Şair ve yazarların sanatı !...
Şair ve yazarların sanatı !...
Yazın sanatı sözle başlar,
söz ise tek sözcükle anlatılırsa dildir.
Yazın sanatının bireysel yeteneğe dayalı olması toplumsal yanını dışlamaz.
Çünkü,
yazın sanatı toplumsal iletişim aracı,
dili kullanır.
Dil,
hem ikisinin bir araya gelmesini hem de birbirlerini anlamalarını sağlar.
Bu ilişki ve etkileşim söz ve yazı itibariyle organiktir.
Dil,
aynı zamanda yazın sanatına toplumsal içerik kazandırır.
Şair-Yazar,
kullandığı sanatsal dili halkın kullandığı günlük dilden özenle seçtiği kavram,
deyim,
söz ve cümlelerden oluşturur.
Bunları bir pırlantacı titizliğiyle işler.
Ancak bu yaratım ve etkilenim salt şairle-yazarla sınırlı kalmaz,
okur yoluyla topluma mal olur.
Şair ve Yazarın sözcüklere ve cümlelere yüklediği anlam ile betimsel şekillerle yarattığı görsellik,
okurun duygu düşüncesini etkiler.
Böylece toplum da edebiyatın sanatsal dilinden faydalanır...
Okuduğu oranda ve anladığı düzeyde okumasını geliştirir,
fark edemediği önemli ayrıntılar konusunda duyarlılık kazanır,
kendine yakın bulduğu karakterlerin ahlaki duruşundan etkilenir,
kısacası fayda ve manevi tatmini bir arada edinir.
Okurun da yapıtın içeriğine ilişkin,
görüşleri yazarı tetikler,
eksiklerini,
fazlalıklarını görmesini sağlayarak yetersizliklerini gidermede katkı sunar
Bu,
şairin,
yazarın dil ve tarzını oluşturmasına ve daha nitelikli yapıtlar yaratmasına etki yapar.
Zaten şair ve yazarlar daha toplumu araştırma,
gözlemleme sürecinde,
yine eser yaratım aşamasında kendini gözlemleme olanağı bulmaktadır.
Toplumla mesafesini ölçmesi,
yarattığı karakterlere,
şiirlerinde kimi özelliklerini aktarması,
okurun eseri nasıl karşılayacağını düşünmesi,
hatta yarattığı düşlerden,
karakterlerden nasiplenmesi gibi etkenler şairin-yazarın kişiliğinde de değişimlere yol açmaktadır...
Toplumsal sorumluluk duyma,
nefsini terbiye etme,
bireyin değişim ve dönüşüm süreci,
yeni bir kişilik edinme gibi konularında dönüştürücü etki sağlayabilir.
Yine yazın sanatı,
şairler ve yazarlar eliyle,
geniş ölçüde toplumsal gerçekliğin ifadesi olan yaşamı temsil eder. Gerçek yaşamdan esinlenmesi ve kurgusal yaşamların gerçek yaşamla benzerlikleri itibariyle böyle temsil etme durumu söz konusudur.
Şair ve yazarların sanatları arasındaki ilişki ve etkileşim bu kadar somuttur.
Haliyle edebiyatı toplumdan bambaşka bir şeymiş gibi ele almak,
kesinlikle burjuva liberal ideolojinin çarpıtmasıdır.
Yazın sanatı;
şairler-yazarlar,
sadece toplumsal yaşamın görünen yanlarını işlemez;
insanın iç dünyasına ve ekosisteme de yer verir,
yaşadıkları düzenin bir parçası olarak ne gördülerse sanatsal dille kaleme almaktadırlar.
Bunu kaba bir taksitle değil,
imgelediği evreni yaratma sanatsallığıyla işlerler...
Yani şair- yazar,
olmasını istediği dünyaya hayalini de katarak var olanın ötesinde bir gerçeklik yaratır.
Bu yönleriyle psikoloji ve sosyolojiden yararlanır ve aynı zamanda onlara yeni ufuklar açar.
Her yazdığım şiir sonrası okurların;
’Bu şiir tam beni anlatıyor,
yada okudukça kendimi buldum...’ demeleri tam da bu nedenledir...
Psikoloji konusunda:
Yaşar Kemal’in ve Dostoyevski’nin,
toplumsal alanda ise Balzac’ın romanları,
Nazım Hikmet’in şiirleri çarpıcı örneklerdir...
Yazın sanatı,
toplumsal çatışmaların arka planında yatan gerilimleri,
toplumun yüzleşmekten korktuğu yaşanmışlıkları,
anormal davranışların kaynağını ve daha birçok fenomeni olay,
çevre ve karakterlerle belirgin kılmaktadır.
Hatta,
yazın sanatı siyaset ve bilimin göremediğini önceden öngörür,
geleceğin nasıl şekilleneceğini-açık veya metaforik olarak,
ifşa eder.
Gönlü aristokrasiden yana olan Balzac’ın romanlarında geleceğin parlak gücü olarak ihtilalci Cumhuriyetçileri önceden haber vermesi bu konuda kahinsel bir örnektir.
Toplumlar da edebiyattan etkilenir,
dramatik olaylardan coşkusal yanlara dek örnekler çoğaltılabilir.
Özellikle karakterlerle kendini özdeşleştirmede.
Yine edebiyat dünyasında olup bitenleri sahici bulmada...
Örneğin,
’Babalar ve oğullar’ın kahramanı Bazarov’un enfeksiyon sonucu öldüğüne hemen inanırız; ama Saddam’ın,
Turgut Özal’ın,
Ladin’in ölüm şekli halen bizler için bir muammadır.
Toplumun edebiyatı sahiplenmesinin sırrı bu sahicilikte gizlidir.
Yazın sanatının bu ciddiyetine,
ağırlığına ve büyük değerine anlam verenler ancak toplumsal değerleri yapıtlarla yazın sanatını kullanarak kalıcılaştırıp,
edebiyatın hakkını verebilirler.
Yazın sanatının hakkını veremeyen,
örtülü ödenekten çalınan paralarla edebiyat hırsızlığı yapan Necip Fazıl gibiler tarihin çöplüğünde yerlerini almışlardır...
Demedi demeyin...
Unutmayın,
bütün büyük zulümler,
biz arkamızı dönüp susmayı tercih ettiğimiz için yaşanıyor.
Varmak için yarınlara bizimde hasretimiz var !..
Atilla Yüceak Ocak 2015
#Araştırmacı_Yazar_Şair
YORUMLAR
yüceak
Saygı ve sevgilerimi sunuyorum