KIRMIZILI II.
Biri Kâmil Efendiye hayatının en kötü gecesi hangisi diye sorsa, ne derdi acaba?
"Yağmurun sesi ile kalabalığın sesinin birbirine karıştığı başka hangi gece vardı ki?" Daha neden soruyorsunuz mu diyecekti? Tabi; bir de kendi gözyaşlarının...
**
-Sevdiye Hanıııımmm, Kırmızılı neredesiniz?
-Ne bağırıyorsun, şaşkın adam. Şimdi bağıracağına, o zaman akıllı olsaydın da gittiğin yeri bilseydin.
-Yapmayın baba. Adam bizlere karşı zaten mahçup, zaten üzgün. Bir de bizler böyle bağırırsak!...
-Ne yapalım oğlum, tutup ellerinden mi öpsem, sağ ol Kâmil Efendi gelinimi yolda kaybettiğin için Allah senden razı olsun mu? Desem. Önüne bak da yürü sen, yoksa bu gece vakti onun yüzünden üstü çamur dolu kuyunun birine düşeriz de kimseciklerin haberi bile olmaz.
-Buralarda kuyu olmaz Beyim.
-Çok biliyor ya, o yüzden bu saatlerde buralardayız.
-Yapmayın Efendim, inanın elimden gelse...
-Ne elinden gelse Kâmil, ne elinden gelse?
-Sizi sırtımda taşırım Efendim.
-Git oradan, sizleri yıllarca sırtımızda taşıdık da ne oldu? Hal bu işte.
-Öyle demeyin Efendim, biz çalıştık sadece konağınızda.
-Eee, yürü be adam. Çalışmış mış, nasıl çalışmaksa bu.
Yürüdü Kâmil Efendi...
Kırmızılı’da yürürdü böyle, yürü denildiği zaman. Tek fark, yürümesini hatırlaması için sırtına kamçı ile vurmasıydı.
"Kamçı ile." Kamçının dil ile söylenmiş şekli daha çok acıtıyordu, bunu bilmiyordu ki Kırmızılı.
Yağmur iyiden iyiye bastırdı, adanın ne tarafına gideceklerini bilemeyen grubun ellerindeki gaz lambalarının içindeki gazın bitme telaşı almıştı bu defa da.
-Baba, senin elindeki lambayı söndürelim. Sadece benim elimdeki ile idare edelim, yoksa karanlıkta kalabiliriz.
-Nedenmiş o, sen elindeki lambayı söndür. Ben karanlıkta yürüyemem.
-Ama baba, benim peşimden gelen onlarca insan var.
-Benim adımlarımdan başka kimsenin adımlarını düşünecek halim yok. Kim nasıl yürürse yürüsün, dikkat etsinler.
-Karanlıkta kalırsa, hepimizin adımları kalacak baba.
-Çok konuşuyorsun oğlum. Yürü hadi.
Bu yol onları nereye götürüyordu...
Kâmil Efendi dönüp ardına doğru baktı. Elini cebine attı, Kırmızılının yeni nalları cebindeydi. Sıkıca tuttu. "Senin canının acısı bizi oraya getirecektir biliyorum Kırmızılı. Ne olur beni utandırma."
**
-Büyük Bey, Büyük Bey burada bir şey var.
-Hayırdır...
-Boş bir fayton Efendim.
öyküsatıcısı/Davi 2015
YORUMLAR
Bak şimdi
mahkûm ettin okuyucuyu, tam da yerinde keserek. Dizi filmleri aratmıyorsun.:)
Çok güzel Davim, devamm.
Davidoff
Sağ ol Kalim.
İki yarım öyküm var, biri KIRMIZILI, diğeri Muyittin Mütemadiyen.
İkisi de, okurların beğeneceğini bildiğim öyküler.
Biraz düzeleyim, bekleyin lütfen.
Seviyorum sizleri.
Kalimera.
Bu çok değerli. Kalemine, ömrüne bereket...
Davidoff
Şu sıralar yazmaktan önemli işlerim var, beklemelisiniz.
Öykü dünyası beni açmıyor. Nilgün'ü kaybettik :(
"Kamçı ile." Kamçının dil ile söylenmiş şekli daha çok acıtıyordu, bunu bilmiyordu ki Kırmızılı. nilgün benden önce yakalamış ballı cümleyi........
Kâmil Efendi dönüp ardına doğru baktı. Elini cebine attı, Kırmızılının yeni nalları cebindeydi. Sıkıca tuttu. "Senin canının acısı bizi oraya getirecektir biliyorum Kırmızılı. Ne olur beni utandırma."
buda işin özüydü....sen var ya sen çok güzellikler sunuyorsun da bizler okumayı becerebiliyor muyuz davi......saygılarımla
Davidoff
Komutan, benim yazdıklarımın okunması çok önemli değil inanın.
Bizlm gibilerin yazıları iyi, kötü okunur, beğenilir.
Sesimizi duyuracak kadar bağırabiliriz.
Önemli olan, sesini çıkarmayı bilmeyenlerin seslerini yazıya veya şiire döktüklerinin okunmasıdır.
En çok onların okumasını istiyorum.
Davidoff
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=94847
Davidoff
"HA... İN!" Yazasım geçti, konuda ki cümlelerin arasında ama,
Vazgeçtim.
Belki III. Bölümde yazabilirim, duruma göre artık.
:)
Baba,
çok bencil miydi?
Ya da, öfkeden miydi bu sevimsiz hareketlerinin nedeni?
Sevimsizdi.
Yine kısa, ama gerçekten çok içe sinen bir yazı.
Kendinizi de, o karanlıkta, o grubun içerisinde buluveriyorsunuz anında.
Siyah zemin geceyi,
beyaz yazı da, soluk fener ışıklarını simgeledi sanki.
İçimde güzel duygu esintileri var.
Mutlu bitecek gibi geliyor hikaye.
Davidoff
Bir vücuda tuz vasıl lazımsa, şekerde lazım Sevgili BTH.
Yazdığımız yazılarda öyle, kalem kendi hissediyor bunu içine girince.
Orada aksi bir adam gerekiyordu, bu kim olmalı?
Tabi ki konağın en yaşlısı. Neden?
Çünkü Kamil'i çok önceden tanıyor. Hatalarını biliyor.
Kamil bu kadar büyük bir hata yapmış olsa,
bu güne kadar konakta kalabiilir miydi? Sanmam.
O zaman...
Sende yani BTH.
Bekle de gör.
Bayılıyorum böyle uygulamalara...
Okuyan herkes kendince devam ettirir öyküyü. Ancak; öyle bir sonuçla karşılaşırsın ki, şaşırıp kalırsın.
Ustalıkta oradadır zaten...
Devam usta devam...
SELAMLARIMLA...
Davidoff
(...) olmuştur kesin.
Ancak benim parantezlerim hiç olmadı.
Parantezleri bile okur kendi aklı ile koydu :)
Okurlarımın da gözlerini o yüzden beğeniyorum. Sağ olsunlar.
Saygımla Efendim.
Davidoff
Billur Hanım...
Sizce beklemek sahiden mecburiyetten midir?
Teşekkürler.
Billur T. Phelps
Şöyle; Benim elimde değilse beklememek yapacak bir şey yok....
Ama bu yazıda kalem senin elinde cancağızım.
Öykü kitabı olarak dursaydı ellerimin arasında, varmışken tadına beklemem ne mümkündü ki, bulurum en kısa zamanda sonunu.
Sevgiler,,
“Ada” denilince aklıma Kınalı, Burgaz, Heybeli geliyor ne hikmetse… Muhacirliğe çıkmanın köyden kente göç sayılmadığı zamanlarda taa Trabzon’dan gelip Adalara yerleşmiş hatırı sayılır hısım akrabanın sayesinde az buçuktan biraz fazla bilirim adaları. O yüzden olsa gerek beynim öyküdeki hadiseyi hep buralarda canlandırıyor zihnimde.
Epeydir (bayağıca) adalara gittiğim yok. Eskiden gittiğimizde (artık o gün hangisine gitmişsek cümbür cemaat ) hep yayan tavaf ederdik ada(ları)yı. Hani karış karış dersem abartmış olacağım. Faytona binmek tuzluya mal olduğu için değil sırf spor olsun diye(vallayi bak). Öyle ki orman içlerine salınmış atlar piknik erzaklarımıza ortak olurdu da hayvan sevgimizden ses etmezdik :-)
Aradan geçen bunca zamana rağmen, en son gittiğimde 83 yılıydı galiba (yuh olsun ayıp beni -1-) yinede bir çok yer aklımda. Bu yüzden öğretmen hanımla Kırmızılıyı başarına kötü bir şey gelmeden şıp diye buluyorum.
Hiç öyle şey olur mu, benimkide iş mi allasen, Kıbrıs da adaaa Avustralya da ada.
Öyküsünden öykücüsünün belli olduğu nadir öykücülerdensin(iz)
Hani derler ya altında imzası olmasa bile :-)
Tebrikler, selamlar, saygılar (her iki bölüm için ayrı ayrı)
Davidoff
Çocukluğumuzda gezebileceğimiz nereleri vardı ki Ağyar?
Gideceğimiz Burgazada, Heybeliada, Büyükada, Gülhane Parkı.
Oralara gidebilmek için bile önceden hazırlıklar yapılırdı bizler izlerdik. Sanki büyük bir yolculuğa gidiyormuşuz gibi.
Oysa şimdi on dk. hazırlanıp, AVM. lere alışverişlere gidiyoruz.
İşte yepyeni hayat.
Kamçının dil ile söylenmiş şekli daha çok acıtıyordu, bunu bilmiyordu ki Kırmızılı...
kezzap cümleyi buldum..
Davidoff
Seni gidi kezzapçı senii...
Parklara, bahçelere çiçek ve çimen ekerler Nilü.
Bir de taş dizerler, güzel yürüme yolu. Sonra ne yaparlar bilir misin?
"Taşların aralarına gıdım gıdım KEZZAP dökerler."
-Neden? Diyeceksin.
"Çiçek veya çimen çıkıp taşların görüntüsünü bozmasın." Diye.
Ah insanoğlu, az önce o tohumları eken sen değil miydin? Bu tarafa sıçrayan tohumların ne günahı var?
Bizi gidi kezzapçılar bizi...
Ne zaman göreceğiz yüzümüzü.
Teşekkür ederim.