- 841 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KİTAP OKUDUM -1-
‘’Bir kitap okudum hayatım değişti.’’
Ve hep merak etmişimdir Orhan Pamuk’un hayatını değiştiren kitabın ne olduğunu her ne kadar bu güne kadar ona ait eserlerden birini okumamış olsam da. İsmini hatırlamadığım bir kitabı senelerce durdu kütüphanemde ve geçen zaman zarfında okumaya yeltenmediğim dün gibi aklımda. Tarih kokan satırlar ve entelektüel bir seyri olduğu muhtemeldi kitabın.
Şüphesiz şahsına münhasır ve çok kıymetli bir kalem ki haricinde ne söyleyebilirim ki ta ki…
Öncesi ve sonrası yok söz hakkına sahip olma hakkımın olup olmaması ile ilintili. Sonuçta ne bir eleştirmenim ne de profesyonel düzeyde bu işi meslek edinmiş bir yazar. Ve hiçbir zaman da yazar olduğum iddiasında bulunmadım. İsterseniz bunu özgüven eksikliği diye tanımlayın ama kendimi yazar olarak lanse ederek ne ukalalık yapacağım ne de bu mesleği icra edenlere saygısızlık. Sonuç itibariyle yazın dünyasındaki maceram başlayalı çok zaman geçmedi. Severler sevmezler, o da ayrı konu her ne kadar emek verilen bir iş konusunda o emeğin malikine saygım sonsuz olsa da.
Örnek aldığım kalemler olmaz mı ve daha okunası ne çok kaynak ne çok yazı. Her ne kadar kendimden sürekli şüpheye düşsem de ve bitmek bilmez bir savaş gütsem de yazıp yazacaklarım konusunda hala net bir karar veremedim bu yolu ne kadar sürdüreceğim konusunda. Ne de olsa somut bir başarı yakalamak adına yaptıklarımın kâfi gelmeyeceği inancı taşıyorum.
İnanç yetiyor mu sizce ya da sevmek?
Ne yazık ki hayır, sevgili dostlar. Sevmek de kâfi gelmiyor pek çok konuda üstelik. Gerek beşeri ilişkilerimizde gerekse aklınıza gelecek herhangi bir madde ve konu ile ilintili. Bunun örneklerini öyle çok yaşadım ki. Çok sevmek ve vazgeçmek en kötüsü ve en yaralayıcı olan. Sevdiğiniz insanlar ama tarafınca sevilmediğiniz ki illa ki karşı cins de olması gerekmiyor bu sevgiyi kime besliyorsanız. Ya da çok sevdiğiniz basit bir eşyadan bile uzaklaşmanız öylesine mümkün ki. Keza bunun çok kötü ve asla da unutamayacağım bir örneğini henüz iki yıl evvelinde yaşadım. Bırakınız detayları ama kopmam çok çok zor oldu ve hala içimde kırık o parçalar batıp duruyor kalbime.
İstediğiniz kadar inanın ve isteyin hatta çırpının, dört dönenin etrafınızda. Her şey olacağına varıyor, inanın ki.
Mücadelesini verdiğim o kadar çok şey oldu ki ve sonuç koca bir hayal kırıklığı ve alın karesini, küpünü ve sonsuza tekabül eden üzüntü katsayısı…
Paylaşmak arzusu belki de bu yazma güdüsünün beni esir almasının altında yatan yegane neden ve anlatmaktan bıkmayacağım ne varsa ve her kim ise beni yerin kaç kat altına sokmuş olsa da. Mahzende geçen bir ömür, kara ve ıssız. O kadar da kötümser olmamalıyım ama ne gelir ki elden. Ne de olsa can çıkar huy çıkmaz.
Maziyi geride bırakmak adına belki de tüm gayretim ve tüm o başarısızlıklarımı gömmek en derine ve her yeni gün yeni sayfalar açmak ve doldurmak ince ince, usul usul.
İşleri yoluna sokmak tüm gayretim ve mümkün mertebe dile gelmek, dile getirmek. Zor bazı şeyleri ifade etmek. Duygular o kadar değişken ve o kadar derin ki sadece hissetmekle telaffuzu mümkün ve tıkanıp kaldığım pek çok nokta bariz örnek verememe adına muzdarip olduğum.
Dün elime aldım sevgili Orhan Pamuk’un bir kitabını ve yazarlık serüvenine ait o dokunuşlarını özümsemek adına okudum ve okudum ve derin bir yıkılmışlıkla sarsıldım.
‘’Böyle mi olmalı?’’ ve ‘’Benzer bir yol mu izlemeliyim?’’ kaygısı tüm benliğimi sardı.
Taşıdığım pek çok kaygıya bir halka daha eklendi dün geceden bu güne sarkan ve beni fazlasıyla korkutan. Mademki korkumun üstüne gitmeliydim neydi beni yazmaktan soğutan?
Anlamlandıramadığım ne varsa anlam bulmayan nice yaşanmışlık ve hedefsiz geçmeye meyletmiş bir başlangıç mıydı gözümü korkutan yoksa bir nokta mıydı her ne kadar defalarca noktayı virgüle çevirmiş olsam da.
Ne çok karaltı var ışıklandıramadığım ve ne çok enkaz altından bir türlü çıkma imkânı bulamadığım. Ne koyarsanız adını ya da hangi yöntemle cezalandırılacaksam da. Ne de olsa cezalar tamamen insanların inisiyatifine kalmış ve herkesin farklı yöntemleri var eğer ki suç teşkil edecek bir davranışta bulunmuşsanız. Ne de olsa göreceli hangi davranışın ve hangi duygunun suç sınıfına girip girmediği. Sayısız taktik koşullandırırken sizi özellikle sevdiğiniz her ne ya da her kim ise.
Sevmek… Çok sevmek ve uğruna yapılan onca fedakârlık. Belki manevi boyutta yeri geldi mi ne kadar zorlansanız da maddi anlamda başa çıkamadığınız her ne ise. Muhatap olduğunuz, olduklarınız hatta tanımadıklarınız ve yakın hissettikleriniz.
Bırakınız nokta ve virgülü anımı ve ömrümü kuşatan sayısız ünlem ve soru işareti sürekli farklı versiyonlarını gördüğüm kaçıncı kâbus.
Ne kadar yakın olsam da bir o kadar uzağındayım benliğimin. Ya da çok uzak hissettiğim duyguların tam da arzındayım. Alın size, pek çok göreceli kavram.
Yüreğimde taşıdığım ve uzağımdakiler.
Uzak durduğum ama aklımdan çıkmayan pek çok duygu ve korku.
Hayatın anlamını bile çözememişken kim oluyorum da kâinatın sırrını keşfedeceğim.
Sanırım, sevginin de bir sınırı olmalı. Yeni yenilgiler almamak adına.
Belki de vurdumduymaz olmamanın bedelidir ödediğimdir.
Evet, ben de bir kitap okudum ve çaldı düşlerimi. Her ne kadar hicap etsem de…
YORUMLAR
Merhaba değerli hanımefendi...
“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Evet bu cümleyle başlar Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" adlı romanı.
Kendi hesabıma uzun yıllar hiçbir kitabını okumadığım bir yazarımızdır. Şüphesiz, medyatik bir yazar olduğundan hakkında tamamen basın ve televizyon kaynaklı izlenimlerim vardır. Bunların o yıllarda önyargı payı da yok değildir.
Kendisini 1990'lı yıllarda Zülfü Livaneli ve Yaşar Kemal ile bir araya geldikleri kimi programlarda izlerdim. Bu programlar vasıtasıyla aldığım izlenim itibariyle, Türk aydınının soğuk yüzüdür Orhan Pamuk. Açıkçası beden dili itibariyle baktığımda resmi, mesafeli bir duruşu vardır. Yıllar sonra okuduğum bir yazısında; Benzeri bir yaklaşımla, yaşamını oluşturan ögelerin toplumumuzun büyük bir kısmını yansıtmayacak özellikler gösterdiğinden, gerek doğup yetiştiği sosyal çevrenin, gerekse buna bağlı olarak şekillenen değerler yapısının marjinal bir portre oluşturduğundan söz ettiğini gördüm.
Bunların yanı sıra özellikle dış basına verdiği mülâkatlar kanalıyla; Başta Ermeni meselesi, ülkemizde demokrasi ve insan hakları problemleri gibi konularda sergilediği politik duruş açısından da olumlu izlenim almadığım bir yazarımızdır. Ardından Atatürk ve Cumhuriyet eksenli Orhan Pamuk tartışmalarına rast gelirim. Atatürk hakkında olumsuz duygulara sahip olduğu ve bunu da roman kahramanları vasıtasıyla spekülatif biçimlerde yansıttığı yönünde kimi yazılar okuduğumu söyleyebilirim. Bunlara bir de politik yaklaşımlarının, Nobel edebiyat ödülünü alabilmek kaygısından kaynaklandığı yönündeki değerlendirmeleri ekleyebilirsiniz. Tabi üstte de belirttiğim gibi hiç bir eserini okumadığım sürece tüm bunlar önyargı teşkil edecekti.
Bütün bunlardan sonra, Orhan Pamuğun 2006 da Nobel edebiyat ödülünü kazanması ve ülkemiz adına bu konuda ilk örnek olması üzerine, uzun yıllar boyunca edindiğim izlenimleri sorgulamak, ya da en azından teyit etmek ihtiyacı duydum. Bu da elbette eserlerini okumak şeklinde olabilirdi.
İlk "Masumiyet Müzesi" ni okudum. Sürükleyici hikayesi yanında, İstanbul eksenli bir roman olmasıyla da ayrıca hoşuma gittiğini söylemem gerekir.
Ardından "İstanbul; Hatıralar ve Şehir" başlıklı denemelerini okudum. Özellikle de yerli yabancı çeşitli sanat ve edebiyat adamlarının İstanbul izlenimlerini veren ve değerlendiren yanıyla ilgiyle okuduğumu söyleyebilirim. Ancak bir Şarkiyatçı perspektifiyle karşılaştığımı da belirtmeliyim. Pamuk levanten yapılı bir yazar. Attila İlhan'ın komprador aydın tabiriyle ölçülebilecek simalardan biri derim. Yine de her iki kitapta okunası niteliktedir kanımca.
Daha sonra "Öteki Renkler" başlıklı denemelerine geçtim. İlk ikisi kadar alıp götürmese de yazarın insan, hayat, dünya, sanat ve edebiyat algısını ortaya koyduğu yazılar romanlarına dönük ip uçlarını vermesiyle de yabana atılmaz derim. Çok ilginç gözlemler sunduğunu da özellikle belirtmeliyim.
Ancak sonrasında okuduğum "Yeni Hayat" adlı romanından umduğum tadı aldığımı söyleyemem. Akıcı bulmadığım gibi mensubu olduğu Şişli Nişantaşı muhitinin duygulanımlarına yaslanan, bir nevi gönül borcunu ödeyen triplere rastladım diyebilirim. Daha net söylersem doğu, batı, Osmanlı, Cumhuriyet virajlarında keskin bir dönüşle virajı alamayıp arabayı devirdiği izlenimi veriyor insana. Sözgelimi, bir yerinde rastladığım Atatürk heykeline güvercinlerin pislediği anekdotu ya da roman kahramanlarından biri kanalıyla sunduğu Atatürk'ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük bir felaket olduğu bahsini ne yalan söyleyeyim garipsedim. İlk bakışta modernleşme, batılılaşma tarihimizin yanılgılarına değinir bir hava estiriyor. Oysa Tanzimat'tan bu yana sarmallanmış problemlerle Atatürk'ün sofralarının ilgisi nedir? Ben kendi hesabıma Varlık vergisi, gayri Müslim burjuvazinin tasfiyesi gibi konularda ünlü yazarımızın çalkantılı bir şuur altına sahip olduğunu düşünüyorum. Gerçi Varlık vergisi 1940'lara rastlar. Yani Atatürk sonrasıdır. Ancak Orhan Pamuğun iç dünyası itibariyle Atatürk'e sıcak baktığını sanmıyorum. İlk an da eee! Ne var bunda insan öyle de düşünemez mi denebilir. Halbuki sorun fikir hürriyeti değil bence. Dokuları, perspektifi batı kültürüyle şekillenmiş bir yazarın Atatürk algısının neden yıldızı düşük olsun. İslamcı, gelenekçi bir aydın olsa anlarım. Kalıplaştırıyor olabilirim. Batı kültür değerleriyle dünyayı, hayatı karşılayan birinin de Atatürk'ü istediği gibi ölçmeye hakkı yok mu denebilir. İyi de bu anlayışını özgür düşünen bir aydın olarak denemelerinde yapacağı tartışmalarla ortaya koymasını beklerim. Roman kahramanları kanalıyla çamurlaşıp buna bir de kuşları da alet etmek bana hoş gelmiyor açıkçası.
Uzun yorumumla dilerim yormadım sizi.
Özlü ve duru anlatımınız için teşekkürler.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
Saygı ve selamlarımla...
Gülüm Çamlısoy
Kıymetli yorumunuzu okumak adına çok mutlu oldum. Yorulmak ne kelime bilakis fazlasıyla bilgilendirici ve yordalayıcı satırlar.
Yazarlar ve kimlikleri ve tüm muhalif tutumları bu bağlamda düşünce ve duygularıyla kendilerini fazlasıyla ifşa edebilmekteler.. Keza Pamuk da bunlardan biri. Bana da pek çok noktanın hoş gelmediği bir gerçek. Kitaplarıyla yeni yeni muhatap olmaktayım. Ve edebiyat denilen derya yüzmekten keyif aldığım uçsuz bucaksız bir umman. Belirtmem gerekirse kıymetli şahsınızın paylaşımlarından da fazlasıyla faydalanmaktayım. Bu sebeple yeri gelmişken teşekkürlerimi iletmek isterim.
İkinci ailem olan sevgili EDEBİYAT DEFTERİNİN kıymetli üyelerini daha doğrusu değerli dostlarımı ağırlamak ise tarifi imkansız bir mutluluk tıpkı şu an duyumsadıklarım doğrultusunda.
Çok ama çok teşekkür ederim efendim. Yüreğiniz dert görmesin.
En derin saygılarımla ve hürmetlerimle...
Var olunuz.
Gülüm Çamlısoy
teşekkür ederim bu güzel yorum için.
Sevgiyle kalın.
Gülüm Çamlısoy
Gönlünüze sağlık.
Asıl ben teşekkür ederim hem de yürek dolusu.
Sevgi ve selamlarımı gönderiyorum gönül dolusu...
"Hayatın anlamını bile çözememişken kim oluyorum da kâinatın sırrını keşfedeceğim.
Sanırım, sevginin de bir sınırı olmalı. Yeni yenilgiler almamak adına.
Belki de vurdumduymaz olmamanın bedelidir ödediğimdir.
Evet, ben de bir kitap okudum ve çaldı düşlerimi. Her ne kadar hicap etsem de…"
Çıkmak için bir yol taşlı yada çalı dolu olsa da....Yazmak insana verilen en güzel armağan...Korkmamak hiç bir şeyden...Biz kendimizi keşfettikçe açılan sayfalar...Bir kitap okumalı ki insan hayatının ne güzel şey dedirten türünden olmalı...Biz hem çok şey ,hem hiç bir şey...Ama önce ne olduğumuzun farkına varmak...Gülüm siz çok şeysiniz...bunu bilin ve lütfen geçmişin kırıntıları orada kalsın.İnsanlara takılıp kalmadan yolunuza devam edin...Herkes aslında bizim öğretmenimizdir ...Ne öğrendiğimiz önemlidir.Yazılarınızı beğeniyorum..Demlemek...gerekirse ama mutlaka yazmak ve hayatın sunduğu her şeyin güzel tarafını gözlemleyerek diyorum efendim.Sevgi ile kalın.Kutladım bu arada yeniden, bakın neler yazdırdınız bana...Saygılar..
Semiray Emre tarafından 1/18/2015 8:12:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Çok şey miyiz hiç bir şey mi?
Evet, sadece bir kum zerresiyiz ama bütüne tekabül eden ruhlarımız ile bir o kadar çoğalıyoruz ve derinleşiyor hislerimiz.
Hayat bir okulmuş. Yeni yeni vakıf olduğum bir duygu. Ne çok şey var öğrenmemiz gereken her geçen gün ve her geçen an.
Çok çok teşekkür ederim sevgili dostum. Çok mutlu oldum bir kez daha.
Sevgi ile kalın her daim.
Yazı yazdığınızda ki samimiyetsizi okutuyor, yazmak bence bir iç döküş ki çoğu yazar kiaplarındaki satır aralarında bu iç döküşü hep yapıyor.
Orhan Pamuğun hangi kitabıydı merak ettim.
Sizin yazma sevdanız büyük sevda ve bu aşktan vazgeçmeyi düşünmeyin yazın ve ara ara yayınlayın, okuyucular sizden gelecek yazıları biraz özlesinler.
Özlenenler daha çok itibar, muhabbet, ilgi görür bu kendini beğenme de değildir :)
Siz yaşanmışlık dolusunuz, sevgileriniz, üzüntüleriniz varDavidoff un demesi gibi
( Orhan Pamuk bu duygularını kendisine saklasaydı eğer, duygular sadece duygu olarak kalırdı o kadar. Anlattı, onun bu duyguların içindeki büyüklüğü başkalarını da etkiledi )
Siz de bu şevkinizi bırakmayın özleterek yazın
Size samimiyet ile yazmak çok yakışıyor Gülüm Hanım
Gülüm Çamlısoy
Nefes alamadığımı hissettim. Benzemek istedim bir başkasına. Başka biri olmak istedim: Başka bir beyin başka bir ruh belki biraz Orhan Pamuk biraz Elif Şafak belki Cemal Süreya. Benliğimden sıyrılma ihtiyacı hissettim gün boyu. Başka bir gözden başka bir uzantı ile dokunmalıydım hayata.
Korku, kaygı, endişe ve yazamama korkusu eşlik etti akabinde ve ve ve...
Tedirginlikle yazdım bu son yazımı. Kendime saklayacaktım zira şüphe ile yaklaştım yazdıklarıma. Birilerini kırma kaygısı sıktı canımı. Ve dayanamadım, paylaştım sizlerle. Çünkü ihtiyacım olan tam da bu.
Uğur Bey, şahsınıza çok teşekkür ederim. Bazen fazlasıyla gel- git yaşayabiliyorum bu yazma güdümün seyri ile ilintili.
Evet, çok haklısınız: Paylaşımlar başlamış oldu. Zamanlama mükemmel.
Daha ne isterim sizleri sayfama konuk etmenin haricinde.
Çok sağ olun.
Kanımca asıl paylaşım böyle olmalıdır.
Bana böyle oldu arkadaşlar, sizde okumalısınız diye bir paylaşım... Bir kitap, sadece ve sadece bir kitap ne kadar önemli bir rol oynamış insanın hayatında bakar mısınız. Derken o rolü oynayan kişi üstüne giydiği kıyafeti bir başkasına da giydirebilmiş, nasıl? Yazarak, anlatarak...
İşte işin en güzel tarafı burada. Orhan Pamuk bu duygularını kendisine saklasaydı eğer, duygular sadece duygu olarak kalırdı o kadar. Anlattı, onun bu duyguların içindeki büyüklüğü başkalarını da etkiledi mutlaka.
Ve mutlaka o kitap nedir diye merak edenler oldu?
İyi de ettiler.
Böylece paylaşımlar başlamış oldu.
Gülüm Çamlısoy
Şu bir gerçek ki kocaman bir mozaik şu içinde bulunduğumuz döngü.
Sizler, ben, yazılanlar ve tüm duygular; alabildiğine içten ve en derinden dokunan.
Duygular saklanmamalı hele ki bunları yansıtıp ortak bir noktada buluşmak en güzeli.
Söylemek istediğim ne çok şey var ve eminim ki herkesin söyleyecek çok şeyi var.
Kitap dediğimiz nasıl içi dolu dolu bir mefhum en az yürek kadar.
Çok teşekkür ederim sevgili yazarım, sevgili dostum.
Paylaşmanın tadı nasıl muhteşem bir duygu.
Sevgimle...