- 664 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇARŞI ARD. ÖYK. 432 yeniyazım
GERKİ; ( gerçi)
Ses sadâ nağme ne varsa avaz namına bunların hepsi önce gelir diye inananlar var.
İnsan merak ediyor. Ardahan’ın sesini yazsam. Nasıl olur?
" Ol Huda’nın bir nişanı iptida nurdadır."
A. Şenlik; dizesinde nur’u ilk nesneler yerine kullanarak ışığı sesi ve diğer ilkler ilki ne varsa birlikte ifade ediyor.
" Büyük patlamadan ahir nesnelerin de sesi vardı. Bu ses evrende halen yankılanıyormuş. Çağdaş fizik ve astro-fizikçiler fosil ışın ve sadâ deyip peşine düştükleri şey budur kardeşcan!"
"Ola! Bizim köyün ortasında yolda kırmızı taş vardı duruyor mu?"
" Baba... taş duruyor!"
" Essahdan mı?"
"Ne! Mahsusen mi diyecem? "
" Şino! Hakkaten duruyor mu?"
" ............"
" İt’luğ etme! Bişey sorduk duruyor mu?"
" Big bang" Büyük patlamanın çıkardığı sese benzetim yapıp onu "yaslıyan" Yansıtan geleneksel kültürler de sesler yok değil. Uzak -doğuda "OM!" sesi "big -bang"in ilk variyet sesini simgeler.
Om, omm, ommm! Yok’ ta zaten ses yok. Ses var’da vardır. Uzak-doğuda ki büyük uzun nefesli çalgıların fevkalede tınıları. İnsanı mest eden sesler. İnsanın eti şimşekler işitince çalgıdan gelen "Om" sesini.
"Duruyor mu!"
"Ommmm!"
"Duruyor mu!"
"Ommmm!"
GERÇİ;
O gün Yirmiüç Şubat İlkokuluna transfer oluşumun dördüncü günüydü. Karabekir İlkokulundan ayrılmıştım. Yirmiüç Şubat İlkokulu taş bina ve kapısı kuzeye açıldığından "Kapısı ters diye Karabekir’den arkadaşlarım gülüyordu. "
Öğretmenim Ali Bükrek akrabamızdı. Daha çok ilgilenir diye mi idi. Onun için mi eski okulumdan Yirmi Üç Şubat’a geçtiydim. Aslında öğrencinin ilgilenmesi lazım gelir. Öyle değil mi?
Dördüncü günün sabahı nisan’ın ikinci haftası gibiydi yalan olmasın, ikinci ders saatinin henüz başı. Bir yağmur yağmağa başladı derdini alayım, gök sanki dar pantalon cırılması gibi cırıldı. Durmuyor mübarek" tanzara " oynayan adam gibi.
Yırtık telis’ten banda ( yaban armut) dökülür ya aynı dökülüyor yağmur. Dolu ’ya bozmaz mı? Başladı GORGOT lar şakırdamaya.
" Şakır, şakır, takır, takır!"
"Ommmmmm!"
"Duruyor mu!"
Ceviz büyüklüğünde erik iriliğinde dolu düşüyor. Dolu’nun önünde bir karşılayan nesne olmazsa ses falan duyacak değiliz. Gorgot’un değdiği nesnelerin nev’i değiştikce ses zamazingoları da değişiyordu. Küçük çocuklar eline baget alır trampet çalar ya ona benzer dıngıltılar çıkarıyordu dolu.
" Avazeyi bu aleme davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş "
" Ola! Osman Şanal duruyor mu?
Nesip Hoca duruyor mu? Şükrü Hoca duruyor mu?
Yaylacıklı Yusuf Hoca duruyor mu? "
" Durmuyor! Hiç biri durmuyor!"
HEY GİDİ!
" Görmez cihanı gözlerimiz yari görmese
Mirat-ı hüsn-i var ise alem nüma imiş "
GELKİ;
KAF ve NUN’da da OM’ da ki aheng var.
"Kün künnnn!" diye çığırdıkca ses gidip nerelerde buluşuyor. Yahudilerin hazan’ı o da az mı? Varlığın ilk sadâsı olmak’ın sedâsı sesler müzikler armonik sesler detone olsa da hep güzel sesler.
Sedâyı sevmek yaratanından ötürü. Kampanaya asılan zangoç’un çıkarttığı çınıltılar hepsi iptidânın ( ilkin) sesimi? Müthiş ve muazzam bir varlık hayat. Ne denli kıymet arzeden bir varlıkmış meğer ki. Yaradana şükür!
O gece Gafer usta düdükle verdi resitalini. Hamit Akçay’ın kahvesindeydi dinleti.
Ramazan idi büyük olasılıkla. Yayla Palas’ın tam karşısında idi burası. İdris emi de Yayla Palas’ı çalıştırıyordu. Büyük sanatçı Gafer usta kör idi. Onu elinden tutup gideceği yerlere aparan bir çocuk vardı yanında. İnşallah o çocuk "Düdük" çalmağı büyük sanatçıdan öğrenmiştir. Dediğim yıllar bin dokuzyüz altmış dokuzlar. Ben altı yaşında olmama karşın ustanın büyüklüğünü nereden mi çıkarıyorum? O gece o kahve’nede dinleyicilerin ağladığını gördüm. He Allah hakkı için!
Gafer usta, uzun bir demir bastonu vardı onu koluna asar ve indirmezdi. Kahvenin ortasında gezerek müzikal dinletisini icra eylerdi. Düdük içli çalgıdır. Bidiğimiz kamış’tan yapılıdır, nefes alır verir diye bir farz ediş ileri sürülür. İnsanın dünyada ki acılarını en iyi onun ekspresize ettiği kabul edilir.
Bu enstürümanın bir virtüözünü vakt-i zamanında dinlemek nasip olmuş demek ki bize.
Ardahan’ın sesini yazıpta Gafer ustayı yazmamak olmaz! Hem de çıkmaz kalemle yazıyorum. Bir de Ardahan da en güzel seslerden: At arabası sesi. Araba tekerinin çıkardığı ses. Teker’in mazı sesi. Teker’in şin’inden ve tanecikleri ezerek çıkardığı hırç hırç sesi. Arabacının kamçısının " Çiv çiuvv " sesi.
Yahya Kemal kusura bakmasın:
Zil şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı
Şevk akşamında Ardahan üç defa kırmızı
Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır
Ardahan bu akşam Gafer ustanın zurnasındadır.
Yalçıner Yılmaz
21 / 03 /2009 Gebze