- 1064 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇUKURBAĞ -II-
Hikayeme başlamadan önce, alt-üst ettiğim Hayal Gücünüzü dahada yıpratmamak için, ilkin size bir İpucu vereceğim. Yok, yok! Korkmayın sakın; Ne Sonunu Ele vereceğim, nede Katili. Hikayem Yemek Tarifi değil! Okuyan Gözlere bitmiş, pişmiş, yenmeye hazır bir Doyum sunsun Sofranıza! Yada Önceden gevelenmiş bir Lokma? Asla-mı-asla! Hatta ne kullanılan Malzemenin Miktarı, ne katılış Sırası, nede pişirilme Süresi belirlenmiş Yemek Tarifinde. Bu ne biçim-bir-İştir ki, alışıla gelmişin dışında, sunulan Yemeğin Adı da önceden belirlenmemiş! Sizin Usta bir Aşçı olmanız gerekir, Listedeki İsimlerin birbiri ile olan İlişki ve kıvamını iyi ayarlıyabilmeniz için, hemde Usta bir Bilir bu Lezzete varabilmek için! Sonucu görmeniz önemlide değil! Damağınızdaki Tad, Burnunuza gelen Koku, Beynindeki Hayal Gücünüz yordamıyla Karanlıkta bile görebilirsiniz bu Yemeği, eğer siz "Gözünüz açık iken" Kör değilidiyseniz. Yani demek istediğim; Önceden gördüğünüz Şeyin Koordinatlarını Bilinçle anımsamış iseniz, Tadına vararak hazmetmiş ve kendinize "Benimsemek" Adı verilen emin bir Zemin hazırlamış iseniz. Tecrübeniz olmasada farketmez. Zira kazanılan Şeyler bağlar bizi bir Yerde, "Alışkanlık" dediğimiz ve uyumsuz iseler. "Anmak, Hatıralarda anımsamak, hatırlamak, doğruyu sezmek, olumluyu bulmak, sonunu önceden hissetmek" denen Duygu Gücü! Eskilerin "İçine doğmak, Ön Sezi" dediği "Hiss-i Kabel Vuku", sizi diğerlerinden farklı kılar, Okuyucu!
Peti, Cami avlusunda Soydaşlarıyla guruldayarak "Buynu Bükük Yusufcuk" Oyununu oynamaktaydı. Bu Oyunu ondan iyi, Kaş dahil tüm Antalya Yöresinde böyle güzel oynayan olmadığı için, Rakipleri sadece "İzlemek" yada "Ayak uydurmak" ile yetinirlerdi. Hiro’nun hızla Cami Avlusuna girdiğini gören diğer Güvercinler uçuşarak-kaçıştılar. Kısa bir Göz-Göze bakışmadan sonra Cami Avlusundan ayrılan Peti, Çukurbağ Çanağının Kenarlarını sınırlayan düz Ovaya doğru uçtu. Peti’nin Hikayemizde sadece iki Görevi vardır; Biri "Kaş yada Çukurbağ’dan Birini çağırmak" olduğundan, bu Kişiyi bulmak, Göz İşaretiyle "Kim olduğunu" anlamak, onun için çok kolaydı. Diğer Görevi ise Mektup Güvercini olarak Ayağına bağlanan Pusulayı Sahibine ulaştırmasıydı. Hatta, bu Hikayenin ilk Kısmında Adı geçen Rüloyuda, onun bir Yerlerden getirdiği söyleniyorsada, neyse!
Peti, uçarak birkaç Bombeli Tepeyi aştıktan sonra, Ovanın bitimine az kala Ayaklarını öne uzatıp-gerdirerek Kanatlarını geriye doğru çekti. Böylece dik olarak Yön değiştirip, Göğe yükselmeye başladı. Kanat Çırpıntılarıyla belirli bir yüksekliğe tırmandı. Baş Tüyleri Denizden gelen Esitiye değer-değmez, tekrar paralel bir Şekilde Vucudunu düzeltti ve Denize doğru uçmaya başladı.
Kaş Şehrinin Merkezini çevreleyen Sarp Yamacı yalayan kızgın Deniz Rüzgarının, Kara içlerinden gelen Yayla Serinliği ile çarpıştığı Yerde ani bir Hava Basıncının bulunduğunu bilen Peti, bu Basıncın onun Kanatlarını "bir Dam gibi" aşşağıya bastıracağınıda biliyordu. Kaş yüksek ve dik bir Uçurumun Eteğine kurulmuştu. Onun dar-doğal Limanı Akdeniz’i yarım Ay biçiminde kucaklamaktaydı. Ayrıca Yunanistan’ın Meis(=Göz) Adasını Kaş gibi çevreleyen bu dik ve yüksek Yamaçlarda küçük Kuşlar için Tehlikeli olabilecek bir Sürü Mağra vardı ki, burada tüneyen saldırgan büyük Kuşlara Yem olmakta An Meselesiydi.
Bir Süre yüksekliğini kaybetmeden Agulu Köyü üzerinden Yeşil Vadi’ye doğru süzüldü. Kanatlarının altında ince bir Şerit halinde uzanan bu Doğal Yeşil Ovadaki Zeytin Ağaçlarını geçerek Denize ulaştı. Kaş’a Denizden girmek en tehlikesiz olanıydı. Meıs Adasına doğru 500 Metre kadar devam ettikten sonra, aniden Kuyruk Tüylerini Denize dik bir Şekilde yelpazeleyerek Boynunu büktü ve Gagasını Göğüs Tüylerinin içine gömüverdi. Böylece "Sırtüstü bir Manevra" ile Hızını kaybetmeden ters Yüne dönmüş oldu. İsteseydi arka-arkaya Taklalar atar, yada Yan Dönüşlerle Havayı bir Burgu gibi oyardı. Ama şimdi Böyle Cambazlıklara Vaktinin olmadığını gayet iyi biliyordu. Kaş’ın Cami ve Uzun Çarşı’sını uzaktan sol Yanına bırakıp, büyük ve küçük Çakıl Pilajlarını Kanatlarının Ucu ile yaladıktan sonra, Kıyıdan 200 Metre içerdeki Köy Evlerini geride bıraktı ve Zeytin Ağaçlarının ortasında yalnız bir Şekilde duran beyaz bir Noktaya Gagasını dikti;
"- İnşallah, Meryem Bacı Evdedir de , tüm Uğraşlarım boşa çıkmaz!" diyerek bu Köyden 700 Metre kadar uzakta, etrafı alçak Taş Duvarlarla çevrili küçük bir Bahçenin ortaında duran iki Katlı İlyas kaptan’ın Pansiyonuna geldi;
"- Görünüşe bakılırsa Meryem Bacı Evde yok!" Düşüncesiyle Kuyunun Yanına kondu. Etrafını kollayarak onun için hazırlanmış küçük Tabaktan 2-3 Yudum Su içti. Sonra Kuyunun etrafını çeviren geniş Kenarlıkta guruldayarak Güneşten kurumuş Ekmek Kırıntılarını Lezzetle gagaladı;
"- Bakın hele! Kim Yolunu şaşırmış?" diyen Meryem Bacı’nın Terastan gelen Sesini duyunca irkildi. Ona dönerek Kanatlarını Yere doğru hafifçe açtı ve ilkin Gagasını Boyun ve Omuz Yanlarına sürttü. Sonra Kanatlarını toplayıp-doğrularak Başını kaldırdı ve gerilmiş Gerdanını Meryem Bacı’ya gösterdi;
"- Alois’i soruyorsan, yok! Biraz önce Çukurbağ’a gitmek için Kaş’a indi..." Canı sıkılan Peti Lafın gerisini beklemeden Uçuşa hazırlandı.;
"- Dur hele, Ekmeğini bile bitirmedin!" diyen Meryem Bacı’nın, nasıl olsa geldiğini Alois’e söyliyeceğini bilen Peti, Kanat çırpıp, havalandı;
"- Aceleciliğine bakılırsa mutlaka önemli bir Şey olmalı!" diye düşünen Meryem bacı, arkasından Yola çıkarak Yeşil Ova’dan Bayındır Köyü’ne doğru Agullu Yamaçlarına yükselerek-küçülen Peti’nin arkasından, bir Elini Alnının ortasına Siper edip;
"- İnşallah ters birşey olmamıştır?" diyerek Gözlerini kısarak bir Müddet baktı.
İlyas Kaptan küçük Teknesiyle ekseri Seferde olduğu için, Meryem Bacı Vaktinin büyük bir Kımını; Evi, Sebze Bahçesi, Hayvanları, ve Yazın satmak için hazırladığı El İşleriyle uğraşarak geçirirdi. Pansiyonun Şehirden bu derece uzak olması nedeniyle, gittikçe azalan Konuklarını Oğlu Alois ile ağırlardı. Ayrıca Ailenin Garip Tavırları yüzünden, Kaş Halkı bu İnsanlara ılımlı bir Gözle bakmazdı ve aslı olmayan Rivayetler bu Ayrıcalığı dahada arttırırdı.(*)
Peti, ne Yavşa gibi konuşabiliyor, nede Boynunda Hiro gibi renklerini değiştirip, Meramını anlatacağı bir Tasma taşıyordu. Onu diğer Cami Güvercinleinden ayıran tek Farkı, söylenen Şeyi anlayabilmesiydi. Çukurbağ Camii Hizasına geldiğinde, Kuş Bakışı Yolun Kenarında Hiro ile Alois’in güle-oynaya yürüdüklerini gördü;
"- Biz Çukurbağ-Kaş Arası boşa Sefer yaparken, sizin Keyfiniz yerinde!" diye guruldayarak Cami Avlusuna kondu ve onu bekleyen Soydaşlarının arasına karıştı.
(*) Hikayeye Konu olan tüm Kişiler 7 Ciltlik bir Romanın Kahramanıdırlar. Asıl Adı "Ali" olan Alois, Meryem Bacı ve İlias Kaptan’ın küçük Oğludur. Çukurbağ’da oturan büyük Oğlu Ömer ise, Asıl Adı "Sofiya" olan Safiye ile Evlidir. Bu Bayanın Bulgaristan’da Mekadonya Tarihi Proförü olduğu Rivayet edilirsede; "Neden Çukurbağ’a geldiği?" bir türlü bilinemez. Bilinen tek Şey; Maden Mühendisi olan Ömer’in Çanakkale-Edremit-Balıkesir Yöresindeki Kaz Dağlarında,(Anadolulu Şair Homer’in "Binbir Pınarlı Cennet İda’sında) Altın Ocaklarında çalıştığıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.