- 1374 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
OSMANLI PİÇLERİNİN (!) ÜÇ KITAYA DİKTİĞİ BAYRAKLAR VE ALTI YÜZ YILLIK FİLMİN DOKSAN DAKİKALIK REKLAM ARASI MESELESİ
Bu gün aslında bir mizah yazısı yayınlayacaktım. Hatta neredeyse tamamlamıştım yazımı ama yukarıda gördüğünüz resimlerden ikisi yüzünden bundan vazgeçtim.
Birinci resimde bir vatandaşın Osmanlı padişahları ile ilgili bir beyanı var.Bu vatandaş, Osmanlı Padişahlarını piç ilan ediyor. Hem de bunu Osmanlı Şeriatına dayandırıyor.
Önce bakalım kim bu vatandaş?
Bu vatandaşın adı Yılmaz Dikbaş. Aslında bir mimar mühendis. Yani din adına fetva verebilecek bir pozisyonda değil. Öyle bir pozisyonda olmadığı içindir ki aşağıda yayınlayacağım yazısında ‘’Osmanlı Şeriatı’’ denilen bir şeriattan bahsetmiş. Yani adam şeriatın manasını da bilmiyor aslında. Bilse Osmanlı Şeriatı gibi bir kavramı ağzına bile almaz. Çünkü şeriat denen şeyin Osmanlısı, İranlısı, Pakistanlısı, Arabistanlısı gibi bir şey yoktur. Tek bir şeriat vardır o da İslam Şeriatı.
Peki Ne demiş bu yılmaz Dikbaş tam olarak?
Aynen şunları demiş:
Osmanlı Torunlarına Uyarı !
Osmanlı Şeriatı’na göre bir erkek ile bir kadının evlenmeden, yani nikâh kıymadan çiftleşmesi, yani cinsel ilişkide bulunması “zina”dır. Zina, suçtur. Osmanlı Şeriatı’na göre, zina sonucu doğan çocuklara “veledi zina” denilir. Veledi zina; gayri meşru çocuk, yani “piç” demektir. Piç, Farsça isimdir, hakaret ya da küfür anlamı taşımaz. 36 Osmanlı padişahından 4-5’i hariç, tümü Harem’deki cariye adı verilen seks köleleri ile nikâhsız olarak çiftleşmişlerdir. Yani, Osmanlı Şeriatı’na göre zina suçunu işlemişlerdir. Osmanlı padişahlarının, cariyelerle evlilik dışı birleşmelerinden doğan erkek çocuklarına “şehzade”, kız çocuklarına ise “sultan” unvanı verilmiştir. Bazı istisnalar dışında, Osmanlı şehzadeleri ve sultanlarının tümü veledi zina’dır, yani gayri meşrudur, yani piç’tirler. Bu şehzadelerden tahta çıkanlar, padişah olmuşlardır. Bu konuyu, ayrıntıları ve örnekleriyle “GELİN YÜZLEŞELİM” adlı kitabımda yazdım. Günümüzde Osmanlı padişahlarına “ecdadımız” diye böbürlenenlerin, “Osmanlı’nın torunlarıyız” diye övünenlerin, ağızlarından çıkan sözlerin hangi anlama geldiğini dikkatlice düşünmelerini öneririm.
Yılmaz Dikbaş 28 Aralık 2014 [email protected].
Böyle bir beyan bazılarına göbek attırmış adeta. Zevkten dört köşeler. Osmanlı’ya küfredilmesi onlarda doyumsuz bir orgazm zevkine neden oluyor. Hele de konu böyle hayallerinde yaşattıkları ama bir türlü erişemedikleri cinsel fanteziler olunca daha bir zevk duyuyorlar.
Şimdi şu yazılanlara baktığınızda bu zatın mevcut iktidarın karşısında olan biri olduğuna hükmedersiniz değil mi? Elbette ki öyledir. Öyle olmasa Ulusal Kanala çıkarırlar mı adamı? Evet şu an için iktidar karşıtı lakin çok yakın zamana kadar AK Partiye toz kondurmayan biri bu. Sanırım anlamışsınızdır. AK Parti-Cemaat tepişmesi üzerine artık AK Partili olmaktan vazgeçmiş birisi.
Gelelim Yılmaz Dikbaş’ın ‘’ GELİN YÜZLEŞELİM’’ adlı kitabında da yer verdiği şu yukarıdaki satırları nereden aldığımıza:
Efendim bu satırları da Ulusal kanalda Program yapan eski dinci, yeni ulusalcı Selahattin Önkibar yayınlamış. Mal bulmuş Mağribi gibi atlamış bu satırların üzerine. Öyle ya mevcut iktidar Osmanlıcı olduğuna göre, herifin biri de Osmanlılar aleyhine bir şeyler yazdığına göre işte bu yazı alınır, baş tacı edilir, sonra da yayınlanır. Nasılsa memlekette kim araştıracak Yılmaz Dikbaş’ın kim olduğunu. Hatta kendisinin bile araştırdığını hiç sanmıyorum. Eğer araştırmış olsaydı Ulusalcılar ve hatta ulusalcı olmayan solcular için de adeta peygamber mesabesinde olan Türkan Saylan için aynı Yılmaz Dikbaş’ın ‘’ Türkan Saylan Hristiyan Misyoneridir’’ dediğini görürdü. Hoş Türkan Saylan’ın bir Hristiyan misyoneri olarak nitelendirilmesi onların önemli bir kısmı için bir hakaret değil tam aksine şeref payesidir ya o da işin ayrı bir tarafı.
Yok yok merak etmeyin. Ne Yılmaz Dikbaş’a ne de Selahattin Önkibar’a öyle uzun uzun cevap vermeyeceğim. Onlara ve o kafada olanlara cevap yazmaktan gına geldi artık. Onlara söyleyeceğim tek söz var: ‘’ Yukarıda gördüğünüz bayraklar o piç dediğiniz Osmanlı Padişahları tarafından üç kıtada dalgalandırılıdı. Hangisinin gönderi zât-ı âlilerinizin hangi hassas bölgesine girip de rahatsızlık verdiyse söyleyin de onu çıkaralım içlerinden.’’ Bir de tabii ki bu gibilerin utanmadan sıkılmadan ‘’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’ demeleri var. ‘’Altı yüz sene piçlere boyun eğip onların hükmettiği topraklarda onların kulu (!) olarak yaşadığınız için mi mutlusunuz?’’
Gelelim diğer resme…
Evet…Bir tarafta işte böyle bir Osmanlı düşmanlığı hüküm sürerken bir tarafta da sözüm ona bir Osmanlıcılık başlamış. Öylesine bir Osmanlıcılık başlamış ki vatandaş Devletin adını değiştirmiş ve bu yeni devlet adına para bile bastırmış. Para bastırmakla da kalmamış. Bu resmin altına bir de ‘’ Kim hayır demeye cüret edebilir ki?’’ diye yazmış. ( Bu Ak partili olduğunu iyi bildiğim birinin paylaşımı…Yani öyle sahte falan değil )
Yani bu para resmini hazırlayan vatandaş Osmanlı Devletini çok seviyor(!) Sevmesine seviyor ama Osmanlı Devleti hakkında hiç bir şey bilmiyor. Hatta o çok sevdiği devletin adını bile bilmiyor.
Hazırlanan bu şapşalın da şapşalı paraya bir daha bakalım. Ne yazmış vatandaş?
‘’Devlet-i Aliyye-i Osmanlı Merkez Bankası’’
Be hey Allah’ın şapşalı: O çok sevdiğin(!) Osmanlı Devleti’nin adını bari doğru öğren.
Devlet-i Aliyye-i Osmanlı diye bir devlet tarih boyunca olmamıştır. O devlete ya ‘’Devlet-i Aliyye’’ ya da ‘’Devlet-i Âl-i Osman’’ Denir …Devlet-i Aliyye-i Osmanlı değil… Osmanlı devleti tabiri bile aslında yanlıştır çünkü Osmanlılar böyle bir ifade kullanmamışlardır. Cumhuriyet döneminde bizler kısaca Osmanlı Devleti demişiz ya da Avrupalıların kullandıkları ‘’Ottoman Empire ‘’ ifadesini ‘’Osmanlı Devleti-Osmanlı İmparatorluğu ‘’ olarak çevirmişizdir dilimize.
Ayrıca; Güya bir Osmanlı parası bastırıyorsun ama para ‘’ Beş yüz Türkiye Lirası ‘’ Oluyor. Bu nasıl iş? ‘ Neden beş yüz Türk lirası değil de beş yüz Türkiye Lirası?’’ o konuya hiç girmeyeceğim bile. Benim merak ettiğim Devlet Osmanlı devleti olup parasının Türkiye lirası olması meselesi. Bu nasıl bir yüce mantığın(!) eseridir böyle?
Türkiye Cumhuriyeti nerenize batıyor onu bilemem ama bari yeniden kurmayı düşündüğünüz Osmanlı Devletini doğru düzgün tanıyın.
Recep Tayyip Erdoğan nasıl oluyor da bir Osmanlı padişahı oluyor? Bakın onu dahi bilmiyorsunuz. Osmanlı soyundan olmayan biri padişah olamaz. Öyle ki Osmanlıda yedi yaşındaki bir çocuk ( IV. Mehmet- Avcı Mehmet) Padişah olmuş ama yine de hiç kimse ‘’Bunun yerine başka soydan şöyle aklı başında yaşı ve tecrübesi fazla birini padişah yapalım ‘’ Dememiştir, diyememiştir. Hal böyleyken siz nasıl olur da Recep Tayyip Erdoğan’ı Osmanlı Padişahı ilan edersiniz?
Ha son bir şey daha söyleyeyim: Osmanlı Devleti ekonomik açıdan nasıl çöktü biliyor musunuz? Yok yok merak etmeyin kapitülasyonlardan falan bahsetmeyeceğim. Doğrudan doğruya para basımından bahsedeceğim.Hani Osmanlı Devleti adına para basıyorsunuz ya o sebepten…
İlk Osmanlı kağıt parası 1841 de Padişah Abdülmecit zamanında ‘’Kaime’’ adıyla bastırıldı ama öyle sizin dediğiniz gibi ‘Devlet-i Aliyye-i Osmanlı Merkez bankasında değil, Amerika’da bastırıldı. Amerika, Osmanlı Devleti adına bir milyon lira değerinde kaime bastı. Fakat bu paraları Osmanlı Devletine teslim eder etmez bir milyon lira daha basıp el altından Osmanlı piyasasına sürdü. Ne oldu peki? Piyasada para bol ama paranın karşılığı yok hazinede. Çok değil tam on iki sene sonra devlet hapı yuttu ve dış ülkelerden ilk kez borç para aldı faizle. Sonra? İlk borcu aldığı 1853 tarihinin üzerinden yirmi iki sene geçti ve borçların faizlerini bile ödeyemedi. 1875 yılında Sultan Abdülaziz Osmanlı Devleti’nin iflas ettiğini resmen duyurdu.
Sonra?
Yazacağım da anlamazsın. Mesela Muharrem kararnamesi desem bir halt anlamayacaksın. Duyun-u umumiye diyeceğim suratıma bakacaksın mel mel.
Yani kısaca Osmanlı Devleti dedi ki ‘’ Memlekette ne yetiştiriliyorsa, ne kadar yer altı ve yer üstü kaynağım varsa buyurun gelin alın satın, kullanın, işletin , hatta biz çalışalım amele, ırgat gibi sizin için, ne halt ederseniz edin, böylece alacaklarınızı da tahsil edin’’ Tütünden tuza kadar ülkede her şey yabancıların eline geçti.Bu da ne zaman oldu biliyor musunuz? Atatürk’ün doğduğu sene yani 1881 de… Duyun-u Umumiye denilen şey işte buydu.
Bak ne diyeceğim. Ama iyi dinle:
1912 Yılında İtalya ile yaptığımız bir Trablusgarp savaşı var. Duymuşsundur en azından. Hah..İşte İtalya bu savaşta kullanacağı silahların parasını işte bu Duyun-u Umumiyeden aldı. Yani benim çiftçimin yetiştirdiği ürünlerden elde edilen gelir ile benim çiftçimin çocuklarını öldürdü. Yani hani altı yüz yıllık filmin doksan dakikalık reklam arası diyorsunuz ya, işte o reklam arasından önceki son sahnelerden biri buydu.
1914 Yılında başlayan I. Dünya Savaşında da öyle… Duyun-u Umumiyede toplanan paralar mermi olarak bu ülkenin evlatlarının göğsüne, sırtına saplandı.
O Altı yüz yıllık filmin reklam arası verilmeden hemen önce yani en son dakikalarında 1918 yılında ne olmuştu biliyor musun? Bir Mondros Ateşkes antlaşması imzalanmıştı. Sen bir ihtimal sadece 7. Ve 24. Maddelerini bilirsin. Hani şu ‘’ İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa Osmanlı Devleti’nin stratejik öneme sahip herhangi bir noktasını işgal edebilecekler’’ diyen 7. Madde ile ‘’ Doğuda Altı Vilayet denilen yerde bir karışıklık çıkarsa İtilaf devletleri bu illeri işgal etme hakkına sahiptir ‘’ Şeklindeki 24. Maddesini.
Peki 14. Maddesini bilir misin? Ben yazayım: ‘’ İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.) Yani adamların ülkemizi işgal ettikleri yetmiyormuş gibi onların enerji ihtiyaçlarını karşılamak da bize düşüyor. Ama daha da alçaltıcı bir başka madde var: 21. Madde…O maddede aynen şöyle diyor: ‘’ İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.’’ Bu ne demektir biliyor musun? İtilaf devletleri için biz bir İaşe Bakanlığı kuruyoruz. Yani: Yedirip içirme, besleme, bakma Bakanlığı. Bu bakanlıkta İtilaf Devletlerinin ( İngiltere, Fransa, İtalya ) bir temsilcisi olacak ve biz bu temsilciye en halis çaylarımızın nereden temin edileceğini, En besleyici et ve süt ürünlerimizin hangi yörelerimizden temin edilebileceğini, en leziz sebze ve meyvelerimizi nerelerde bulabileceklerini göstereceğiz, bununla da kalmayıp bunları biz temin edip işgalcilerimizin en güzel şekilde beslenmesi ve bakımı için azami gayreti göstereceğiz.
İşte o reklam arası verilmeden hemen önce yaşanan şey buydu. Yani altı yüz yıllık film öyle sandığınız gibi hep ‘’ Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan ‘’ ile dolu değildi. Oldukça şanlı günler de oldu, düşmanını kendi elleriyle besleyip kendi ülkesinin evlatlarını daha rahat bir şekilde öldürsün diye onlara hizmet etmek zorunda kaldığımız belgeleri imzaladığımız aşağılık ve sefil dönemler de.
SON SÖZ:
İster Osmanlı düşmanı olun isterseniz Osmanlıcı, bu sizin tercihinizdir ama her ne halt olacaksanız önce şu tarihi bir okuyun Allah rızası için. Okuyun ondan sonra ne zıkkımın kökü olacaksanız olun. Osmanlı’yı red ve inkar ederek Cumhuriyetçi olamayacağınız gibi Türkiye Cumhuriyetini red ve inkar ederek de Osmanlıcı olamayacağınızı görürsünüz o zaman. Çünkü biri geçmişimizdir, diğeri geleceğimiz… Geleceğimiz için geçmişimizi feda edemeyeceğimiz gibi geçmişimiz için geleceğimizi feda etmemiz de mümkün değildir. Adam olun...Akıllı olun…
YORUMLAR
" İster Osmanlı düşmanı olun isterseniz Osmanlıcı, bu sizin tercihinizdir ama her ne halt olacaksanız önce şu tarihi bir okuyun Allah rızası için. Okuyun ondan sonra ne zıkkımın kökü olacaksanız olun. Osmanlı’yı red ve inkar ederek Cumhuriyetçi olamayacağınız gibi Türkiye Cumhuriyetini red ve inkar ederek de Osmanlıcı olamayacağınızı görürsünüz o zaman. Çünkü biri geçmişimizdir, diğeri geleceğimiz… Geleceğimiz için geçmişimizi feda edemeyeceğimiz gibi geçmişimiz için geleceğimizi feda etmemiz de mümkün değildir. Adam olun...Akıllı olun…" başka söze ne gerek.
Kökümüz ne kadar derinlere inerse, dallarımız da o kadar yükseklere uzanır. Tarih şuuru budur.
Ve kim bir ağaçtan topraktaki köklerini kesmesini isteyebilir ki. Kesersen ne dal kalır, ne yaprak olur, ne de meyva.
Hürmetler Sami Hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
" İster Osmanlı düşmanı olun isterseniz Osmanlıcı, bu sizin tercihinizdir ama her ne halt olacaksanız önce şu tarihi bir okuyun Allah rızası için. Okuyun ondan sonra ne zıkkımın kökü olacaksanız olun. Osmanlı’yı red ve inkar ederek Cumhuriyetçi olamayacağınız gibi Türkiye Cumhuriyetini red ve inkar ederek de Osmanlıcı olamayacağınızı görürsünüz o zaman. Çünkü biri geçmişimizdir, diğeri geleceğimiz… Geleceğimiz için geçmişimizi feda edemeyeceğimiz gibi geçmişimiz için geleceğimizi feda etmemiz de mümkün değildir. Adam olun...Akıllı olun…" başka söze ne gerek.
Kökümüz ne kadar derinlere inerse, dallarımız da o kadar yükseklere uzanır. Tarih şuuru budur.
Ve kim bir ağaçtan topraktaki köklerini kesmesini isteyebilir ki. Kesersen ne dal kalır, ne yaprak olur, ne de meyva.
Hürmetler Sami Hocam.
sami biberoğulları
İltifatlarınız benim için onurdur.
Selam ve sevgilerimle.
İnsan bilince anlar anlayınca hoşgörü sahibi olur.Toplumuzda artan bu nefret ve şiddet tek bir şeyi ifade ediyor.bilgisizliği..
Güzel bir değerlendirmeydi.
Teşekkürler..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, bu yazının kendisi dört dörtlük olduğu gibi, işlediği konunun da dört dörtlük yorumu olmuş... Eleştiriyi hak eden taraflar, bir gayret etsinler bakalım, bu ağırlığı kaldırabilecekler mi?... Yani onların bir zırhlısı daha boğazın serin sularına gömülmüş durumda...
Dert görmeyin dilerim. İyi ki varsınız...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Düşündürücü bir yazı ilgiyle okudum Gökhan hocama katılıyorum Osmanlıyı da seviyoruz, Cumhuriyeti de, fakat birileri ısrarla birinden birini tercih etmek zorundaymışız gibi bir algı oluşturuyor.
Yok,saymaya zorlan sakta, inkâr etmemiz istenilse de sonuçta bu değerler bizim gerçeklerimizdir. Geçmişte yapılmış yanlışlıklar tartışılmalı ve doğrular ortaya konmalı elbet ama kendi köklerimize hakaret etmeden yapılmalı, nasıl ki Osmanlı ağaç kovuğundan çıkmadıysa ve ortada koca bir imparatorluk tarihi varsa, üzerinde yaşadığımız ülkemizi ve Cumhuriyeti kuran insanlar da ağaç kovuğundan çıkmadı. Her ikisi de bizim vazgeçemeyeceğimiz değerlerimizdir.
Önemli olan yanlışlarımızdan ders çıkartıp ülkemizi medeni ve gelişmiş ülkeler arasına taşımamızdır.
Buda ırkçı bir anlayıştan uzak ama zengin kültürümüze yakın olmakla ve köklerimize sahip çıkmakla olur.
Kaleminize sağlık
Saygı sevgilerimle.
sami biberoğulları
Aslında bu tür edebiyat sitelerini sevmemin bir nedeni de nedir biliyor musun. Ben konuşurken, daha doğrusu yazarken hiç kimse lafımı bölemiyor. Çaçaronluk yapıp bağırtıyla çağırtıyla üste çıkamıyor. Ya okuyor, ya okumuyor ama kesinlikle bölemiyor lafımı.
İşte normal konuşma adabımız da böyle olabilse o zaman birbirimizi anlamamız çok daha kolay olacak.
Her kes konuştuğu kadar dinlemeyi de bilse mutlaka bizlere hakikatı anlatan birileri çıkacaktır.
Selam ve sevgilerimle.
Yahu hocam!...
Güzel söylüyorsun da,
hani tarihi, nasıl okuyacağız.
Geçmiş ile olan bağlarımızı kesip atmışlar tarihin bir yerinde.
Yakın tarih ise,
inanılmayacak boyutlarda yalanlar üzerine kurulmuş.
Okumaya, öğrenmeye gayret gösteriyoruz ya,
gerçekten zor iş.
Nasıl olacak bu iş bilemiyorum.
Osmanlıyı seviyoruz.
Cumhuriyeti de.
Ancak,
doğrular üzerine kurulan bir tarihimiz olsun istiyoruz.
İyi yönü ile, kötü yönü ile.
Kenarından-kıyısından dokunuyorsun ya tarihe,
o bile bir boşluğu dolduruyor.
Sağ olasın.
sami biberoğulları
Elbette ki Osmanlı yı da Cumhuriyeti de seveceğiz ve elbette ki her ikisininin de yanlışlarına yanlış, doğrularına doğru diyeceğiz.
Ben elimden geldiğince, dilim döndüğünce bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Faydalı olabiliyorsam ne mutlu.
Selam ve sevgilerimle.
"Atasını bilmeyen it peşinde koşar" diye bri atasözü var pek bir kullanırım
Mustafa Kemal Atatürk: ''Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur".
dinimizi bilseydik kandıramazlardı tarihimizi bilseydik yutturamazlardı. hz. filiz (ne var osmanlıca-arapça ve farsça moda değil mi?)
efendim işin latifesi bir yana ne tarihimizi biliyoruz ne dinimizi ( birileri itiraz edecektir ( Kur'an-ı kerimi önce türkçe okuyup sonra itiraz etsinler lütfen)
tarih öğretmenlerinin ahı mı çıkıyor nedir?
sami biberoğulları
Atasını öğrenemeyen, hatasını öğrenemez.
Tarihte Hz. Filiz diye bir zat yoktur.))))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili hocam:
Bizim gibi tembel öğrenciler var oldukça, siz daha çoooook tebeşir tozu yutacaksınız kanımca. Gayet yerinde, anlatıp açıklayan bir yazıydı ve en mühimi, yansız kalmaya dair özenliydi. Tebrikle.
sami biberoğulları
Victor Hugo'nun güzel bir sözü var : '' Bir toplumu eğitmek istiyorsanız işe önce büyükannelerinden başlayın''
bizim yaptığımız yanlış bu. Maalesef biz yeni yetişen nesli eğitmeye çalışıyoruz. Oysa işe büyük anne ve büyük babalardan başlamak lazım.
Selam ve sevgilerimle.
Yazılarınız çok aydınlatıcı hocam. Reklam arası, diyen o hanımefendi'nin bu yazıyı acilen okuması şart.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Osmanlı Şeriati demesi gayet doğal değil mi ? Osmanlı dahi kendi kanunlarını seriat kanunları önünde tutmuyor muydu ? Doğal olarakta toplumdan toluma, devletten devlete de şeriat kanunları uygulanan coğrafyada o toplumun anlayışı doğrultusunda eğiliyordu.
Toplumları değiştiren kanunlar değil, kanunları değistirenler toplumlardır maalesef...
Saygılar Değerli hocam.
sami biberoğulları
Osmanlı şeriatı denmesi yanlış.
Osmanlı Hukuku dense doğru olabilirdi. Şeriat sadece ve sadece dindir. Hukukta ise şeriatın dışında kurallar da vardır. Bu sebeple de Osmanlı Hukuku Şer'i hukuk ve Örfi Hukuk diye ikiye ayrılır.
Selam ve sevgilerimle.