SEVGİLİ NAMAZ
sevgili namaz, ah keşke günde bir vakit olsaydın, hatta haftada bir vakit olsaydın. ah keşke, peygamber efendim, bir daha dönseydi rabbimin huzuruna da beş vakit değil belki üç vakit belki bir vakit olarak bize farz kılınırdın. belki de hafta da bir, ayda bir, belki de ramazan orucu gibi senede bir ay.
öyle zor bir mesele, öyle büyük bir engelsin ki benim idrakimin önünde. anlayamıyorum neden namaz. sadece namaz olarak kalsan iyi, önünde arkanda öyle zor engeller var ki. nasıl aşabilirim bu engelleri. aşamam ki ben.
diyorlar ki önce helal lokma yemiş olacaksın namaz kılmak için, namazın kabul olması için. lokma demek vücuda enerji veren bir şey demek, buğday demek, ekmek demek, meyve demek, sebze demek, et demek… ve bu nimetlerinde içinde akla sığmayacak kadar küçücük zerrelerin milyonlar milyarlar hükmünde çeşitli dizilişleri demek… bu nimetllerin de helal bir şekilde yetiştirilmiş olması gerek.
sevgili namaz, hadi günde beş vakit olmanı geçtim. haftada bir cuman var ki, kendimi bildim bileli, seni eda etmeye çalışırım. seni eda etmemişliğim kaç defadır hatıryamıyorum ancak seni de ihmal ettiğim olduğu günleri hatırlıyorum hayal meyal. belki üç defa belki beş biliyorum ki iki elin parmakları sayısını geçmedi seni ihmallerim. ve senin en önemli anın ki imamın yani peygamber efendimin yerine vekil olarak geçen kişinin verdiği hutbe. yılda 52 hafta varsa, ve seni ortaokul yıllarımdan beri eda etmeye çalışıyorsam yani yaklaşık 12 yaşımdan beri seninle her hafta buluşuyorsam. şimdi yaşım 34 ise seninle 26 yıldır hemhalim, her yılda 52 hafta var ise bizim ilmimize göre bu 26*52= 1352 defa hutbe dinledim sayılır. hadi seni iki elin parmak sayısının 2 fazlası nispetinde unuttu isem, terk etti isem 1340 defa seninle buluştum sayılır, seninle halleştim sayılır. 1340 defa hutbe dinledim sayılır. peki bu 1340 hutbeden bana kalan nedir ki, akledemiyorum, hatırlayamıyorum. belki 3 belki 5 kere senden bir şeyler aldım gönlüme, idrakime ya geriye kalan 1330 küsür defada ben ne yaptım, neyledim.
sevgili namaz, öyle zorsun ki benim için, öyle zor. rabbim bir ayetinde buyurur ya; “… inne meal usri yüsra, fe inne meal usri yüsra..” “zorlukla beraber bir kolaylık vardır, evet zorlukla beraber bir kolaylık vardır”. senin kolaylığın ne ki ben acizim, ben bulamıyorum.
bir gün büyük bir camii avlusunda, çok kalabalık bir cemaat içinde… dediler ki; ikindi namazı kılınacak.. eyvallah. dediler ki; ayakkabılarımızı çıkaralım. dedim neden bu halde ayakkabılarımızı çıkarıyoruz. ayakkabılarımızda pislik yok, ayakkabılarımız kirli değil ki.. gördüğüm herkes çıkardı ayakkabısı ben çıkarmadan kıldım seni. acaba kabul oldun mu o vakit. bilemiyorum. ayakkabılarını neden çıkarın demiş peygamber efendimiz, o olayı da az çok biliyorumdum ya, yine de binlerce kişinin içinde ben yanlış mı yaptım. hala düşünüyorum.
seni eda etmek için öyle zor şartlar çıkıyor ki önüme. engelin birini aşsam birinde takılıyorum. düşüncem bulanıklaşıyor, gönlüm başka şeylerle, bambaşka şeylerle doluyor.
sevgili namaz, sana aşık olabilmek için bana belki bir on yıl kainatı idrak etmek gerekir. her şeyi yerli yerine koymam gerekir. ondan sonra sana asırlarca hasret kalmış bir aşık gibi ve seni o an karşısında görmüş gibi koşmam, kucaklamam, koklamam gerekir doya doya. oysa ben ne kainatı, ne dünyayı, ne ülkemi, ne şehrimi, ne mahallemi, sokağımı ve de kendimi yerli yerine koyamadım ki daha. sana nasıl aşık olabilirim ki. sana nasıl aşıkmışım gibi davranabilirim ki..
sevgili namaz, senin değerin paha biçilemez hiçbir düşünceyle, hiçbir dünyevi bir şey ile. ben sana nasıl değer verebilirim hal böyle olunca. ne dünyadan geçmişliğim var, ne de kendimden geçmişliğim. oysa senin benden istediğin, her şeyi ardımda bırakmam. ben her şeyi ardımda bırakmak istiyorum ne olur sen de bana yardım et ki başarayım, gönlümde, aklımda, hislerimde, duyularımda hiçbir şey kalmasın ki sana öyle geleyim.
sevgili namaz, bir düş görmüştüm yıllar önce. belki 45-50 yaşlarımdaydım. çocukluğumun geçtiği köyde bir tepe vardı, bir kayalıklar silsilesi ve o kayaların içinde bir iki insanın sığabileceği bir oyuk. ve ordaydım, yanı başımda birkaç kitap vardı, ve seccadeye benzer bir şey seriliydi önümde. ben tahiyyattaydım sanki, selam verdim mi vermedim hatırlamıyorum ya, sonra oturmuş kitap okuyordum. o düşüm gerçek olacak mı?
sevgili namaz, seni bir defa olsa bile hakkıyla eda etmek bana nasip olacak mı. seninle bir defa olsa bile her şeyi ardımda bırakıp rabbimin huzuruna çıkabilecek, varabilecek miyim. sana öyle hasretim ki, sana karşı öyle mahcubum ki, öyle utanıyorum ki kendimden. sana layık bir şekilde seninle hemhal olabilecek miyim. sıyrılabilecek miyim beni tutan ne varsa ardımdaki her şeyden.
beni bırakma, yıllarca seni arayayım bir madenci gibi, yıllarca senin bulmak için toz toprak, çamur içinde seni arayayım. biliyorum ve kendimden o kadar eminim ki rabbimin izniyle bir gün, işte bir gün seni bulacağım umudu hiçbir zaman eksilmiyor içimden, ve eksilmesin ne olursun, seni bulma gayretim eksilmesin. bir gün nasıl olsa varsın ki seni bulacağımdan eminim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.