- 458 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YEMEĞE TUZ ATMAK VE ÖNYARGI
Yeme içme tarımız, sofra adabımız bizimle ilgili olarak karşı tarafa pek çok ipucu verir aslında. Yemeğe başlamaktan tutunda, çatal bıçak kullanmaya, yemekte aklına geleni dolu ağızla konuşmamaya, nimeti verene şükür, emeği geçene teşekkür etmeye kadar bir sizi nezaket gerektiren bir eylemdir yemek.
Eskiden köylüler, yemek yeme biçimi ile iş görme becerisi arasında doğrudan bir ilişki kurdukları için tarlasına ırgat götürecek kişileri, aynı kaba kaşık sallayan adamlar içerisinden mızmız yemek yiyerek aç kalanları eleyip, kaşığı sağlam tutarak dolu dolu ve hızlı yiyenleri, lokmalarını sert çiyneyerek seri yutanları bağa, bahçeye veya tarlaya ırgat olarak götürürlermiş.
Bir de köylülerin “çimeker” diye adlandırdıkları, el sofrasında yemek yiyemeyen, her şeyden tiksinen “obsesif” insanlar vardır. Bunlar hem el işinde çalışmak zorundalar hem de el sofrasından yemek yiyemezler. Çoğu kez yemeklerini kendileri hazırlarlar.
Biz Türklerin yemeğe başlarken sık sık yaptığı en karakteristik özelliğimiz önce ekmeği ağzımıza tepip, sonra çorbaya kaşık salmak oluyor.
Modern işletmecilik esasına göre kurulmuş bir işyerinde işe alınacakların ön yargı düzeyi ölçümlenirken kişilerin yemeğe nasıl başladıkları izlenir. İşletmenin insan kaynakları bölümünde çalışan deneyimli bir uzman iş aramak için gelen 15 genci öğle yemeğine götürerek onların yemeğe başlama anını ve yemek yeme tarzlarını gizli kamera ile kayıt ettirir.
İş yerine dönüldüğünde gençlere görüntü izletilir. On beş gençten on ikisine yemeğin tuzuna bakmadan tuz attıkları için “ön yargılı” olmaları dolayısı ile işe alınmadıkları bildirilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.