- 454 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tahtadan değilmiş kale!
"Hatalardan ders çıkarmak ve büyümektir yaşamak." diye güzel satırlar yer almaktadır "Görünmez Kalp" adlı romanın bir yerinde.
Tahtakale sözünü duyduğum yıllar çocukluğuma denk gelmişti.
"Tahtadan kale mi olur muş?" diye içten içe sorduğum ve düşündüğüm zamanlar halen aklımdadır.
Sonra büyüdük!
(Buradaki büyüme "bedence irileşme" anlamında değil tabi.)
Büyüdükçe bunun böyle olmadığını,bir dilin "yapılmadığını",zaman içersinde "oluştuğunu" ve dünyada halen 6 bin kadar dilin kullanılmakta olduğunu da öğrenecektim.
Ancak bu 6 binden yüz kadarını dünyadaki insanların 6/7 oranında yaygın olarak kullanıldığına da tanıklık edecektim.
Meğer "tahtakale" de tahtadan yapılan kale değilmiş!
Eskiden "kale altı" anlamındaki "taht el kale" sözünün günümüzde aldığı halmiş.
Tıpkı "Hacel obasını engin mi sandın?" diye başlayan güzel bir Sivas türküsü olan "Hacel obası" gibi.
Denilen de şu:
Hacel obası,zamanla, tekrar edile edile "Hacı Ali’nin Obası"nın geldiği durumdur.Hayatın doğal akışı içersinde,kendiliğinden oluşan durum/hal.
Ya Babıssor suyundan içtiniz mi hiç veya ondan yapılan "demli çayın" tadına vardınız mı?
Mardin’in doğu yüzünde Savur’a doğru giden yola bakan "çeşme" nin adı bu da.
Oysa "kitaptaki hali","Bab-ı Savur" imiş!
Yani Savurkapı!
Ama söz evrile evrile bugünkü kullanılan hale geliyor.Biraz "kapı"dan,biraz da "Savur" dan alarak olmuş "Babıssor".
Ve hayatın doğal akışı içersinde kendiliğinden oluştuğu için de tartışmasız kabul ettiğim örnekler.
Daha fazlası mutlaka vardır.
Ancak soğuk bir havada/günde,İstanbul’dan Mardin’e bir yolculuk insanın içini ısıtır sanırım.Oysa "Gönün Yarası" filminde ise Mardin’den Samatya’ya yolculuk içimi acıtmıştı!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.