- 422 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gezmelere Gidelim
GEZMELERE GİDELİM
Mustafa Aksoy. “Zayıd’ın Mısdafa” derlerdi ona. Emekli assubaydı. Sıhıyacıydı. Yani sağlıkçı. Oğulcuk’ta sıhıyacı anılırdı. Askerde sıhhiye sınıfı geri hizmet birliğidir. Destek birliği. Askerin sağlığı sıhhiyecilerden sorulur. Vatan görevini sıhhiye sınıfında yapanlar kırsalda yarı doktor sayılır. Artık iğne yapmak, baş,diş,nezle,grip gibi hastalıklara ilaç vermek onların işidir.
Benim anımsadığım kadarıyla Oğulcuk’ta bir Mustafa Ersungur ( Iraybın Mısdafa) vardı sıhıyacı. Köyün doktoruydu. Bir de Acırlılı (Acıllı) Hurşut utaş. “İnneci Hurşut” namıyla maruftu. Acırlı,Alabaş,Menteşe,Gürden,Belören,Oğulcuk,Yazıçepni (Yaccebni) ondan sorulurdu.
Bundan bir yarım asır öncesine gidelim. O zamanlar enjektörün adı “şırınga”ydı. Öyle şimdiki gibi her iğne yapmada bir enjektör kullanılmazdı. Yoktu çünkü. Sonradan icat oldu bu kullan at şırıngalar.
Şırınga, bir krom taşıma kabı içinde taşınırdı. İçine biraz su konulan bu kapta şırınga kaynatılırdı. Nerede kaynatılırdı? Gaz ocağının üstünde...Böylece mikroptan arındırılırdı. Ona “Sterlize etmek” mi diyorlar?
Biz yine ipin ucunu kaçırdık. Epey gezip dolaştık. Sadede gelelim. Mustafa Aksoy, emekli olduktan sonra Ankara’ya yerleşti. Yazları köye gelip gidiyor. Görüşüp konuşuyoruz. Beni de çok sever, sayar doğrusu. Bazen oyun oynarız. Altmışaltı,üçlü...Okey mokey... Oyunda galip gelmişse keyfine diyecek yoktur:
“Abi, ne oldu sonuç?” diye soranlara iki elini yere paralel uzatıp hızlı bir makas işareti yapar. Bir taraftan da konuşur:
“Tırpanladım. Tırpanladım...”
Eşi Leman Hanım’ı kaybettikten sonra Oğulcuk’tan ayrılmadı Mustafa abi. Bacısı Deste abla,eniştesi Hilmi abiyle birlikte kaldı. Emri Hak vaki olup Hilmi abi göçükten sonra yalnız kalmaya başladı İlhami’nin evinde. Yalnızlık çekilecek dert değil. Hele Oğulcuk’ta... Yazları neyse de kışları çok zordur.
Sabahları Zekeriye’yle Boğazlıyan’a gidip Hasan’ın kahvesinde zaman geçirdi. Kahvenin müdavimleri Mustafa abiyi çok sever takılırlardı. Bir gün bir bayan geldi Hasan’ın kahvesine. Dileniyor. Çekinmesiz...Yüzü yırtık biri. Dediler ki bu kadına:
“Şu masada oturan adam emekli asker. Adı Mısdafa. Varıp boynuna sarılacaksın. ‘Gadanı alırım Mısdafa’m...’ diyeceksin. Dile bizden ne dilersen...”
Olan bitenden Mustafa abinin haberi yok. Kadınla anlaştı bizim kafadarlar. Geldi kadın Mustafa abinin yanına. Sarıldı boynuna:
“Gadalarını alırım Mısdafa’m...” dedi. Dedi demesine de Mustafa abi neye uğradığını bilemedi. Alı al,moru mor... İtekledi kadını. Kurtulmaya çalıştı. Kadın bırakmıyor. Güç bela kurtuldu. Kahve kahkahadan yıkılıyor.
Mustafa abi Zekeriye’yle gidip gelirdi Boğazlıyan’a. Zaman zaman derdi ki:
“Zekeriye! Elimizi ayağımızı toplayak da seninle bi gezmiye gidek. Akdeniz, Ege sahillerini bi gezip dolaşak...”
Zekeriye onay verirdi:
“Peki, olur abi! Elimizi ayağımızı toplayak da gidek.”
Kısmet olmadı ne yazık ki. Dünya telaşesinden bir türlü sıra gelmedi gezip tozmaya. Mustafa abi bir amansız derde tutuldu. Ankara’da tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Şimdi Sevgili Zekeriye zaman zaman söyler:
“Mısdafa abiyle gezip tozacağıdık. Gısmet olmadı.” der.