- 2480 Okunma
- 11 Yorum
- 2 Beğeni
KIZLIK ZARI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KIZLIK ZARI
İlk Okulu bitireli sadece bir yıl olmuştu , Merzifon’un Gümüşhacıköy’ünün bilmem ne köyünün güzel genç kız adayı Seher Kız’ın .
Okulun başarılı öğrencisini artık okutmayacaktı, kızının yerinin zengince bir evlilik ve çocuk bakıcılığı olduğunu düşünen cahil babası İbrahim Efendi. Giymeye zorlandığı siyah çarşafın altına istediğini giymekte serbestti şimdilik. Güzelim ipek saçlarının üzerine önce bir örtü , sonra bir bant ve en üste de siyah bir çarşaf örtülüyordu. Bembeyaz güzel yüzü açıktaydı ve gözlerine rimel çekmekte, hafif bir makyaj yapmakta da özgürdü.
Köyün biraz varlıklı olan mutahasıp aile reisleri, Henüz saflığı bozulmamış, itaatkar bu küçük kızın, oğullarına iyi bir eş olabileceğini düşünerek babası İbrahim Efendi’ye kinayeli sorularla yaklaşıyorlardı .
“İbram Efendi Gardaşım, küçük kızımız Seher Hanım’ı göremez olduk. Acap sağlığı sıhhati nasıldır? Eskiden olsa bayramlarda gelip, hem şekerini alır, hem de elimizi öperdi.”
“Eh ne diyem bilmem ki? Gız biraz büyüdü artıkın”
Bir gün ablası ve komşu kızları evde toplanarak içlerinden birinin doğum gününü kutlayacaklardı. Seher 13, ablası Gülsüm ise 17 yaşındaydı. Gülsüm bir yıllık evli ve hamileydi. Kocası köyün tek traktör tamircisi olduğu halde zar zor geçinebiliyorlardı. Acentelerin garanti kapsamı, ona tamir ile ilgili pek bir şey bırakmıyordu. Kızlar bakkaldan kola ve sigara alması için Seher’i göndermişlerdi. O gitmek istemiyordu ama içlerinde en küçük olan o olduğu için , mecburen bakkalın yolunu tutmuştu. Karnında birkaç gündür süren kötü bir ağrı vardı. Zaman zaman midesi de bulanıyor, kusmamak için kendini zor tutuyordu.
Siparişleri alan bakkalın oğlu Kazım ile uzaktan akraba olurlardı. Göz göze gelmeye çalıştığını fark edince çok utanmıştı oğlandan . Kızaran yanaklarını göstermemeye çalışarak paranın üzerini bile saymadan almıştı, tezgahın üzerinden.
“Ne o kız? İnsan akrabasına sırtını döner mi? Ne saklarsın yüzünü? Çarşafa kapandın diye ,dünyaya da mı kapattın çehreni?”
“Git işine be . Babama söylerim bu dediklerini bak sonra”
“Babandan mı gorkcam gız ? Hadi ne duruyon , bir de şekerli gahfe söyle”
Aslında bu hergele oğlan onun kalbini yerinden oynatıyordu ama kendisinden dört yaş büyük ve biraz da hergele görüntülüydü. Üstelik bazı geceler, diğer gençlerle içip içip onların evinin önünde nara atmışlardı da, babası dışarı çıkınca hepsi kaçacak delik aramıştı. Onu, sesinin kalın tonundan tanımıştı. Köy yerinde onun başını babasıyla belaya sokabilirdi.
Elinde kola şişeleri ile bakkaldan çıkıp eve doğru yürürken , arkasından yetişen arsız oğlan ,
“Torbanı ben taşıyayım , sana böyle ağır işler pek yakışmıyor, baksana naylon torbalar bembeyaz ellerini mosmor etmiş” diyerek yaklaşmıştı. Karnının ağrısından duramayan Seher, canının yanmasına aldırmadan oğlanı tersleyerek,
“Bak son defa söylüyorum, belanı benden bulma, babam görürse seni sağ koymaz. Defol git başımdan, hemi de sokağın yukarısından nara atanın, sen olduğunu biliyom ben”
Sokakta oynayan birkaç küçük kız oyunlarını keserek onları seyre dalmışlardı. Seher utanıyor, oğlanın evdekilere görünmeden hemen gitmesini istiyordu. Korktuğu başına gelmiş, camdan bakan ablası ve birkaç kız gülüşerek onun bu zor durumu ile alay ediyorlardı. İçeri girince biraz da kızarak,
“Ne gülüyorsunuz be? Ben babam duyar diye korkudan ölüyorum, siz utanmadan bana gülüyorsunuz. Salak çocuk, ne istiyor benden anlamıyorum “
“Kızım senden ne istediğini biz çok iyi biliyoruz da, sen daha biraz çocuksun o yüzden anlamıyorsun”
“Ne çocuğu yahu baksanıza şunun memişlerine . Mandalina bunlar, mandalina”
“Allah hepinizin belasını versin . Azgın , ahlaksız yaratıklar. Allah cehennemde bunun hesabını soracak inşallah”
O kadar ağrısı vardı ki karnında, onlara laf etmek bile onu yoruyordu. O gece erkenden yatağına girdi. Ağrıya artık dayanamıyor ve için için ağlıyordu. Annesi yanına gelip , elini onun başına tutarak ateşine bakıyordu. Evet kız biraz da ateşliydi. Bir aspirini suda ezerek getirip, onun öğürmelerine aldırmadan zorla içirmişti.
“Gözü kör olasıca, çarşafın altına kazak giy derim , nerdee. Bir saygısızlık, bir laf dinlemezlik. Ana lafı dinleme sen daha.”
“Anacığım, birkaç gündür kasıklarım çok ağrır, dayamaz oldum bu ağrılara artık. Hele bu gün çok daha fazla ağrım var”
“ Terliksiz betona basma derim umuruna gitmez, ben ne edim. Yat zıbar cehennemin dibine kadar”
Sabah ağrıları iyice artmıştı. Annesinin getirdiği tarhana çorbasını zoraki içiyordu. O sırada kapı çalmıştı. Ardından da komşu kadın çarşafını sıyırarak içeri daldı. Seher’in hasta olduğu ,yatağında çorba yudumlamasından belli oluyordu.
“Nen var benim güzel kızım? Ah kıyamam ben ona ,teyzesinin güzel kızına kıyamam ben. Ne oldu sana , nazar mı değdi yoksam”
“Ah sorma Hafize Teyze. Belki on gündür karnım ağrıyor. Yok yok tuvalete gitmeylen ilgili değil. Nedenini bilmem ama bu gün daha bir fazla ağrım var”
“Kız senin apandisiti ney patlamış olmasın sakın. Benim büyük oğlanın da öyle olduydu da hastaneye zor yetiştirdiydik.
“Anne ben ameliyat falan olmam . Ne olur beni hastaneye götürmeyin. Yarına bir şeyim kalmaz, babama da söylemeyin sakın.”
Ne yazık ki ertesi sabah çok daha sancılı kalkmıştı, Seher Kız. Ağlamaları babasını da uyandırmış , ev halkının paniklemesine sebep olmuştu üstelik.
“Adam, Hafize Hanım der ki kendi büyük oğlu da aynen böyle olmuşmuş da, hastaneye zor yetiştirmişler Müseyyip’i. Hani hatırladın mıydı?”
“Hatırladım, hatırladım .Dana kimin böğürü böğürüverirdi ,goca deliganlı”
“Mohtar Efendi , Mohtar Efendi , aman şu köy minübüsüylen Gümüşhacıköy’e bizi bir atıversin senin oğlan. Bizim küçük kızın galiba apandisiti patlamış, ücreti neyse veriverem muhtarım”
“Dur İbrahim Efendi, şimdi ücret konuşulur mu? Hemen seğirtin hastaneye. Seher Kızımıza aman bir şey olmasın”
Gümüşhacıköy’de küçük bir devlet hastanesi vardı. Yakışıklı genç dahiliyeci , İbrahim Efendi’nin pek de hoşuna gitmemişti. Çünkü onu ve karısını hemen odadan dışarı çıkartmış, Seher’le baş başa konuşarak onun derdini öğrenmeye çalışmıştı. Yaptığı muayenede kızın apandisit gibi bir derdinin olmadığını hemen anlamıştı doktor. Kızın soyunmasını istemişti. Soyunmaktan utanan Seher’e , hemşire de yardımcı olunca külotuna kadar soyunarak uzanmıştı muayene masasına.
Doktor kasıklarına bastırarak, onun canını çok acıtıyor, en çok ağrının nereye vurduğunu soruyordu. İki yumurtalık kanalını eli ile kontrol ettikten sonra ona şu soruyu sormuştu;
“En son ne zaman regl oldun?” Kız anlamsız bakışlarla suskun suskun bakınca, aynı soruyu hemşire sormuştu.
“Ay başı oldun mu? “
Seher utanarak, “Hayır “ manasına başını sallamıştı. Bu sefer ona giyinmesini söyleyen doktor, annesini içeri almış
“Kızınızın ay başı olup olmadığını takip ediyor musunuz? “
Kadın utanarak,
“Ben böyle şeyleri kızımla konuşmam. Hem o daha sabi sayılır. Bir şey olsaydı bana söylerdi doktor bey”
“Sizi hemen koridorun sonundaki odaya , jinekolog arkadaşıma yollayacağım. Şu notu da kendisine verin”
Ana kız çarşaflarına bürünerek, söylenen odanın önünde beklemeye başlamışlardı ki, kapıdan başını uzatan hemşire, tıklım tıkış bekleyenlere hiç aldırmadan ,”Seher (…) siz misiniz? Hemen muayene odasına geçiniz” deyiverdi.
Odaya gelen doktor elli yaşlarında bir erkekti. Ana kızı şöyle bir süzdükten sonra ,
“Kızım hemşire hanım seni hazırlayacak , hiç korkma “ diyerek onların hazırlanmasını ,önündeki başka bir dosyayı okuyarak bekledi. Kadınların muayene olduğu masaya yerleştirmişlerdi küçük Seher’i. Çok korkuyordu. İlk doktorun muayene ederken bastırması nedeniyle ağrıları da epey artmıştı. Doktor eli ile yaptığı muayeneyi çok kısa sürede bitirip , eldivenlerini sıyırırken, kızın anne ve babasını masasının önündeki sandalyelere oturtarak,
“Bakın kızınız ergenlik dönemine girmiş, ancak dışarı atılması gereken kirli kan, kızlık zarı doğuştan kapalı olduğu için dışarı boşalamıyor. Bu yüzden basit bir müdahale ile bu zarı delip , pis kanı akıtmamız gerekiyor. Anladınız değil mi, toplu iğne başı kadar bir iki delik o kadar”
Kızın babası İbrahim Efendinin gözleri yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Odayı bir hışımla terk ederken,
“Ben kızımı doktura ney deldirtmem. Dümbük müyüm ben?”
Bu lafları duyan hemşire onlarla birlikte dışarı çıkarak,
“Amcacığım, biliyor musunuz , bütün kadınlar doğa gereği her ay yumurtlarlar. Sonra da bu yumurtalar döllenme zamanı geçince , döllenemedikleri için çürüyerek kan ile vücuttan atılırlar. Çıkacağı yer vajina ağzındaki kızlık zarıdır. Her kadının kızlık zarında bu kanın akması için delikler vardır. Kiminde tek delik, çizik veya elek şeklinde birkaç delik de olabilir. Sizin kızınızın zar deliği doğuştan yok. Bu yüzden tek bir delik açarak, çürümüş yumurtayı ve pis kanı akıtarak sorunu çözecek doktor bey. Bundan kızlığına bir zarar gelmeyecek ve kızınız kurtulacak. Aksi halde kan zehirlenmesi başlayabilir ve Allah korusun…”
Bu konuşma İbrahim Efendi’yi çok kızdırmıştı. Köy yerinde kızını doktor patlatmış derlerse ne diyecekti.
“Bak hemşire hanım, bizde kızlık ve namus çok önemlidir. Ben kız- oğlan – kız yavrumu doktora deldirtmem. Zaten söylediğiniz saçmalıklardan da bir şey anlamıyorum. Kız yumurtlarmış da , yumurta çürürmüş de, zar kapalıymış da… Benim kızım tavuk mu be? Haydi gidin işinize”
Hemşire son ümit olarak kızın anasına baktı. Kadın bakışlarını yere dikmiş, onunla göz göze gelmekten korkuyordu, kocasının yanında.
Zavallı Seher, büyük ablasını dinleyerek ince örgü şişini yavaşça sokarak bu zara tek bir delik açmaya cesaret edebilseydi, bu gün yaşıyor olacaktı. Ne yazık ki, kendi anatomisini bile bilemeyen cahil kafasıyla , ağrılar içinde hastaneden birkaç gün sonra hayata veda etmişti.
Özel aracı ile onun köyüne kadar gelip babasını ikna etmeye çalışan doktoru köylüler bir güzel dövmüşlerdi. Elli yaşında ,iki kız çocuğu babasını, bir de sapıklıkla suçlayarak.
Merzifon kadın kuruluşları , bir otobüsle kızın bu cahilce öldürülüşünü protesto etmek için köye geldiklerinde Jandarma onları köylü kadınların attıkları taşlardan koruyamamış, birkaçı yaralanmışlardı.
Onlar da Merzifon’un ana caddesi olan yokuşta , yürüyüş yaparak olayı kınadılar.
İbrahim Efendi evinin salonunun köşesinde alçak sedirde , sağ dizini altına kıvırmış, elindeki 99luk tespihi çekerken ;
“Allah verdi Allah aldı. Ben kızımı doktora bozdurmam arkadaş. Biz namus için yaşarız, namus için ölürüz” diyordu da;
“He vallah, namıs her bi şeyden önemlidir.Allah virir Allah alır”
E. Yaşar Ovalı 9.02.2015
YORUMLAR
Böylesi durumlar da doktorun insiyatifini kullanması gerekir. Aklı dengesi yerinde olmayanların fikrini almak da neyin nesi. Küçücük bir müdahale için izne gerek duyulmamalı.
Tebrikler
kukurikuu
Çok doğru söylüyorsunuz da bu tip kafasızlar o doktoru keser valla. Bunların elinden o masum kızı almak lazım.
Saygılarımla
Bu ne cehalet ne mutahasıplık ne gelenek ne de dindarlık. Bu tamamen gerizekalılık ve acımasızlık gaddarlık. Bir insanın sağlığından canından daha değerli hiç bir şey olamaz. Bu insanların aptallığı gaddarlığı. Kızı öldü alsın şimdi namusunu bi yerlerine soksun. İki kız ve bir erkek annesi olarak çok sinirlendim.
Anlatım ve duyarlı yazınız çok güzeldi ama anlatığınız olay çok kötü bir olay. Allah böyle insanlardan kızları korusun ve bözle insanları evlatsız bıraksın inşallan
Tebrikler
kukurikuu
Anne olarak gösterdiğiniz gerçekçi tepkiye bütün kalbimle katılıyorum.
Al namusunu...
Saygılarımla.
Yaşar Bey, biliyorum ki yazılarınız gerçek yaşamdan
ve böyle olması bende çok daha büyük bir etki bırakıyor
kutlarım sizi
saygılarımla
kukurikuu
Bu yazının inanın ki gerçek olmamasını çok arzu ederdim.
Cahil ve tutucu toplumlarda her şey yasak ve günah kabul edldiği için ne yazık ki, kimse bu bilgilere dokunamıyor bile.
Yorumunuz için teşekkür eder saygılar sunarım.
Tutturmuşsun bekaret
Şeklini öğrensene
Gerdeğine girmeden
Doktora göstersene
Tetiği çeken elin
Allah tan korkma’dımı
Öldürdüğün çocuğun
Yüreğin yanma’dımı
Derki ulu peygamber
Kısas ayaklarımın
Altındadır bilesin
Evladını yok ettin
Ümmetimden değilsin........büyük usta yıllar önce yazdığım bir şiirin iki dörtlüğüyle katıldım muhteşemdi saygılarımla
Gümüşhacıköy ilçe artık. Merzifon'a bağlı değil. Memleketimin Amasya, Merzifon'da da beş yıl görev yapmış olmamdan biliyorum. Bu önemsiz ayrıntıdan sonra;
Siz hep böyle yazılar yazın. Yazın ki bizler de aydınlanalım.( Gerçi bizlerden geçti. Yeni nesil öğrensin. Ama artık bir çok şeyi biz onlardan öğreniyoruz)
Evet usta o günler öyleydi işte...Memleketimizin bir çok yeri hala da öyle.
Sevdiğimiz kızların hırkalarının cebine koyamadığımız sekize katlı aşk mektupları hala sırıl sıklam cebimizde.
Şimdilerin çıkmalarının adı o zamanlarda uzaktan sevmekti. Cahilliğin değil de gizliliğin korumanın kendine has bir güzelliği vardı. İlişkiler şimdiki gibi cıvık, seviyesiz değildi.
Çok anlamlı bir yazıydı...
Selam, saygı...
kukurikuu
Gümüşhacıköy ilçe oldu demek. Nufusu artan her şehir büyüyor ama gerçek bir büyüme midir tartışılır.
Avrupada ,Amerika 'da da küçük yerler var. Adamlar taşrayı sanat ve kültür çalışmaları ile şehirden noksansız hale getiriyorlar.
Bizde bir de üzerine taassup da binince dünyayı güldürecek olaylar yaşıyoruz malesef.
Yorum ve güzel temennileriniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla
kukurikuu
Gerçekten büyük bir cahillk. Ama bu gün sorduğum beş delikanlının dördü kızlık zarının deliksiz olacağını söyledi. Biri benim küçük oğlum. Utandım onların bilgisizliğinden. Saygılarımla.
Ah be abim.
Bende öyle bir anı canlandırdın ki anlatsam hem güler hem de koskoca bir üniversite mezununun cahilliğine ağlar durursun.
Neyse o anıyı sana bir gün özel olarak anlatırım.
Yazıya gelince
Bence günün yazısı olmalı. Çok çok önemli ve hayati bir konuya değinmişsin.
Yanlış anlaşılmasın ben her zaman evlenecek bir kızın bakire olması tarftarıyımdır ama bu anlattığın olay tamamen bambaşka bir olay.
Bir yavrucak kör bir taassup yüzünden göz göre göre ölüme terk ediliyor bu olayda ve eminim ki bu yazıda anlatılanlar kurgu değil.
Ve yine ne yazık ki bu kör taassup yüzünden bu konuları konuşamıyoruz.
Çok iyi hatırlarım. Yıllar önce okullara cinsel eğitim dersleri konması gibi bir proje gündeme geldi. Düşünebiliyor musun ben bile böyle bir dersle ''Kamasutra eğitimi verilecek'' diye dalga geçtim. Hatta bu fikri şiddetle savunan bir bayan öğretmene '' İyi madem o zaman sen uygulamalı olarak verirsin seks derslerini '' dedik bazı arkadaşlarla birlikte. Oysa o derste işte senin bu gün yazdıkların anlatılacaktı ve eğer anlatılabilseydi belki de Seher ölmeyecekti.
Yani değerli abim Seher'in katilleri maalesef bizleriz, sadece babası ve köylüleri değil.
Söylenecek çok şey var da söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil...İşte böyle bir şey.
Selam sevgi ve muhabbetle can abim.
kukurikuu
Bu olay ne yazık ki, babamın Merzifon'da görev yaptığı bir zaman diliminde gerçek olmuş ve Haydar Dümen'in kitabında da geçen ders alınması gereken acı bir ibret anlatımıdır.
Anaların babaların veremediği eğitimi bence öğretmenler vermelidiir. Hem de kızlı erkekli karışık olarak.
Önce öğrenciler belki gülebilirler ama sonra öğrenecekleri çok şey olduğunu onlar da anlayacaklardır. Bu konuda Sağlık Bakanlığı da yardımcı olabilir diye düşünüyorum.
Yahu kardeşim , sen Tacettin gelirse bakarız, balığı boşa öldürtmeyiz dememişmiydin? Hadi dememiştin diyelim, şimdi diyemez misin?
Gözlerinden öperim.
sami biberoğulları
Öncelikle kırmızı kurdelayı tebrik ederim: Günün yazsı olmalı dedim oldu. Hakkıydı zaten.
Bu yazıya yazdığım yorumu ise dayanamadım bu gece yazı olarak asacağım. Yani senin bu yazın bana çok ilham verdi. Benim asacağım yazı da belirttiğim gibi kurgu olmayacak ama seninki gibi acı da olmayacak. Komik bir yazı. Daha doğrusu trajikomik bir yazı.
Balık mevzuuna gelince...Can abim: Benim bir de Özbe öz abim var ve benim tüm yazılarımı okuyor. Hacıdır bu abim. Sorup duruyor ne bu balık bira muhabbeti...Bilmem anlatabildim mi.
Kardeş mardeş demez keser beni))))))
Selam ve sevgilerimle can abim.