- 1752 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Mehmet TUTAR ..Ömrüm içinde acı tatlı hatıralarım
Hatırlamıyorum ne zaman doğduğumu ama taşıdığım kimlikte 1961 senesi nisan ayının 4 ünde gelmişim...Hayal meyal hatırladığım kırık kırtık hatıralarımda annemin gözyaşları baş köşede oturuyorlar...Yavaş yavaş büyümeye başladığımda anlar oldum neler olduğunu ..Biz Anneannemin evinde zaruretten oturuyormuşuz...Ki bir zabın yengem var,evlerden uzak.Her türlü şikirsiz fikirlerin ve icraatların sahibi...Of yenge of bak dünyadaki kraliyet bitti..O ektiğin melanet icraatların karşısında öz oğlun bile (seni çok sevdiğini bildiğim halde) çok rahat azarlayıp hanımına katılıyor...Çok üzüldüğüm en ince ve vurucu nokta burası...SENİN DÜŞTÜĞÜN DÜNYA TUZAĞINA ONLARDA DÜŞÜYOR..Lakin yenge bunların senin mizacınla ilgili olduğuna inanıyorum.Ben kendi hisseme düşen oranda Hakkımı helal ediyorum...Çünkü bunca gudubet akrabalarımın arasında huyu kötü,amma yaptığının arkasında duracak kadarda mert ve yüreklisin..
Fakat dünyalar güzeli Annemin gözyaşları...Bilemem ben bunlara haddim değil ki hüküm vereyim..O mesele ahirete duhul eder..Allahım ; Annemi de senide affeder inşallah.
Neyse Nuri.Has ilkokuluna 4.sınıf sömestr tatiline kadar devam ettim.Babam 1968 larda Almanya ya işçi olarak gitmiş ve herhalde bizleri de yanında görmek istemişti ki 1970 yılında aile olarak Almanya ya götürdü..Abim,ben,ve 2 küçük kardeşim.Orada küçük bir ilçeye ve çok yoğun insan nufusuna irkilerek bakakaldım...
Hatırımda kaldığı kadarıyla wolfenbuttel krumme strasse no:... da bir buçuk odalı bir ev; daha öncesi babamın kaldığı bekar evinde yaklaşık 3-5 gün zorunlu ikamet ettik.Babam daha sonra çömüstede baglı ampleben adında bir köyde ev kiralamış...Hoop oraya taşındık.Sanki taşıyacak ev eşyası varmış gibi..:)
Burası benim için hayatımın ince noktasıdır.Çünkü 4.sınıf yarıtatilinde bana hiç sorulmadan ve dayatma ile getirildiğim bir ülkede , dilini-dinini-kültürünü hiç tanımadığım bu yerde yaşamaya mecbur edildim...Ve tekrardan okul dediler.Peki dedim lakin Almancanın A harfi bile yoktu benim dil hafızamda..Kayıt edildiğim okul ise sadece kendi dilinde yani Almanca olarak eğitim veriyordu.
Okula beni ve küçük kardeşimi başlattılar..İkimizde ilk sınıftan yani 1.sınfdan başladık.Ben sınıfa 3-4 numara büyük duruyordum...Kısa sürede bana sınav yaptılar ve uzatmıyayım orada ikamet ettiğimiz süre içinde 6 sınıfa kadar çıkarttılar.
Hiç unutmayacagım arkadaşım "Elizabeth Bitna"benim hem arkadaşım hem kardeşim gibiydi.Ondan ögrendiğim Almanca kadar oda benden Türkçe ögrenmişti..
İnsanlarla kaynaşmam biraz süre aldı.Daha sonra çevrenin doğal güzelliği beni mest etti..Orman;köyün hemen yanıbaşıydı ve muhteşemdi..Tabii bütün bu ani değişmeler ve gelişmeler bende akıl almaz bir uyum/suzluk süreci başlamasına neden oldu.Burada öğrendiğim kültür; bir bilye için kavga,küfür , talan kültürü değildi ve orada yoktu.Kimse ile(kardeşlerim hariç) kavga etmedim.Gerekçe bulamadım...
En gıcık olduğum ve yadırgadığım ise "çan" sesleri olmuştu.Bende hiçde olumlu duygular oluşturmamıştı.Kilise evimize 3 ev uzaktaydı.Televizyon ile burada tanışmıştım.Tarzan diye bir film vardı.galiba en çok onu seyrediyordum.Ve o cam içine insanlar mekanlar nasıl geliyor ? nasıl görüyorum merakı orada başladı.
Bir gün annem ve babam bizim tekrardan Türkiye ye kesin dönüş yapacağımızı söyleyip hazırladılar... Dosdoğru havaalanına götürdüler. Dönüş yaptık.
Dönüş sonrası kiralık bir ev bulundu.İçine eşyalar konuldu ve yaşamaya başladık.Okullar ögretime açılacak ,annem beni götürdü kayıt yaptırdı.Yine 4.cü sınıftan devam edecekmişim..Ne geri zekalı bir sistem di...
Ve ömrümün zulmü başlamış oldu...Okullar başladı ama dayatmada başladı..-Önlük giyeceksin...! Fe subhan Allah..Yarabbim kendi memleketimin dayatmasına zulmüne bakın.. Niye ..? sorusuna gayet pişkin ve despotça kurallar böyle...Yahu ben koyun muyum ki senin despotlukların önünde diz çöküp meleyeyim...Okula gitmeme kararımdan vazgeçirmeye çok uğraştılar.. En sonunda "Ömer Yağmur" öğretmenimizle bir araya getirdiler...Beni dinledi.. dinledi.. Seninle bir anlaşma yapalım istersen..senin istediğini ben okula ileteyim kabul ederlerse ilk dönem senin istediğin gibi olsun.. ikinci ve sonrası da bizim söylediğimiz gibi...peki dedim ve belli bir süre çok da uzun olmadı ve onların dediği ölçülerde okula devam ettim...
Daha sonra sanırım 8 ay kadar sonrası idi...Oturduğumuz evin mutfağından; eşyalar bir yerlere tangır tungur taşınıyor gibi sesler çıkarırdı.. Sabah korkuyla bakardık ama eşyalar yerinde olurdu...O evden bu yüzden taşındık.. Taşınmaz olaydık o tahta kurusu depolu eve..Her gün kanlarımızı emiyor ve çıban gibi sert noktalar oluşturuyorlardı..Okulumda değişmişti.. Gazipaşa İlkokulu...lakin yine kiralık ev arıyorduk...bulundu da.. bahçeli 2 odalı bir ev...Ne mutfaktan tangırtı geliyordu.. Ne de tahtakurusu emiyordu bizi...Biraz rahat edeceğiz dedim ama...Gariblik dünyanın en çekilmez olgusuydu...Evet halaoğlu İzzet Ağabeyim ve dayıoğlu İzzet Ağabeyimin bizi hiç yalnız bırakmamaları hep hafızamda kazılı olarak kaldı ve kalacak...Ve rabbim bana ömür bahşettiği sürece onlara her zaman müteşekkir ve minnettar olacağım...Buradan ikisinin de ellerini hürmetle öpüyorum...
Zar zorda olsa ortaokulu bitirdim...Lakin sonrası kale duvarları gibi yüksek gelen sıkıntılı bir hayat beni bekliyordu...Bir meslek öğrenmem gerekliydi.1975-76 lı yıllarda İsmail ustanın yanına çıraklığa başladım...Haftalık ise 5 TL idi...Tabii hafta sonu usta haftalık verecek ki....! Bende onu götürüp ekmek,çay,şeker vs...alacagız..Babam ve agam Almanyada çalışırken hal böyleydi...3 ayda bir postaneye babamdan gelen havale için gideriz...Postane 15-20 gün sonra keyfi olursa verirdi...Tabii oldugu gibi borçlara dağıtırdı rahmetli anam....Oturdugumuz ev mütaitten satın alınmıştı..Senetlerden biri ödenmemiş ve senette avukatlık olmuştu...Fikriye amemin senedi ödemesi ile rahatlamıştık...Anlattıkları ile yaşattıkları hayatımıza tezat düşen Rahmetli babam ve agamın işleri rast gelsin...
Hayatın hayat olduğunu daha ortaokul 1 de ögrettiler...Ne kadar sert mizacın var diyene kızamıyordum bile...Çünkü onların pencerelerinden hayata bakma lüksü ve rahatlığını hiç kullanma şansım olmamıştı....Evet maalesef gerçek sadece bunlardan ibaretti...Okumayı o kadar çok istiyordum ki....Okuyamamak hala şimdi bile kocaman bir uhde....Ortaokula yazılırken alınan elbise ile mezun olmuştum...Ceket kollarım ve pantolon paçalarım 3-4 parmak kısalmıştı...Hepsine razıydım okuyabilmek için....amma...o şans asla ve kat’a tanınmamıştı...Sadece bana has değildi tabii kızkardeşimde çok zeki olmasına rağmen sadece maddi imkansızlıktan dolayı okutamamıştık...Hala yüreğime inceden sızı verir bu konu.....Hayat devam ede duruyordu....Annemin dik duruşlu insan olması ise hayata karşı dimdik durmayı ve yavşamamayı ögretti bana...Okuma şansım kesinlikle yoktu..Durum açık ve netti…Sönmez İsmail ustamın yanına çırak olarak gidiyordum…Televizyon ve radyoteyp tamiri ögrenmeye heves ediyordum..Haftalıgım 5 lira idi…Canhıraş meslek ögrenme derdinde idim…Allah razı olsun ustamla çok iyi ,tatlı,acı günlerimiz oldu…Yıllar geçiyor ve bende meslekte pekişiyordum…
Ve birgün sokaga çıkma yasagı ilan edildi...Ne oluyo demeye fırsat kalmadan Tv de kendin devlet başkanı olarak lanse eden ve ülkemin en az 30 sene oldugu yere çakılmasını saglayan kenan evreni tanıdık....İnsana zulüm ancak o kadar yapılabilirdi...Sag ve sol görüşlü insanlara yapmadığı işkence kalmamıştı....Hatta 15-16 yaşında bir delikanlının yaşını büyütüp idam etmesini kıyamette bile unutmayacak ve affetmeyeceğim....Tabii ustanın yanına gidiyor ve sanat ögrenmeye devam ediyordum...Çünkü tek şansım o idi...Okuma şansı verilmiyeceğine adım mehmetten daha emindim...İş laklaka gelince 4-5 sene alamanya da çalışıp bu evi ben aldım havasında olan agamla hayatı tınmayan babamdan başka bir beklentide bulunmam kendime saygısızlık olurdu.....Bu aralarda Rahmetle yadedttiğim Cıllavuklu Mustafa Soygüder agabey ile(ALLAH MEKANINI CENNET ETSİN) ile konuştuk ve kaytarmamak şartı ile aylık 15.000 tl maaşla onun işyerinde işe başladım .İşyerine arızalı gelip onarılmadan giden TV yok gibi idi.Rahmetli soygüder özellikle rica etti.Kayınçom Baki Afanı lütfen bu meslekte yetiştir...Peki sözü ile kulakları çınlasın Baki ustamı ele aldık ki...Baki çok zeki fakat çok hırçın...Uzatmayayım 2-3 yıl içinde baki ustam gerçekten yaşıtları arasından sivrilip kendi yerini isbat ve inşa etmişti bile...Yolu daima açık olsun..Saglam karakterde bir kardeşimdi...
Hülasa hayata ve çetinliklerine katlanmaya çalışıyordum...ve oradan askerlik vazifemi ifa etmeye gittim...
Geçen askerlik süremde çok değişik kişiler tanıdım...Bunlardan rahmetli İzzet Okkaoğlu hiçbir zaman yeri doldurulması mümkün olmayan arkadaşımdı...Ve askerlik dönüşü tekrardan asıl hayata döndüm. Artık tatil bitmişti.. Birçoklarına bu süreç ağır ve katlanılamaz gelse de bana tatil gibiydi...Dönmüştüm ve işe ,aşa ihtiyacım vardı...
Laylaylom tarzı hiçbir zaman bana ait olmayan bir duygu idi...Hayat bana çok resmi ve ciddi idi...Birkaç işyerinde Usta olarak çalıştım...Daha sonra Kazım Karabekir mahallesinde at ahırından dükkana döndürdüğüm işyerimi açtım...Adı üstünde mahrumlar mah...Onlara ne varda bana ne olsun...Kırık kırtık iş yapmaya çalışıyordum ama nafile...Nasipsizlik mi desem..? Ağır imtihanlar mı desem..? Bilemiyorum..Hiçbir zaman akılsızlık diyemedim.Çünkü; biliyordum ki imkanları tam olupta onları değerlendirmekten uzak insanlar için kullanılan bir deyim idi...Babamımızdan kalan kul hakkının yenmemesi nasihati ve vasiyetinin dışında herhangi birelle tutulur meta yoktu ki onun üzerinden geçim saglayıp,bazı dümdükler gibi kırışsam...
Şartları o kadar zorlamama rağmen olmuyor...olmuyor...olmuyordu...Artık bu memlekette kısmetsizim duygusu beni müebbete mahkum etmişti...
Anneme (sadece ona) dedim ki; Ana bana müsaade et…bu memleketten gideyim.. Başka topraklarda kısmetimi arayayım müsaade et dedim...Bana gitme oğlum ben mahzun kalırım...Sana da sütümü helal etmem sözü ile bu "özü sözü bir,adil,merhametli,mümin,hiç riya bilmez" hülasa pislik memlekette çakıldım kaldım...Elinde varsa herkes yagcın oluyor…Elinde para pulun yoksa kardaşın bile acın oluyor….
Bir şansız nişanlılık dönemi de kuyruğa girmiş ve bana acı verip bir yılımı çalmak için gelmişti bu arada...Geldi...Yokluklar tabiiki mutluluk vermiyor insanlara...Bir yıla yakın sürede sıkıntı ...sıkıntı...Sonunda patlayıp...Olmuyor dedik...Kültürde tutmuyor...Maddiyatta..Ne yapalım Allah onunda bahtını rızkını açık etsin...Hülasa olmadı da...Rabbim her işin hayırlısını nasip etsin..
Daha sonrasında benimde rahat edeceğimi düşündükleri bir insanla nişanlanıp evlendim...Bu işlerde hakkı ve emeği babam kadar olan ağabeyim yaşarı ve dayımoglu izzeti hiçbir zaman unutmam mümkün olamaz..Allah onlara kıyamette cennet ihsan etsin...Dünyada sıkıntı görmesinler...
Bu sıralarda Beğendik Market çok güzel ve o tarihlerde hayali zor olan bir market açmıştı...Ağabeyimin aracılığı ile orada meyve sebze reyonunda işe başlamıştım...Bir yıl kadar severek keyif alarak çalıştığım işyerim oldu...Buradan emekli olurum dediğim sıralarda bel fıtığı ile tanıştım..Dört aya yakın olmadık sınıhçılar,masörler vs....denene denene çalışamaz oldum...Ve bana haketmediğim paranın haram olduğu öğretilerek büyütüldüğüm için..! İşten ayrılmanın en doğru olduğuna karar verdim...Çünkü sürekli rapor ve çalışmadığın hak etmediğin maaş...Yok bu hiç de doğru değildi.. Ve istifa ettim.
Daha sonrasında ise şimdi anmaktan bile rahatsız olduğum elektronik pazarlama şirketi kurduk...Tam 21 yıl süren bu ticari ilişki sağlığımı ve o sürede kazandığımız maddi ,manevi her şeyi sildi...götürdü...
1990 dan 2006 yılına kadar çalışanda ,işyeri işletenlerde mutlu ve birliktelikte iken (sonradan anlayabildiğim)herşey benim olsun hırsına kapılan değerli ortağım yeğenini şirkete transfer etti...Pazarlama şirketi o zamanlara kadar asla çek kesmemiş iken bankadan çek alıp kesmeye başladı. Pazarlamaya çıkmaya başlayan yeğenin yaptığı satışlardan büyük meblağlarda karşılıksız çekler patlamaya başladı...
Tabii bu olay iki ortak arasında da sıkıntılar yaşanmasına sebebiyet vermeye başladı...Israrla yeğenimin verdiği zararı ben karşılarım havaları ve tavırlarına "o zaman ayrılalım " teklifi yaptım...Kazım Üstünel abi samimi ve iyi niyetiyle beni ve ortağı bir araya getirdi... Keşke gelinmese idi. Bu tarih şirketinde, karşılıklı güveninde çok ağır yara aldığı bir milat oldu...’2008 yılı sancıların ve hainliklerin temellerinin atıldğı bir yıl olmuş ,babasını iflasla ihya ettiren çok kıymet!i yeğenide nihayet kendine yama olarak şirkete ithal etmiş ...rahatlamıştı..
Yegenin gelişi ile pazarlama grubunda büyük bir rahatsızlık ve şirket içi huzursuzluk tepe noktaya sıçramıştı...O güne kadar ortağın gözbebeği mustafa yegen ile kapışmış ve şirketten ortak tarafından resmen kovulmuştu...Ve kendine bizimle öğrendiği sektörde pazarlama dükkanı açmıştı...
Degerli yiyenin gelişi; huzursuzlukları ve bizans oyunlarını da getirmişti…Ortagın – Abi ekmege ihtiyacı var sözü…kırmıştı benim kanadımı kolumu..-Peki demiştim…Fakat akrabaya aylık yiyeceğini ikram et…İşine mukuf etme sözüyle beraber…Zaten mütemadiyen olan tartışmalarımız da tepe yapmaya başlamıştı..Birgün yine aynı tantanalar ve gudubet bizans oyunlarındanbıktım ve patladım.. kavga ettik.Ve ayrılalım dedik…Ahhhhh keşke o zaman çıkıp gittiğimde dönmeseymişim…Kazım Üstünelin bizi bir araya getirmesi ile yine devam etmeye başladık …Lakin her zaman aramızda buzullar vardı…
Bende gönlüme küsmüştüm…İş konusunda yapmam gerekeni yapıp çekilmeye başlamıştım…Yeni iş fikirleri üretmek artık içimden gelmiyordu…Yiyen ve yidiren cephesi oluşmuş ve dost görünümlü çarpışmalar başlamıştı…Tabii içeride olan güzel insancıklardan kendilerine gammazlar oluşturmuş ve psikolojik tacize öyle devam ediyorlardı…Fakat şirketin istikbali zarar görmesin çok zor kazandık …ömrümüzü vakfettik düşünceleri hakimdi bana …Pazarlamaya gitti degerli arkaşımız…İlk siverekten satışları patladı…40-50 bin liralık çekler elimizde patladı…Evet 3-5 lira ile kazanılan paramızı kaptırmıştık…Avukat falan hak yitire…Faydasız oldu…Yine pazarlamaya devam ediyor ve Antalyada 2 firmaya 130 bin tl yine çarpılmış devam ediyordu…Ortagımla ;sürekli çeklerin elimizde patlamasını yine büyük kavgaya dönüştürerek karşılıklı incinip küstük…Hala agırıma giden sözü ise –Abi zararı benim hesabıma yaz…? Ne demek orası şirket ve zararı gören şirketti…-Kardeşim bu şirketin gelir ve zarar hanesi ikimizide ilgilendiriyorsa bu nasıl savunma dedim…Bagrışma ve kızışmalar oldu…
Bu arada faydasız yine pazarlamaya devam ediyor ve her gittiği yerden çekler patlıyordu…Ankarada bir firmaya 110 bin….başka bir firmaya 90 bin Sivasta bir dümbüğe 265 bin lira….başka bir şerefsize 60 bin çarpılıp gelmişti…Artık ufak tefek dediğimiz 5-10 bin tl lik kayıpları umursamaz hale gelmiştik…Artık psikolojim kaldırmaz olmuştu…
Daha sonraları Ankaraya kurtlar vadisi bürosu açıp şirketin merkezini emmiyle birlikte taşıma fikri deklare edildi…Artık bende umursamaz davranıyordum…Lanet olsun ne olacaksa olsun diyordum…
Proje ..! takip işleri ; pazarlamanın boku çıkarılınca ön plana çekildi…Ve büyük akıl hocası yiyen sinsice emmisinin rotasını belirlemeye devam ediyordu.Güya Ankaradan iş baglanılacak falan filandı….Tabii bu arada çarpıldıgımız parayıda finanse etmek gerekli idi…Bankalarla iyice sarmaş dolaş metres hayatı başladı..BCH krediler…çek kırdırmalar…Rabbim inşallah affeder…Ve bir süre sonra saglığımın tehlike sinyalleri beni aleni olarak uyarıyordu…Gögüs agrılarım,geceleri kovayla su dökülmüş gibi terlemelerim…çene agrılarım …parmak ve el uyuşmalarım…mütemadiyen artık güncel yaşantım olmuştu…Bu arada bu kadar sıkıntının içinde dükkan satın alınıp borcu ödendi..Şirketin o borca dair ödedikleri kiraya sayıldı…Vay be…Bununlada bitmiyordu sömürü istekleri ortağın arabası eskimişti..! ve yeni model istiyordu…Alındıda…Ve kasada olan borç şişmeye devam ediyordu…Arada benim acı acı gülümsememden çıkarttığı manalara göre yine agız dalaşıda devam ediyordu…Araba işi hallomuş..Hedefe ev konmuştu…Ekonomimiz normal olsa Erciyesin zirvesinde konak almak hiç sıkıntı vermezdi…Ama şirket çooookk sıkıntılı dönemlerdeydi…Ve bunlara ragmen tepeme dikiliniyordu…
Çok bunalmıştım…O kadar utanmaz ve yalaka bir güruh oluşmuştu ki...Hocam mı diyorlar gocammı diyorlar belirsiz olmuştu...İşini yapmaz dümbükler..Benden azarı yiyen dogru ..-Hocaammm usta beni şiitti..Artık hocanın oyunları da belirgin hale gelmiş....Ortada görünür olmuştu..Hedef ustadan kurtulmaktı...Bunu yapmak için her yavşak ve yalakayı kullanıyordu...Bankalarda benimle dolaşan ve akşam raporlar sunan ihtiyarda benimle kendince oynadığını sanıyordu...Sen kim o zeka kim..? sen ancak yalaklık yapacak zekaya sahip bir zavallısın...o kadar...Artık ipin ucu o kadar yavşamıştı ki...Pazarlamaya giden xxxxx xx iki sipariş defteri götürüp birine 500 tl aldıgını yazıp bize veriyor.Diğerinede 2000 tl yazıp 1500ü cebellezi yapıp..!(buranın ahiretide var...!bende olan emaneti ziyansız verdim..lakin sen...) kendince ayar verdiğini sanıyordu..Bende anlamamışa yatıyordum..Günlük içtiğim sigara 2-2,5 paketi rahat buluyordu…Sadece rahatlamak ve kısa anlıkta olsa unutmak için insanları şahit etmeden gizli gizli alkolde almaya başlamıştım…Ne yaptığımı bilmiyecek halde günlük işe giden ırgat gibi gidiyor ve geliyordum….Şirkette çalışan sayısı yaklaşık 30-40 kişi idi.Ve bunların görmemeleri …bilmemeleri ,bu tartışmalara şahit olmamaları şirketin geleceği için önemli idi…
Lakin emin olmuştum…Ortağın ajanı olarak kullandığı birkaç değersiz orospu kılıklı, kızdığım her şeyi benden alıp nakletmekle görevlendirilmiş laf eşşekleri vardı…Aşırı bir huzursuzluk hali ve yoğun bir psikolojik baskı vardı…
Çalışanların maaşları ve ssk primlerini İş bankasına yatırmaya gittim..Kafamın içini mengene ile sıkıyorlardı…Öylesine bunalmış haldeydim ki…Merhaba diyene ..Ne var lan..! diyecek haldeydim..Gögsümde bir noktada sanki çivi çakılırcasına bir sızı oluşmuştu…Bankadan çıkıp eczaneye girdim…Eczacı olan bayana bir agrı kesici ver dedim…Şiddetli agrı var…-Abi durumun sıkıntılı ambulans doktor falan bi şeyler söyledi…İlacı içtim çıktım..Belki 10-15 metre yürüdüm..Kafam karışmıştı…Düşüncelerim karmakarışık olmuştu…ne oluyor diye bakınıyordum…!Şiddetli bir terlemeye tutulmuş ve yere yıgılmışım…Ne kadar süre sonra bir gayretle Hacıkılıç caminin arkasına kadar yürüdüm..Daha dogrusu gitmeye çalıştım…Banka oturdum…Gögsümle beraker kolum ve çenem kopacak gibi agrıyordu…Çok şiddetli susamıştım…Son bir gayretle Manav Mustafanın dükkanına girdim..Soguk bir su istedim..Suyu içtim ..Ve sonrası….????? Yok ..çünkü hatırlamıyorum…
Sadece tekerlekli bir sandalyede çok üşüdüğüm hissettim…Sonrası…? Bir masada uzanmış yatarken sag tarafımda bana bakan gülümseyen bir insanla gözgöze geldim…Bacagımdan bir şeyle ugraştıgını zannediyorum…Gözgöze gelişimle birlikte”La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimiyn” okumaya başladıgımda o kişininde benimle okuduguna şahit oldum..Gögsüme sanki kocaman bir kaya düşmüş gibi oldu nefes alamıyordum…Ne oldu bilmiyorum…Burnuma yanık et kokusu gelmişti…
Kalbime düzenleme yapmaya çalışmışlar ama kalb damarım aortmudur neyse o devredışı…Alelacele ameliyat etmişler…Tabii bu arada belli bir süre öbür tarafın gümrügünde beklemişim…Bu bekleyiş sıarsında ise…
Annem koşarak bana dogru yıldırım hızında geliyordu…Lakin bir anda kayboldu…Ben sessiz,ılık ve korku olmayan bir ortamda idim…Ne kadar zaman geçti bilemiyordum..gözümü açtım…başucumda bir kızcagız…içim yanıyor su istiyorum kızım su diyorum…-veremem amca size su veremem diyordu…Sonrası yine yok…Birisi bana ne iş yaparsın diye sordu tv tamircisiyim dedim…gitti..
Başka birisi bana ailenden kimi istersin dediler…-Kızımı…Kızımı getirin dedim…Tabii kızım ,eşim ve çocuklarım geldiler…O anın mutluluğunu tarifim imkansız…
Bana söylemediler daha sonra anlatılanlar ise…benim ameiyattan sag çıkmamın neredeyse %10 oldugu idi…Ve bu % 10 unda neredeyse %8-9 luk kısmının ya bedensel ya zihinsel yada ikisinin bir arada sakat kalmam riskini taşıdığı bilgisi idi…Şükürler olsun ki..o % 1-2 lik şifayı tekrar nasip etti Rabbim…
Sürekli olarak gögsümde çelikten bir kuşak baglıyordum…Aklımda yinede işi kurtarma düşünceleri matkap gibi zırıltılar halinde rahatsızlık verse de…İlk 1 ayda tekrar şirkete gidip gelmeye ve fayda verirmiyim diye koşturmaya başlamıştım…Bu arada bana ortagımın kanser oldugunu söylediler… Çok üzüldüm….Hem de nasıl..:( E.Ü. Onkoloji bölümünde ilgili olan doktorla birebir görüşmek istedim..Bu fikri yusufla paylaştım…O da kırmadı gittik doktorla görüştük…Durumu izah etti…Dedik ki –Doktor maddiyatla ne yapılabilirse yapalım…Her ne pahasına olursa da saglığını kurtarabilelim… -Zannetmiyorum ama Allahtan ümit kesilmez…Hastalık 4.evrede dedi…Ne demekti 4.evre..? Sonradan söylediler ki sondan bir önceki evre imiş….Tabii tarifi mümkünsüz üzüntü,moral bozukluğu ile ne yapabiliriz diye düşünüyorduk…Araştırıyorduk…Şirkette mali sıkıntılar had safhada idi..KDV yatırılması gerekiyordu…Hemde 22.000 tl dediler…Her yol yok’a çıkıyordu…Bedelini şirkete ödediğim ve şahsi kullandıgım aracımı 20.000 tl ye sattım ve muhasebeye verdim…Gidin kdv yi yatırın dedim.Tabii ben ameliyatlı ortagım kanser olunca şirkete sırtlanlar üşüşmüştü… kim çalıyor kim oynuyor belli degildi…
Vay be bu ne hal idi…İnşallah düzeltiriz umuduyla devam etmeliydim…Maaşla çalıştırdığım “çaşıt” patron koltugunda sırıtıyordu…Önce kendime sonra ortagıma sunturlu bir kahır çektim…Dünyanında bir sonu vardı…Ne idi bu hırs…Ne olacaktı …Ah ulan ah…Elimizle yılanlar beslemişiz…Ortaga casusluk yapan orosbu ruhlu babayiğit o koltuga oturmayı da hak görüyor ve sırıtıyordu…
Muhasebecimiz telefonla beni aradı … -Abi ortagına gelebilirmisin..? Aklımda ipnelik olmadığı için –Hayırdır kardeşim Pazar günü hem de akşamın 8 inde ne olaki..? –Abi gelirsen iyi olur dediler…Peki dedim…Oglumun arabası ile gittim…Muhasebeci ve ortagım ile selamlaştım…Ama sanki ortalık Tekir yaylası misali buz gibi idi…Ortagım –Abi bende olan hisseleri çalışanlara pay edecegim …! Demesi bende bir anda öfke patlaması yaşattı…- Şirket zarar etmezken kar halinde iken niye dagıtmadın kardeş dedim..Hepsi bu mu? Diye sordum…-Evet hepsi bu dedi…-Peki dedim kalktım ekmek yedik su içtik hakkını helal et…Bu dogru bir davranış değil dedim…Kapıya yöneldim…Muhasebeci arkadaşda hemen arkamdan geliyor olunca; -Hayırdır ne oluyor..? dedim. –Abi ortağın beni dün gece çagırdı.Benim şirket hisselerimi çalışanlara dagıtalım dedi…Bende abi ortagın 1 ay önce ölümden döndü..Adam yatmadı çelik kuaklarla şirkete geliyor..Daha dün arabasını kdv yatırmak için sattı dedim…Bu ticari olarakta ,ortaklık olarakta etik olmaz dedim…Ve şirketin imza yetkisi ortagında o karar defterini onamadan karar alamayız dedim…Onsan sonra sana haber verdiler…-Yoksa..? – Yoksası yok abi haberin olmadan devrebilmenin yollarına bakılıyordu… - Peki öyleyse benim hisselerimi kayyuma devredelim olsun bitsin dedim…Yarın bu işle ilğili nasıl bir dilekçe ve işlemler yapılacaksa gereğini yapalım diyebildim…Sinirden aglama tutmuştu…-Abi kayyuma devretme yazık olur ben konuşayım…Kendiler alsınlar….Tamam aktifleri ve pasifleri ile tüm alacak ve borçları ile alsınlar…Buradan ceketini alanın …..dedim
Ertesi gün karar defteri ile birlikte şirket devri için gerekli olan her işlemi yaptırdım…Bir süre sonrada devrini yaptım…Allaha havale ettim…Rabbim hakkımda hayır eyle diye çok dua ettim…Hakkımı helal etme aşamasında daha sonra karar verecem dedim…Bir bakalım bu bizanslıların oyun sonuna….
Ortagımın saglığı gittikçe kötüleşiyordu…Her şeye ragmen ziyaretini yapıyordum..Saglık durumumun sıkıntılı olması bile beni durdurmaya yetmiyordu..Her gördüğümde üzüntümden kahroluyordum… Bir gün oglum arifle yine ziyaretine gittim…Tabii şirketin devri olmuş….değerli yegeni almıştı…Hastaneye ziyarete vardıgımız koridorda vekapıd a 40 dk bekledik ve ortagı tam gaz tekerlekli sandalye ile asansörekaçırdılar…Çok sonrasında Ahmet Ay benimle orada olmasına ragmen,niye böyle yaptılar bildiğin bi şey varmı sorusun - hatırlıyamadım abi demişti…Neyse…!Tabii ben hasta halimle ziyarete gideceğim ve böylesine seviyesiz bir hareket göreceğim…Bende tamam dedim ..demek ki görüşmek istemiyorlar…
Tabii bu arada kalp ameliyatı olmam ,işin bu hale gelmesi beni psikolojik olarak aşırı sıkıntıya sokuyordu.Anksiyeti dedikleri sıkıntıyı yaşıyordum…Akşamdan sabaha kadar üç defa atlet degiştirmek artık sıradan birşey idi benim için…Kalp ilaçlarımın yanısıra resmen beni köşede sessizce oturtan depresyon,anksiyete yada adı her ne haltsa…ilaclarınıda kullanıyordum…
O gün gece sabaha kadar sayısını hatılıyamıyacağım kadar “Külli nefsi zaikatül mevt sümme ileyna turceun “okuttular….Oglum sabah bana dediki – Baba ortagın rahmete kavuşmuş…Tamam oglum beni götür.. dedim. Hastane morguna gittim.Çok üzülmüş haldeydim…Biraz sonra yıkanacak dediler…Nefes alayım diye dişarı çıkacaktım ki…-Ortağın küçük kızı ülkü(sana her türlü hakkım haram olsun..Yaşadığın her günün cehennem olsun.Kaderin kısmetin hep uğursuz olsun.Sende gün görmeden öl…imtihanın ecen olsun...)-Agıza alınmayacak adi,kahpe ve şerefsizce küfürler ediyor…Sanki babasını ben öldürdüm…Ya da şirketi çalışanlara devretmeye ben kalkıştım…Bize öğretilen kadına kıza el kalkmaz…Bu fazlasını hak etmişti bile…Lakin babası ile yıllarca kader paylaşmıştım…Bana yakışmazdı…Evet o ahlaksızca davranışı ve pervasızlığı ona yakışıyordu ve onda şık duruyordu.Eğer o zaman onu mahkemeye taşısam ömrünce öğretmenlik hayali kurar dururdu…ÜLKÜ NE DEDİNSE BİLMUKABELE diyorum..Yine de cenaze namazına katılmalıydım…Önce kalp hastanesi götürdüler…Katılma baba…!-Olurmu katılmamak benim utanacağım hiçbir şey yok…Kahpeler ve yapanlar utansın dedim…Cenazesine katıldım…Mezarda defnine katıldım…Böyle olmamalıydı…
Daha sonra evime geldim..Gece sabaha kadar ortağımla aynı mezarda yattım….evet bu dosdoğru çünkü boğulacak gibi oluyor ve uyanıyordum…Dalınca yine aynı yerdeydim…Aradan bir yıl falan geçmişti…Baktım logar kapağı kız facebookunda;- O gün benim yaptıklarım benim sınavımdı…Sizin davranışlarınız sizin sınavınızdı…Seni Rabbil Alemiyne havale ettim…Doğrusu ; her aklımdan geçtiğinde seni ebedi cehenneminden çıkarmamasını diliyorum…Bana ettiğin küfürleri ömrünce doya doya yaşamadan ölme inşallah….
Bu kadar sıkıntı içinde Rabbime hamd etmekten uzak kalmadım…Her anına şükürler olsun..Ailem ,Halim kardeşim veNazen ablam ,oğlu Volkan yeğenim en sıkıntılı ve zor dönemlerde yanımda oldular…Tabii ki bunları unutmam mümkün olamaz..Son kareye kadar ebedi dostlarım…Bu arada canımı tereddüt etmeden koyacağım Hayri beğ…Sana da helal olsun..Bu kadar aymaz ve nankör olacağını hayal bile etmezdim…Benden önce tanırmıydın ki..? Ailesine biz ailece görüşelim diye teklifle gitmişsin…! Yazıklar olsun ..Ne diyeyim …Senin kardeşliğinde maddi olarak söğüşleyebildiğin ölçüde imiş…Para bitti..Aşk bitti…Afferim sana..Geçmişi ve yapılanları inkar edebilmek yakışır sana…En çok senin yanında olmuştum…O zamanlar benim kızdıklarıma küsmen bile senin ne mal olduğunu anlatırmış …Amma…Ben anlamamışım…Sana vermeye çalıştığım destekleri ömründe insan olarak kimden almıştın da..? Anında satış yaptın…Bir şey denilmeye bile layık değilmişsin be birader…Ömrün laf eşekliği ile geçiyor…İnsanları menfaatlerin doğrultusunda kullandığın sürece muhteşem yağcılık düeti terennüm ediyormuşsun…Helal olsun sana…
Recep emmim bir lavgara demişki;Yusuf olmasaydı onlar üç sene evvel batmışlardı...Yuh sana recep emmi hiç şık olmamış bu söz...Yakışmamış...Gönlümdeki recep emmiyide mazinin derinliklerine ucuz adamlar statüsünde gömdüm gitti...Çünkü; Recep emmim ölen eşi ile kaza yaptıgında bize olan açık hesap borcunu süresiz süre ile dondurup yeni bir hesap açarak kendini toplasın diye destek vermeye devam etmiştik....Bunu bile kendince yorumlayıp yalan ve iftira yolunu seçmesi onu silmeme yetti de arttı bile....Rahmetli ortagın; -Abi recep amcanın hesabını nasıl yapalım..? diye oturup sohbeti ile senin hakkında öyle bir karar almıştık...Ama sen değmezmişsin....Tabii değerli oğluşunda...Sevgili Recep abi….
Nato Caddesinde olan işyerimizi kira bedeli konusunda terkettik... Örnekevler de olan ve batışımızın temeli olan iş yerine geldik...Keşke hiç o mahalleye gelmeseydik ve Nato da batsaydık...Ne kadar dost görünümlü modifiye olmuş nankör ve adi varsa tanımış oldum...Buradan şunu söylüyorum..Kahpeliğin bedeli vardır....
Sıranız geldikçe ödeyeceksiniz...
Ve 2008 tarihinde aramıza katılan esfeli safiline hakkımı hiçbir şekilde helal etmiyeceğim...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.