- 484 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜMMETİN İHTİLÂFINDA HAYIR VAR MIDIR?
M.NİHAT MALKOÇ
Müslümanlar bir tespihin taneleri gibidir. Onları toplayan ip de İslam bağıdır. Bu bağ olmasa tanelerin her biri bir yana dağılır. Bu bağın sağlam olması yarınlarımız için güvencedir. Müslümanların hayırda birleşmesi hayırlı neticeler doğurur. Gerçek mümin dalalette birleşmez. Dalalette birleşmek manevî felaketlere zemin hazırlar. Zamanımızda hakikat yolundan ayrılanların sayısı diğer zamanlara göre daha fazladır. Bölünmek yutulmayı da beraberinde getirir. Peygamberimiz ahir zamanda insanların farklı fırkalara ayrılıp hakikatten uzaklaşacağını 14 asır önce haber vermiştir: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan yetmiş ikisi cehennemde, biri de Cennette olacaktır” buyurmuş; “Cennette olan kimlerdir ya Resûlallah?” diye sorulduğunda, “Benim ve ashabımın yolunda olanlar” demiştir. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yolunda olanlar hiçbir zaman üzülmeyeceklerdir. Ne mutlu onun yolunda olanlara! Selam olsun Hakk ve hakikat yolcularına!..
Peygamber Efendimizin “ümmetimin ihtilafında hayır vardır” hadisini iyi anlamak gerekir. Bu hususta zaman zaman tutarsız görüşler ortaya atılmaktadır. Burada sözü edilen ihtilaf dinin asli meselelerinde değil, fer’î(ikinci derecede) meselelerinde olan ihtilaftır. Zira dinin asli meselelerindeki ihtilaf kişiyi dalâlete kadar götürür. Fer’î meselelerdeki ihtilaflara içtihat da diyebiliriz. Bunlar mezheplerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Dinin asıl meseleleri dışındaki konularda mezheplerin farklı düşünmeleri dinî zenginliktir. Özde bir olma şartıyla teferruatta farklı düşünen mezheplerin doğması bazılarının düşündüğü gibi dinin gücüne halel getirmez; aksine bunda da hayır vardır. Bunun inceliğini görebilenler için zaten hiçbir sıkıntı yoktur. Bilindiği gibi müçtehitler bir meselede ihtilâfa düşseler, isabet edenler iki sevap alırken, yanılmış olanlar bir sevap alırlar. Dinî meselelerdeki doğruyu ararken yanılmaları bile onlara bir günah kazandırmamakta, bunun aksine sevap kazandırmaktadır.
“Ümmetimin ihtilafında hayır vardır” hadisindeki ihtilaf tarafgirlik anlamında değildir. Burada sözü edilen ihtilaf, müspet ihtilaftır. İslamî hakikatleri insanlığa bildirmede, tebliğ vazifesinde farklı yollar izleyebiliriz. Fakat tebliğin özüne müdahale edemeyiz. İnsanlığa taşıdığımız düşünce, verdiğimiz mesaj aynı olduktan sonra bunun iletme vasıtalarının farklı olması ayrıntı kabilindendir. Bu konuda fikir alışverişinde bulunmakta da sayısız faydalar vardır. Farklı yollardan gitsek de, gidiş yollarımızı birbirimizle tartışıp düşüncelerimizi ortaya koyabiliriz. Fakat bu, yolların üstünlüğü kavgasına zemin hazırlamamalıdır. Aynı hak davada olanların kin, haset ve düşmanlık duyguları içinde olması davaya ihanetten başka bir şey değildir. Bu çeşit menfi duygular zamanla davanın özüne de zarar verebilir. Birbirimizle kavga ederken davanın geniş kitlelere ulaştırılması her an sekteye uğrayabilir. Bizim bu halimizi, kavgamızı ve diyalog eksikliğimizi görenler bize olan inançlarını kaybedebilirler. Böyle bir neticenin manevî sorumluluğunun altından kolay kolay kalkamayız.
Dinin değil de nefsinin hesabına çalışanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Müslüman kişi, gerçek dava adamı, nefsinin hesabına çalışmaz, dininin hesabına çalışır. Zaten nefsini hesaba çekmeyen, nefsini semirten kişinin tebliğe soyunması da çelişkidir. Böyle insanların söylediği sözler samimiyetten uzak olduğu için etkili de değildir. Sözün etkisi samimiyetten gelir. Sözümüz gerçek olsa da, yapmadıklarımızı söylememiz tesirli olmaz. Bugünkü tebliğ çatlaklarının özünde samimiyetsizlik, kalbe inemeyiş hastalığı vardır. Esasta ittifak eden kişilerin öncelikle kendi nefis meydan savaşlarını yapıp sonra da ışığı bulamamış kitlelerin nefis savaşlarında gönüllü asker veya komutan olmaları doğru olan bir harekettir.
İslam cemiyet dinidir; toplum hayatını çepeçevre kuşatmıştır. Toplumda yaşayan herkes din kurallarının muhatabıdır. Müslüman’ın görevi bütün insanlığı bu kurallardan haberdar etmektir. Bu herkesin elbirliği içerisinde olmasıyla gerçekleşir. Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları tebliğ yükünü hafifletir. Görev dağılımı yapıp hem işleri, hem de sevapları bölüşebiliriz. Birlikten rahmet ve bereket, ayrılıklardan da azap doğacağı aşikârdır.
YORUMLAR
Ümmet diyorum, İbn-i Haldun teoriye göre bile olsa asabiyetten ne kadar uzaktır? Ve modern söylemle ümmet, "milliyet" ya da ulustan toplumbilimsel dizge de, önce mi sonra mı gelen bir oluşumdur?
Ve insan, sadece kendini oluşturan bölümlerin biri olan "dinsel" midir? ya da sadece "sınıfsal" veya "ulusal" mı?
İnsan bütünseldir. Birey aileye evrilirken, aile aşirete,cemaate sonrasında ise halk ve ulustan "millet" olmaya gider !.. Burda ki ulus Doğu'nun ümmet/cemaat, Batı'nın ise "nations", "people", "öjeni"sinden farklıdır!
Hele Asyatik ve Türk anlamında ulus, "millet" tamamıyla farklıdır.
Ve insan, bölümlerden dinsel, ulusal ya da sınıfsal olanlarından birine takılmadan, hepsi içinde bir bütünsele gider,gitmelidir.
Ümmetin ihtilafını da, dinsel bile olsa emperyalizm ve sömürü bağlamında okudum.
Bu millet sınıfsal, olarakta, dinsel olarakta, ulusal olarakta ezilmekte ve emperyalizm (elbette genel anlamda islam ümmeti de)karşısında zelil haldedir.
Yani tüm toplumsal tanımlarda sömürü örtüşmesi vakidir.
Böyle bakmak ve dizgenin normali olan ulus toplumsalı dağıtmaya matuf dinsel,etnik,mezhepsel (mulikültüalizm, demokra(t)si ve İnsan hakları maskeli, fonlu beslemeler kastediliyor.) oyunlara gelinmeden devam edilmesi gerekmektedir.
Aslolan bütünü ( Bütün aziz Atatürk emaneti Türk ulus toplumsl kimliği ve "istiklal-i tam Türkiye Cumhuriyeti'ni) korumaktır. Elde olanla iyiye daha doğru gitmektir. Hele ölmüşü diriltmek veya yaşaması normal olanı da, diri diri gömenlerden olmakla değil!.. Burada Osmanizm, İslamizm ve Türk ulus toplumsalı ve devletine vurgu/gönderme yapılmıştır.
Yazınızı bu düşüncelerle okudum. Emeğinize sağlık..
Esenlikler..
Göktürkmen tarafından 6/21/2008 7:24:56 PM zamanında düzenlenmiştir.