yapılan sıfatlara bakarız. Her neyse bu kadar yeterli şimdilik.
İranlı şair Hafız-ı Şirazi’den bir şiir:
Güzel değildir o ki
uzun saçı,
ince beli var.
Kul ol o parlak yüze ki
ayrı bir havası var.
Hurinin,
perinin hoş tarzı var
amma
Güzellik
ve
letafet dedin mi,
filanda var.
Bak gözbebeğime ey güleç gül,
anla beni.
Seni umut edip akan
ne hoş gözyaşlarım var.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.