Değil mi efendim.
Sevgili şair dostlar.
İlginize, izninizle buradan cevap vereyim.
Hiç bir şiirimde yaşamadığımı yazmadım. Bütün hücrelerimde yaşamadıkça, yazmak için adeta zorlanmadıkça yazmadım, yazamadım.
Birçoğu hayatımın aşkına mektuplarımdı.
Yoğun geçen ömrümde, bazıları gazete boşluklarına, bazıları sebze satarken
Beşiktaş dereboyu caddesi’nde işporta tezgâhında kesekâğıtlarına yazılmış;
Öylece, garibime küçük bir özürle postalanmış mektuplardı.
Yetmişli yılların mektuplarını azıcık boş kaldığım doksanlı yıllarda, bir gübre çuvalı dolusu getirip önüme koydu da, al bunları temize çek dedi; şimdilerde melek kadınım. Meğer beni erken bırakıp gidecekmiş.
—Telaşından sen farkında değilsin. Bunlar, beni sana munis bir eş yapan, eğiten, yedi çocuğa yüksünmeden anne yapan, duygular, bilgiler, sevgilerin belgeleri, dedi.
Daktilo edip dosyalamaya zorladı.
Yirmi yıllık acılarımı, sevinçlerimi yeniden yaşayarak, biraz da alelacele birçoğunu daktilo ettim. Her birini tekrar/ tekrar kendisine okudum.
Bazılarında yeniden ağladık. Eski günlerde olduğu gibi, birçoğunda da güldük, seviştik.
Ne günlerdi ama dedik.
Görücü usulü evlenmiştik. Bir de ilk karşılaşmamızı yazmalısın, derdi.
Hem komikti hem de bir daha aynı frekansı asla tutturamadığımız olağan üstü bir çarpılma, kaynaşma, sevişme, ömür boyu birlikteliğimize dair gönülden sözleşmeydi.
Ama tek kelime etmeden olmuştu bütün bu olanlar. O an anlatılmaz;yaşanır.
Bazı tatlar vardır ki sulh ve cezanın yazarı bile olsanız anlatamazsınız. Bende yazamadım tabi. O bir Muhammed-i bakış ve yaşayıştı. Bir görüşte aşktı.
Yazamazdım tabii.
Olmayacak şeylerle uğraşmak bana göre bir şey değil.
Benim hayatımın hiç bir döneminde boş zamanım olmadı. On dört yıl boyunca ortalama günlük iki saat uyuyarak hayatımı sürdürdüm. Bunu yüzüne karşı söyleyip te inandırabildiğim kimse olmadığı için sizin de inanmanızı beklemem doğrusu. Onun için hiçte ’olur mu böyle şey’ demenize gerek yok. Hem sizi duyamam, hem de ne deyeceğim belli. Ben yaptım oldu.
Yoksa öğretmen maaşıyla yedi çocuk nasıl yetiştirilir, okutulur, asker edilir, doktor yapılır, evlendirilir. Aslında bana ve benim gibi yitik kahramanlara madalya vermesi gerekir bu milletin. Ama nerde o günler. Devir verme devri değil ki alma devri.
Neyse, aslında bende yeterince şiir bilgisi de yoktur. İyice usta olanlarınız benim bazı şiirlerimi, burası böyle mi yazılır be hocam diye kınamış, kibarlığınızdan yüzüme karşı dememiş olabilir. Yaşıma başıma vermişsinizdir.
Ama şunu fark ettiğinizi biliyorum hepsi de benin olduğunu belli eder. Bir gizli imza taşır.
Hayatta herkesi hak ettiğinde takdir etmeyi görev bildim ama yeterince takdir edilmedim. Alışık değilim. Kendi kendimi takdir ya da tenkit edebilecek bilince sahip sayılırım. Alkışlanmadığım yerde, kendimi anlatamadım derim. Teşekkür edilmediğinde Allah gördü, beğendi bilirim. O her şeyi görür beğendiği fiili de beğenmediğini de hemen faile bildirir.
Şükür; ben hemen fark ederim.
İyi bir şey yaptığımda içim sevinçle dolar. Anlarım ki rabbim hoşnut oldu. Aksinde suçum küçükse içim bulanır, estağfurullah derim. Bağışla rabbim bir daha izninle aynı şeyi yapmayacağım.
Suçum büyükse gönlüme bir elem çöker, acılar içinde kıvranırım. İstiğfar yetmez. Secdelere kapanır, tövbe eder, salâvat getiririm. Hani bir olağan üstülük aramayın diye bunları yazdım. En güzel gözyaşı namazda gelenidir. Kimseler görmeden yalnız rabbin ağlaması ve ağlatması...
Rab ağlar mı?
Esmalarına bakın. Bütün sıfatları esmalarında var. İlk yüzde bulamazsanız, bin birin içine bakın. Yunus’a bakın, Mevlana’ya bakın. Hu; deyip başka şey demeyenlere sorun. Sonra bana ne deyecekseniz deyin. Ben de, sen/ sen/ sen diyenlerdenim. Şiirimin birinde bunu yazdım.
Sizde de olur bunlar. Ve Allah’ı gücendirdiğinizi bilirsiniz.
Bunu bilmek marifet olmasa gerek. Marifet, bir daha aynı hatayı yapmamaktadır. Bir de nasıl o dertten kurtulacağını bilmektedir.
Kurtulmalısınız yoksa hemen başlamasından anlayın ki ceza suçla aynı anda başlar. Bazısı fark eder bazısı etmez. Ama bu böyledir işte. adetullah denir.
Allah seri el hasiptir.
...........Neyse iyiyiz değil mi.Yoksa konu ne oldu hocam diye kızmadınız.
Konu muhabbetti.
Mademki kevser ırmağından bu gün bunlar düştü payımıza; İçip şükredelim. Sonra geleni de sonra içeriz.
Aslanlar gibi olalım. Yiyeceğimiz kadar avlayalım. Hatta artıklarımızla çakalları da doyuralım.
Amma sakın ha, sıradan bir âdem olup ormanı talan etmeyelim. Yarını da var bu işin, öbür günü de.
Değil mi efendim.
YORUMLAR
konu muhabbet... hocam ya sizi tanıdıkça tanımak bilmek çok güzel bir duygu. saatlerce konuşsaydınız bizle su sayfa aracılığıyla ben de durur başında dinlerdim muhabbetinizi ki ne hoş bir muhabbet içimi sevinç şükür kapladı. şiirinizde muhabbetinizde yaşamınız bilginiz nasihatiniz hep hissediliyor hocam.Allah´ıma şükürler olsun.sizden rahmetli
eşinizden Allah´ım razı olsun hocam.
Mademki kevser ırmağından bu gün bunlar düştü payımıza; İçip şükredelim. Sonra geleni de sonra içeriz.
Aslanlar gibi olalım. Yiyeceğimiz kadar avlayalım. Hatta artıklarımızla çakalları da doyuralım.
Amma sakın ha, sıradan bir âdem olup ormanı talan etmeyelim. Yarını da var bu işin, öbür günü de.
Değil mi efendim.
Tebrikler,alkışlar güzel gönlünüze ve yüreğinize sağlık,çok anlamlı bir ders aldım mükemmel usta kalemden çıktığı daha satır başarındayken anlaşılıyor,Selam ve dua ile,
ALLAH'ın rahmeti ve bereketi yuvanıza doğsun inşallah...