- 723 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
STEİN AM RHEİN VE SİNGEN ŞEHİRLERİ
Aman tanrım bu ne ses böyle, sanki kiliseleri evin içerisine getirip koymuşlar. Başımın altındaki yastığı çekip alarak başımın üzerine koydum. Kilisenin çan seslerini duymayayım diye. Saatler sabahın 06.00, takvim yaprakları ise 11Temmuz 2014 Cuma olduğunu gösteriyordu. Çan seslerinin birer, birer şehri terk edip, şehrin üzerine çöken sessizliği dinliyorum. Uykum kaçmıştı bir kere.
Yastığı tekrar başımın altına aldım. Artık uykum tamamen kaçmıştı. Yatağımdan doğruldum, yerimden kalkarak pencerenin panjurunu açtım, dışarının ilk ışıkları pencereden içeriye girsin diye. Dayım ve Suzi de uyanmıştı, evin içerisinde bir hareketliliktir başladı. Kimi duş alıyor, kimimiz de kahvaltı hazırlığına soyunmuş kahvaltı hazırlıyoruz. Dayım bugün yolumuz uzun erken çıkmamız gerekir diyordu.
Bugün gideceğimiz yer bellimi dayı, yoksa hala sürpriz olarak kalacak mı? Dedim.
Dayım, sürprizi bozalım dedi ve bugün gideceğimiz yer Stein Am Rhein ve Almanya’nın Singen şehri. Kahvaltımız bitmişti, hemen yola çıktık, St Gallen banofuna gitmek üzere. Tren biletlerimiz bir gün öncesinden hazır olduğu için direkt olarak banofun alt geçidini kullanarak 4 numaralı perona gittik. Peronda beklemede olan trene Saat 08.20 binerek gidiş yönüne göre koltuk seçimini yaparak oturduk. Tren saat 08.30 da hareketle, menzile ulaşmak için istasyonları bir, bir geçmeye başladık. Öncelikle St Fiden, Mitten Bach, Raggwill – Berg, Haggenschwil – Windon, Muolen, St Eirneburn, Neuk İech Egnach, Romanshorn, Kreuzlingen, Tager Willen, Gottleber, Trlboltingen, Ermatingen, Mannen Bach- Satenstein, Berlingen, St Eckborn, Mammern, Eschenz, Stein Arh Rhein, Stein Arh Banof. Burada trenden inerek Banof içerisinde bulunan otobüs durağına geçerek yolcu bekleyen kırmızı renkli otobüse binerek Almanya’nın Singen şehrine gitmek üzere beşer Euro para ödedik. Yolcuların tamamı binip otobüsün kalkış saati geldiğinde, öncelikle tren yolunun altından ve daha sonrada Bodensee gölünün en dar yerinde bulunan köprünün üzerinden geçtik (Bodensee gölü burada bir nehir gibi gölün alçalan diğer kısmına akar durumdaydı). Bodensee gölü üzerinde ki köprüyü geçer geçmez, gölün karşı tarafında duran Stein Am Rhein otobüs duraklarını bir, bir geçmeye başladık. Şu anda batıdan doğuya doğru giderken keskin bir dönemeçle kuzeye doğru gitmeye başladık. Yaklaşık Beş yüz Metre sonra otobüsümüz sağa döndüğünde Stein Am Rhein şehrinin eski yerleşim yerine geldik. Burası çok güzeldi büyüleyici bir güzellikle karşı karşıyaydık. Buradaki binaların tamamı iki veya üç katlı ahşaptan yapılmışlar, çok eski binalar. Bu binaların üzerlerinde boya ile yapılmış figür ve resimler mevcut, araçların girmediği cadde üzerinde de eski dönemlere ait heykeller var. Bu güzel muhteşem binaların arasında bir de kilise mevcut. Tabi ki bu eski kiliselerin tamamı Katolik kiliseleri oluyor. Bu eski şehirde otobüs durmadığı için resim çekme işini otobüs içerisinden gerçekleştirdim.
İsviçre sınır kapısına kadar irili ufaklı yeşillikler içerisinde nizam ve intizamlı, çok eski yapıların olduğu birçok köylerden ve otobüs duraklarından geçtik. Geçtiğimiz her otobüs duraklarında bazen durduk, bazen de transit geçiş yaptık. Durduğumuz duraklarda genellikle indi bindiler oluyordu. Burada da tüm köylerin hepsi modern şehir görünümündeydiler. Bu köylerdeki Bawer evlerinde, hayvan damlarının çatılarının güneş enerji panelleriyle kaplı olduklarını gördüm. Güneş enerji sistemleri burada çok gelişmiş bir sistem. Güneş enerjisi sistemi pahalı bir sistem olmasına rağmen devlet yardımından faydalanılıyor. Burada üretilen elektriği her yerde kullanabildiğin gibi, fazla üretilen enerjiyi de o bölgede hizmet veren bu işle ilgili şirketlere de satabiliyorsun. Yani bu sistem için bir kere masraf yapıyorsun, ondan sonrası sistem kendi kendini ödüyor, kar de ediyor.
Stein Arh Banofundan hemen sonra Stein Am Rhein (eski şehrin olduğu yer), Stein Arh Schule, Stein Arh untertor, stein Arh St randbad, Hemishofen Dorf, Romsen sone, Romsenegg Str, Riela Singen Zoll. Burası İsviçre’den Almanya’ya geçişin ilk kapısı kapıda ne bir polis ne de bir görevli var herkes işinde gücünde. Tampon bölgeyi de geçtikten sonra Almanya gümrük kapısını geçerek Almanya topraklarına geçiş yapmış olduk. İsviçre sınırları içerisinde olduğu gibi, Otobüsten inmeden yola devam ediyoruz. Singen Banofuna kadar yeşilin en koyu tonunun bulunduğu, en güzel yeşillikler arasından süzülürcesine ilerliyoruz. Güneş enerji panelleriyle donatılmış bahçeli üç katlı eski ve yeni köy evlerini ve kiliseleri bir, bir geçerek,( Rielasingen Ramener Str, Rialasingen Kirche, Rialasingen Mühle, Riel – Schnaidholz, Si Am Heiden Bühl, Si markus Kirche, Si Friedr – Ebert platz, Si Rialsingen str) ve SİNGEN Şehrine ulaşmış olduk.
Singen son durağına ulaştığımızda otobüsümüzün ön kısmı doğuya doğru bakıyordu, geniş uzun bir caddedeydi ve çok fazla araç yoğunluğu da yok. Burada sadece toplu taşım araçlarını görebiliyorsun. Sağ tarafı (güneye bakan taraf) singen Banof’u, sol tarafı da şehir merkezinin olduğu yer. Singen de kendimi Türkiye de sahil şeridinde küçük bir kasabanın iç kesimlerinde gibi hissettim.
. Neden mi? Burada ki tüm işyerlerinde ve lokantalarda Türkçe isimler mevcut ve herkes hemen, hemen Türkçe konuşuyor. Burada bildik ve tanıdık birilerine her an rastlayacakmışım gibi bir hisse kapıldım. Cadde ve sokaklarda gezerken bir o tarafa bir bu tarafa bakmaktan kendimi alamadım. Her girdiğimiz sokak ve her girdiğimiz cadde tarih kokuyor. Tarih kokan binaların hiç birisinde yıpranmış bir tarafını göremiyorsun, atıl bir durumu yok geçmişten gelen sağlamlığıyla, geçmişe meydan okuyuşuyla dimdik ayakta. Bence bu şu demek, yeni kuşağın eski kuşaklarına minnet borcu…
Otobüsten inip sol tarafa yöneldik, yaya olarak şehir merkezine doğru ilerliyoruz. Burada birçok iş merkezleri ve büyük alış veriş merkezleri mevcut. Her yerde birbirleriyle rekabet eden ve birbirlerinin vazgeçilmezleri Migros, Aldi, Kios ve Adidas. Avrupa’nın neresinde bir Aldi, kios, migros görseniz diğerlerini de mutlaka aynı yerde görürsünüz. Ben dikkatlice sağı solu izlerken ve fotoğraflar çekerken dayım ile Suzi hararetli, hararetli almanca bir şeyler konuşuyorlar. Dayıma dönerek; hayırdır dayı ne oldu bir şey mi var dedim.
Dayım; bizim buraya geliş amacımız, hem gezmek, hem de alışveriş etmek. Suzi burada bir mağazada, daha önce geldiğimizde beğendiği bir el çantası vardı, o zaman pahalı diye almamıştı, Şimdi gelmişken gidelim bakalım onu alalım diyor. Onu tartışıyoruz.
Tamam, hadi öyleyse Suzi’nin isteğini yerine getirelim.
Aldiden başlayarak, tek, tek tüm alışveriş merkezlerini gezdik ama Suz’nin daha önce gördüğü ve almak istediği çantayı maalesef bulamadık. Mağazalara içerisinde koşuşturmaktan bir haylide yorulduk, öğle yemeğini şehir merkezinde güzel bir lokantada yedik ve üzerinde Türkiye de olduğu gibi ben bir sade Türk kahvesi içtim. Yemekten sonra ufak bir şehir turu ve geri dönüş, otobüs durağındayız. Yine beş Euro vererek otobüs biletlerini aldık, tekrar aynı güzergâhları kullanarak Stein Am Rhine geldik. Buradan trene binerek önce Kreuzzingen, e tren değiştirerek Konstans’a geçtik. Bu konstas’a ikinci gelişimizdi. Burada da Suzi’nin istediği çantayı aradık ama maalesef bulamadık. Bende bu esnada bir yelek beğenmiş oldum. 49 Euro vererek bu yeleği aldım… Konstans’ı iyiden iyiye gezdikten sonra Aldi alışveriş merkezinden ev için yemeklik malzemeler alarak Konstans gümrüğünden geçip trene binerek St Gallen’e geri döndük. Saat 16.20 itibariyle evdeydik. Dayım ve Suzi yoruldukları için hemen yattılar ben ise günlüğümün başındaydım ve günlüğümle baş başaydım. Evin Telefonu çalıyordu. Dayım telefonla konuşmaya başladı. Telefon dayımın Fransa da olan kızı Birgül’den geliyordu. Bu telefon konuşması tam tamına 45 dakika sürdü. Telefon görüşmesi bitip dayım odadan salona benim yanıma geldiğinde:
Hayırdır dayı arayan Birgül’dü galiba dedim.
Evet, ziya Birgül’dü. Yarın Zürih’e gidebiliriz dedi.
Hayırdır dayı kötü olumsuz bir şey yok değil mi? dedim.
Hayır, Hayır dedi. Birgül’ün bir arkadaşı yarın Paris’e gidecekmiş onunla bir emanet göndermemi istiyor. Ama önce kızla bir telefon görüşmesi yapayım ki ona göre hareket edelim. Dayım telefon fihristinden İzabel Goor’u bularak numaraları çevirdi. İzabel Anitanın annesiydi. İzabel Anitanın yarın direkt olarak Zürih’e geçeceğini 13.15 de Zürih Banofunda buluşabileceklerini, buluşma yerini de belirterek bildirdi. Yarın bir ölüm kalım olmazsa trenle yine Zürih yollarındayız… Yarın için şimdiden hayırlı yolculuklar. Bugünün sayfasını kapatıp, yarın yeni bir güne, yeni bir sayfayla başlamak adına iyi geceler dostlarım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.