- 709 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OĞUZ ATAY, BİR BİLİM ADAMININ ROMANI MUSTAFA İNAN
OĞUZ ATAY, Bir Bilim Adamının Romanı Mustafa İnan,
İstanbul 1987, İletişim Yayınları, 270s.
Kudret SARIGÜL
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2.SINIF LİSANS ÖĞRENCİSİ
Eserin önsözünde Oğuz Atay, Mustafa İnan’ın arkadaşı Cahit Arf’ın yazısına yer vermiştir. Yazı da Mustafa İnan ve Cavit Erginsoy’un yaşam öykülerinin nasıl romanlaştığından bahsedilmiştir.
Bir Bilim Adamının Romanı, Ön söz, İki ana bölüm, on dokuz alt bölümden oluşmaktadır. Buna göre birinci ana bölüm dokuz ikinci ana bölüm on alt bölümden meydana gelmiştir.
Birinci ana bölümde başkahraman Prof. Dr. Mustafa İnan’ın doğumundan Üniversite eğitimini bitirişine kadar ki hayatı anlatılır. Mustafa İnan 24 Ağustos 1911’de Adana ‘da seyyar posta memuru Hüseyin Avni Bey ve Rabia Hanımın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Maddi durumları pekiyi değildir. Mustafa’dan önce altı çocukları ölmüştür. Mustafa 4 yaşında iken damdan düşüp ölümden dönmüştür. Bir hayli cılız ve hastalıklıdır. Yazar ‘’Mustafa İnan ölseydi bilim hayatımızda çok büyük bir boşluk olacaktı’’ diyerek onun önemini belirtmiştir. Mustafa’nın çocukluk yılları Birinci Dünya Savaşına denk gelir ve Adana Fransızlar tarafından işgal edilir. Aile ve Anadolu’daki tüm halk maddi sıkıntılar ile boğuşmaktadır. Savaşın ağır yükleri tüm halkın omuzlarındadır. Mustafa zayıf bünyeli bir çocuk olduğu için ailesi tarafından özel ilgi görmektedir. Mustafa bu sıkıntılarla erken yaşta tanışmak zorunda kalmıştır. Kısa bir süre sonra Mustafa’nın babası işi nedeniyle Adana’dan ayrılır, başka şehirlere gitmiştir. Bu yüzden annesi Rabia Hanım yokluk içinde düşmanların işgal ettiği Adana’da yapayalnız kalmıştır. Daha fazla dayanamayan Rabia Hanım çocuklarını alıp kocasının bulunduğu Konya’ya gitmiştir. Burada iki buçuk yıl kalmışlardır. Mustafa mektebe ilk Adana’da başlamış Konya’da devam etmiştir. Mustafa burada Divan Edebiyatına ilgi duymuştur. Aile, Cumhuriyetin ilanından sonra tekrar Adana’ya dönmüştür, Mustafa ortaokulu burada tamamlamıştır. Yazları sarraf, kuyumcu ve eczacı çırağı gibi değişik işlerde çalışmıştır. Evin geçimine yardım etmek için yaptığı eczacı çıraklığı yıllar sonra Zürih’te doktorasını yaparken olmadık bir yerde işine yaramıştır. Mustafa ortaokuldan sonra bölgenin tek yatılı lisesi olan Adana Lisesi’ne girmiş ve birincilikle bitirmiştir. Fuzuli, Baki, Nedim, Naili Kadim, Şeyh Galip’den şiirler ezberlemiştir. Mustafa İnan eğitim hayatı boyunca defter kullanmamıştır. Sadece sarı bir defteri vardı onu da bir boru gibi büküyor, kemerine sokuyordu. Çok zeki olduğu için deftere gerek duymazdı. Babası ise ’’Bu çocuk adam olmayacak’’ diyordu. Mustafa’nın derslerle alakası olmadığını düşünmektedir. Mustafa ailesine yük olmamak için kitap dahi almazdı. Sabahları erken kalkar, mektepteki arkadaşlarının kitaplarından çalışmaktadır. Savaş yıllarının, yokluğun esaretini çeken Mustafa olgun bir insan olmuştur. Mustafa bütün öğrencilik hayatında son derece başarılıdır. Güçlü bir hafızaya sahiptir. Dinlediğini unutmaz. Arkadaşları konuyu anlamadıkları zaman Mustafa’nın onlara anlatmasını ister hemen kavramışlardır. Mustafa en iyi öğrenmenin yolu öğrendiklerini öğretmektir anlayışıyla bildiklerini her zaman arkadaşlarına anlatmıştır. Mustafa böylece öğrendiklerini pekiştirmiş olmaktadır. Mustafa ‘’Sen zaten bilirsin’’ diye başlardı söze. Mütevazı bir kişiliğe sahip olan İnan her zaman arkadaşlarına yardım ettiği için okulda herkesin sevdiği bir kişi haline gelmiştir. 19 yaşında iken babasını kaybetmiştir. Mustafa hoca olmak, kısa sürede hayata atılarak ailesine yardım da bulunmak için Fen Fakültesine kaydolmuştur. Buna razı olmayan arkadaşları Mustafa’nın diplomasını bir hafta sonra Fen Fakültesi dekanı Beyden alarak onu mühendis mektebine kaydetmişlerdir. (Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi) Üstün başarı gösteren Mustafa İnan’a hocaları Doçent demeye başlamışlardır. Mustafa sözünün eriydi. Hoca olacaktı, bunun için Mustafa İnan kendini sürekli geliştirmeye çalışmıştır. Dil öğrenimin önem vermiştir.
Romanın ikinci bölümünde Mustafa İnan’ın öğretmenlik sevgisi, zor yılları, ilim ve idaresi anlatılmaktadır ve eşi Jale Hanım ile tanışma ve evlenme süreci anlatılmaktadır. Mustafa İnan’ın öğretmeni olduğu öğrencilerden birisi de Jale Hanımdır. Verdiği dersler esnasında Mustafa İnan ve Jale Hanım arasında samimiyet gelişmiştir. Jale Hanım Almanya’ya gittiği sırada Mustafa onu ailesini sık sık ziyaret etmiştir. Aile de Mustafa’ya çok alışmıştır. Mustafa İnan ve Jale Hanım bu arada mektuplaşmaktadırlar. Almanya’da arkeoloji tahsilini bitiren Jale Hanım ve Mustafa İnan İstanbul’ da evlenmişlerdir. Rahat bir yaşamı olan Jale Hanım, Şişli’de küçük bir apartman dairesinde, buzdolapları bile olmadan yaşamak zorunda kalmışlardır. Mustafa İnan hem eşine hem de ailesine geçim sağlamak zorunda kalmıştır. Maddi imkânsızlıklar, sıkıntılı yıllar baş göstermiştir. Mustafa önüne açılan bütün zengin biri olma tekliflerini ve fırsatlarını birer birer reddetmiştir. İşte bunu Üniversite Hocalığı dışındaki tüm teklifleri devletine ihanet saydığı için kabul etmemiştir. Evine oldukça uzak olan Üniversiteye çoğu zaman yürüyerek gitmek zorunda kalmış fakat bundan hiç şikâyet etmemiştir. Mustafa İnan ve eşi Jale Hanım, üniversitede öğretim üyeleri olmalarına karşın, Mustafa İnan iki yıl aynı elbiseyi giymiştir. Gün gelmiş asistanlarından bile borç para almak zorunda kalmıştır. Mustafa İnan mükemmel bir insan. O, İsviçre’de çok lüks şartlar altında çalışmayı reddetmiş, Ülkesi için her zorluğa katlanmış ve çalışmıştır. Aynı zamanda üniversitesine çok büyük katkı sağlamış ve gelişmesine daima yardım etmiştir. Üniversitenin pek çok işini kendine bir borç bilerek üniversite adına sık sık çalışmalar yapmıştır. Evine yorgun dönmeye başlamış, dinlenmeye vakit bulamamıştır. Sağlığına dikkat edemez olmuştur ve git gide sağlığı bozulmaya başlamıştır. .Hüseyin adını verdiği oğlu da bu arada büyümeye başlamıştır. Mustafa İnan Üniversitede bulunan her dalla ilgilenmiş ve kendini sürekli geliştirmiştir. 33 yaşında iken Profesör olmuştur. Ardından dekanlık, rektörlük yapmıştır. TÜBİTAK kurucusu ve başkanı olmuştur. Çok yoğun bir çalışma temposu yaşamış çok sayıda ders, konferans,seminer vermiştir.Mustafa İnan tüm maddiyata karşı çıkmış kendini müderris olmaya adamıştır.Ömrünün son birkaç yılında ancak ev sahibi olabilmiştir,bu ev yüzünden de borçlarla haşır neşir olmak zorunda kalmıştır.Maddi konuları hiç sevmemiştir. Bu nedenden karlı bir günde okula yürüyerek gitmek durumunda kalmış ve hastalanmıştır. İstemeye istemeye tedavi için Almanya’ya gitmek zorunda kalmıştır. Mustafa iyileşeceğine inanmış, aksini hiç düşünmemiştir. Fakat hastalığı iyice ağırlaşmış, sancılar çekmiş, git gide zayıf düşmüştür. Maalesef 5.8.1967 yılında vefat etmiştir. Ülkesine âşık bir adam Mustafa İnan, yabancı ülkelerde ruhunu teslim etmiştir. İlk Türk Bilim Adamı öldükten sonra bile maddi sıkıntı çekmiştir. İlk kadın arkeolog Jale Hanım faturalarla uğraştırılmak zorunda bırakılmıştır henüz eşi ölmüşken. Oğlu Hüseyin yıkamıştır babasının ölüsünü. Yabancı Ülkede bir imam bulamadıkları için. Bir bilim adamı öldükten üç gün sonra hastane borçları kapatılıp Türkiye’ye dönebilmiştir.
SONUÇ
Bu eseri tanıtmamın sebebi, Mustafa İnan gibi mükemmel bir insandan birazcık olsa da haberdar etmek ve onu anmak. Bu eserle birlikte Mustafa İnan’ın hayatından kendi hayatımıza pay biçmeliyiz. Bu eserin ortaokul öğrencilerinden başlanıp her kesim tarafından okunup bilinçli bir şekilde hazmedilmesi gerekir. ‘’Bir Bilim Adamının Romanı’’ eserini yazdığı için bizlere Mustafa İnan gibi bir şahsiyeti tanıttığı için Oğuz Atay’a teşekkürü borç bilir onu, minnetle anarız.