- 777 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan Denen Canlının Eziyeti
Evgin Atalay
Bir gün, Gülizar Teyze benekli horozunu torunun üzerine çıkmış, kafasını gagalarken gördü. Çocuk çığlıklar içindeydi. Devri döndü kadının…Oktay’ın üstüne atlayıp,horozu tuttuğu gibi boğazından tek hamleyle fırlattı uzağa. Korkuyor ve ağlıyordu… Torununa sarılıp onu ağlamaması için telkin etmeye çalıştı. Horoz daha da hırçınlaşmış saldırmaya hazırlanırken Gülizar Teyzenin kocası Niyazi amca sesleri duyup koştu geldi. Onu görünce bu sefer de horoz Niyazi amcayı bahçenin içinde bir o yana bir bu yana kovalayıp durdu. Bu arada da Gülizar Teyze’yle Oktay eve kaçmıştı.
Çocuğun dudaklarının titremesinden çok korkmuş olduğu belliydi. Biraz oksijen ile pamuk getirip Oktay’ın kafasına sürdü. Bir kaç yerin kanadığını gördü. Ama daha fazla tedirgin olmasın diye ses çıkarmadı. Kızı bir şey der miydi acaba? Oğlunun kafasını gördüğünde, Pınar’a ne diyeceğini düşündü bir an. Sonra “aman…” dedi.
Sanki ben mi yaptım, diye de ekledi.
Niyazi Amca, içeri girdi üstü başı çamur içerisinde soluğu kesilmiş bir halde. Arka bahçe ıslaktı o yüzden yaş toprak üzerinde koşmak zorunda kalmıştı.
“Bu horozu kesmemiz gerek çok saldırgan, çoluğun çocuğun ödünü kopardı.” dedi karısı.
Adam da “evet” deyip başını salladı.” Ardından “Dur biraz dinleneyim bakacağım çaresine…” diye devam etti. Beş on dakika sonra oturduğu sandalyeden kalkıp kapıya yöneldi.Karısının sözlerini pek ciddiye almamış ifadesi takınarak “ Eh! Bende gideyimde şu horozun başını gövdesinden ayırayım” dedi ve sustu.Karısına dönüp “yakalamakta yardımcı olur musun biraz arsız bir yaratık da …” dedi. Gülizar teyze güldü.Kocasının kesme fikrinden ürktüğünü anlamıştı o yüzden çok fazla üzerine gitmemişti.Bir keresin de tavuk kesmesi gerekmiş fakat yapamamıştı. Onun yerine kendisi halletmişti o işi.
”Tamam, gel birlikte yapalım, sen yakala tut ben keseyim” dedi.
Birlikte kümese doğru yürüdüler. Niyazi amca,kümesin kapısını açar açmaz atladı hayvanın üstüne. Hayvana kaçma fırsatı vermemişti. Tabii horoz kımıldamaya çalıştı ama boşuna… İki eliyle horozun boynundan sıkıyordu.
Gülizar Teyze ”sensin ha, benim torunumu gagalayanı bende böyle yaparım işte.” deyip indirdi bıçağı boğazının ortasına iki eliyle tuttuğu gibi vurdu.
Kafasını gövdeden ayırınca adam tüylerini yolmayı kendisi yaptı.Çeşmede güzelcede bir yıkayıp Hanımına verdi.Çocuk görürse bundan psikolojik etkilenebilir diye kesimi evin arka tarafında yaptılar.
Gülizar Teyze, eti güzelce kızartıp akşama üç kişilik ziyafet hazırladı.Oktay tabağındaki horoz etini yerken hiç kuşkulanmamıştı bile. Sabah bahçede oynarken benekli horozu görmedi. Merak edip etrafa bile bakmadı.Hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Sustu.
***
Ardı astarı dört hindiydik. Ama birbirimizi oldum olası hiç çekemedik.Yok,onun tüyleriydi yok bunun kanatlaydı, paçalarıydı… Oysa hepimizin sonu belliydi. İnsanların midesi… Niye birbirimizi savunamayız,örgütlenemeyiz? Bak gene yılbaşı geldi. Pazara çıkardılar… Bir de pahalıya satıyorlardı ki köftehorlar.Gören de diyecek kendini beğenmişlik havaya girmişlik. Hoş zaten kanatlılar öyle düşünüyorlar.
Bütün gün zenginlerin ağız tadı olalım diye çabalıyor satıcılar.Peki ya biz, ne hisseder bunlar acaba diye düşünen yok. Sesimizi çıkarmıyoruz ya halimizden demek ki memnunuz… Öyle sanıyorlar. Hâlbuki konuşuyoruz anlaşılmıyoruz ki! Hissiz mahlûklarız onlara göre, olur mu be canımızdan oluyoruz kolay mı?
Tüylerimi kabarttığımda çok güzel olduğumu söyledi bu gün biri bana. Hoşuma gitti. Beğenilmek mutlu ediyordu her canlıyı. Büyük anneme benzediğimi söylüyordu rahmetli annem. Büyük annem,kanatlarını açtığında tüyleri parlarmış görenleri hayran bırakırmış kendine. Hele bir de “gulu gulu” dedim mi bütün hindiler galeyana gelir,hep bir ağızdan bağırırlarmış.
Bayağı da çapkın kadınmış anneannem. Köydeki erkek hindilerin hemen hepsiyle çiftleşmiş. Bir de pantolonlu birini görmesin peşine takılır gidermiş.Onun gibi gidemiyorum fakat kaldığım da söylenemez.Bereketli bir dişiymiş.Her kuluçkasında yirmiden aşağı yumurtlamazmış. Dedemden pek memnun değilmiş kuluçkaya yattığı on günü fırsat bilmiş, başkasıyla kaçmış. Annemi de o zaman yumurtlamış…Bu yüzdenbabasını hiç tanımamış annem. Aslında dedemin kaçmış olduğunada inanmıyorum ben. Çünkü niye kaçsın meydan onun hesap vereceği kimse yok. Bence onu kaçırmışlar. Bahçenin etrafı da tel örgülerle çevriliymiş ama.
Gülizar hanımın torunu Oktay, ne şımarık çocuk zavallı horozun başını yedi durduk yerde. Beneklinin sinirli, saldırgan yapıya sahip olduğunu biliyordu. Taş attı, kızdırıp koşturdu peşinden oda sonunda yakaladı ve gagaladı. Zavallıcık hiç zaman bile tanımadılar. Niyazi Bey,Allah bilir karısının dolduruşuna gelmiştir. Yoksa o böyle asma kesme taraftarı bir adam değildi.
Benekli varken bahçenin bir huzuru vardı.Ağaçlara dalamazdı kimse.Korurdu bizleri insandan. İki buçuk yıldır hayattayım insan denen canlıdan gördüğüm eziyeti hiçbir şeyden görmedim.
YORUMLAR
Öykünüz, bana çok eskilerde kalmış bir filmi hatırlattı.Amerikalı bir aile hem önlerindeki Noel'de yemek için hem de çocuklarına yarenlik etsin diye küçük bir hindi alırlar eve. Çocuklarla, ismini sanırım Henry koydukları bu hindi arasında sıkı bir dostluk oluşur. Adeta aileden biridir. Onlarla oynar, onlarla yemeğe oturur, onlarla yaramazlık yapar. Artık kocaman da olmuştur. Gel zaman, git zaman Noel gelir. Ailenin reisi çocuklar etkilenmesin diye hindiyi gizlice keser ve hazırlaması için eşine verir. Evlerine büyükanne ve büyükbabaları da geldiğinden o hengamede Henry'i unutan çocuklar heyecanla Noel sofrasına oturur, afiyetle hindiyi yemeye başlarla. Bir ara küçük çocuk hatırlar ve Henry'i sorar. Aynı heyecanla diğer çocuklarda yokluğunu fark ettikleri Henry'i bağıra çağıra sofraya davet etmeye başlarlar. Sofrada bir sessizlik olur, baba, "işte Henry" der ve elindeki butu havaya kaldırır. Çocuklar buna bir anlam vermez, şaka sanıp gülmeye başlarlar. Baba bu duruma bir son vermek için, Henry'nin başına geleni ciddiyetle anlatır. Çocuklar başlarlar ağlamaya ve Noel zehir olur.
Henry onlar için bir arkadaş olduğundan durum o kadar anlaşılmazdır ki, sofrada yedikleri her etin aslında hayvan denen türün bir ferdi olduğunu hiç düşünmemişlerdir. Bu yüzleşme çok ağır olmuştur gerçekten, adeta bir travma. Çünkü düşünsenize arkadaşlarını yemişler.
Kaleminize sağlık efendim, saygılarımla
Hindinin ağzından bir hikaye...
Güzel olmuş.
Ben de bir ara, bir bıldırcını anlatmıştım buna benzer bir şekilde.
Hayvanlara karşı duyarlı olmak,
onları yaşamak, onlarla yaşamak güzel şey.
Ve onları güzel hikayelerle ölümsüzleştirmek.
Konuyu bir tarafa bırakıyorum,
yazarın kalemi de gerçekten güzeldi.
Okunası kılmış anlatılanı.
Okuyucuyu bezdirmiyor, yormuyor.
Olaya ilk cümleden giriyor, son cümleden çıkıyorsunuz.
Ve,
hoş bir tebessüm bırakıyor dudaklarınızda size sunulan.
Güzeldi, güzel.
Güzel bir hikaye. İnsanların hayvanlara ettiği eziyette kesinlikle doğrudur. Daha bu akşam hıyarın biri (kusura bakmayın adam diyemiyeceğim) üç dört aylık bir kesi yavrusunun gözlerine yapıştırıcı sürmüş. Vahşet kelimesi yetmez bunu anlatmaya. Yani nasıl akıl edebiliyorlar şaşıyorum. Neyse bence bu hikaye sokak hayvanları üzerinden yazılsaydı daha iyi ve etkili olurdu. duyarlılığınız için teşekkürler evgin hanım. saygılar