- 2078 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
OSMANLICA BİR MEDENİYET DİLİDİR.
“Kamus Namustur” diyen Merhum Üstad Cemil Meriç, 1976 yılındaki bir konuşmasında: “Dava bir karşı devrimle yeniden eski harflerimize dönmek değildir. Nesillerin hafızası ile oynamanın ne vahim neticeler doğurduğunu biliyoruz. Dava; İrfanımızı yeniden fethetmek. Dava; Ecdadın tefekkür hazinelerini bugünkü nesillerin tecessüsüne açmak, bir kelimeyle bugünü düne bağlamaktır. Dava; Latin harflerinin yanında İslam harflerine de hayat hakkı tanınması, Osmanlıcanın mekteplerimize girmesi, ilmin ve ihtisasın sesine kulak verilmesi; inkırazın (çökmenin) eşiğine sürüklenen zavallı ülkemizin kaderi üzerinde hiçbir peşin hükme saplanmadan düşünülmesidir.” diyor.
Bu gün Osmanlı Türkçesinin okullarımızda okutulmasına yönelik tartışmalar üzerine üzülerek söylemeliyim ki; Halkımızın çoğu bilgi sahibi olmak için uğraşmıyor, onun yerine fikir sahibi olmak için çalışıyor. Sağlam bilgi zemininden mahrum fikirler de insanların anlaşmazlığına ve çatışmasına vesile oluyor. Bazılarının 1 Kasım 1928’de dayatılan Latin alfabesini, hâlâ orijinal Türk alfabesi sanması ise ayrı bir cehalet örneği.
13. yy - 20.yy arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerlerde yaygın olarak kullanılmış olan, özellikle 15. yüzyıldan sonra Arapça ve Farsçanın etkisinde kalan Türk yazı dili Osmanlı Türkçesi ya da eski yazı olarak da bilinen Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımıdır ve Arap alfabesiyle yazılır.
Osmanlıca terimi Tanzimat Dönemi aydınlarınca ortaya atılmıştır. Daha önceleri Türk lehçelerinin hepsine Türkçe ya da Lisan-ı Türki (Türk dili) deniyordu. 19. yüzyılda artan milliyetçilik hareketlerine karşılık, Osmanlı Devleti’nin siyasal bütünlüğünü korumak amacıyla yeni bir milliyetçilikle ortaya çıkan Tanzimat aydınları, Millet-i Osmaniye kavramını geliştirdiler. Osmanlı toprakları üzerinde konuşulup yazılan Türkçeye de Osmanlıca ya da Lisan-ı Osmani (Osmanlı dili) adını verdiler.
Bin yıl içinde yaşadığımız zengin ve köklü bir medeniyet âlemine ait nice kaynak kitaplarımızdan bugün okuyamadığımız için yararlanamıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek dışlanmış olan kültür ve medeniyet dilimiz Osmanlıcayı okuyup yazabilenlerin ve anlayabilenlerin sayısı maalesef yok denecek kadar azaldı.
Sadece bizdeki eserler değil, asırlarca Osmanlı idaresinde kalmış olan ülkelerin arşivlerindeki eserler de okunmayı, günümüz insanlarının istifadesine sunulmayı bekliyor. Geçen senelerde Libya Hükümeti, kendi arşivlerindeki Osmanlıca kitapları okuyabilen tek bir kişinin olduğu onun da ölümüyle okuyabilecek hiç kimsenin kalmadığını beyanla Türkiye’den Osmanlıca okuyup yazabilen ve anlayabilen elemanlar istedi. Acaba bizim Türkiye olarak, bir başka İslam coğrafyasında bulunan kendi mazimize ait eserlerin aydınlatılıp, ilmi çevrelere arzı hususundaki bu talebe cevap verebilecek seviyede kaç yetişmiş insanımız var?
Osmanlı, üç kıtada yirmi milyon kilometrekareye hâkimdi ve birçok farklı inançla birlikte 30-40 ayrı dil konuşuluyordu. Bu çeşitliliğe rağmen büyük çapta etnik ayrımcılıkla ilgili bir problem yaşanmadı, fakat günümüz Türkiye’sinde Anadolu coğrafyasında hepimiz Türkçe konuşuyoruz ama anlaşamıyoruz. Aynı dili konuşuyor olsak da aynı dilden konuşmuyoruz. Lise çağındaki bir İngiliz çocuğu, 500 sene öncesine ait Shekspaeir’ in Hamlet’ini, Kral Lear’ını rahatlıkla okuyup anlayabilirken, biz üniversite tahsilinin sonunda bile 100 sene önceki Mehmet Akif’i, Yahya Kemal’i anlayamıyoruz.
Ecdat yüzyıllarca yüz binlerce kelimeye sahip Osmanlıca kullanmış. Bu gün ise kısırlaştırılmış, 300-500 kelimelik bir dil haline düşürülmüş bir dilimiz var maalesef. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış gün ışığına çıkartılmayı, bu günün ilim dünyasına kazandırılmayı bekleyen milyonlarca belgenin incelenmesi araştırılması lazım. Kendimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi kısaca özümüzü bilmek, ayrıca yarınlarımızı daha iyi inşa edebilmek için dünümüzü bilmek zorundayız. Karartılmış, unutulmaya terk edilmiş o zengin mirası ihya etmek, azami ölçüde faydalanmak, yazı ile kopartılan kültür ve medeniyet zincirinin halkalarını birleştirmek zorundayız.
Bu gün artık biraz gözümüzü karartarak gerekli tedbirlerin alınması, sadece okullarda değil, tahsil çağının dışında isteyen vatandaşlarımıza da Halk Eğitim merkezleri aracılığıyla Osmanlı Türkçesinin öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece Anadolu’yu değil, bu kararlar ve çalışmalar Türk Cumhuriyetlerini de İslam ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Merhum Kırımlı mütefekkir İsmail Gaspıralı Beyin “dilde birlik, fikirde birlik, işde birlik” ülküsünün en kısa zamanda hayata geçirilmesi lüzumuna inanıyorum.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
YORUMLAR
Sevgili Hüseyin Kardeşim.
Benim yazılarıma yazdığınız yorumlardan sonra bende bir merak hasıl oldu. ''Bakayım acaba kendisi hakkında bir şeyler yazmış mı bu arkadaş'' diye kendinizi tanıtan yazınızı okudum.
Öncelikle söyleyeyim bir şeye çok sevindim. Bir şeye de üzüldüm daha sonra bu yazıyı ve yorumculardan biri ile yaptığınız karşılıklı konuşmayı okuyunca.
Sevindiğim husus sizin de benim gibi bir tarihçi olmanızdı. Gerçi ben sadece öğretmenim ve sanırım siz araştırmacısınız. Çünkü üzüldüğümü beyan etiğim kısımda gazi bir yarbay olduğunuzu belirtmişsiniz. Elbette ki gazilik bir şereftir ama yine de bir hainin elleriyle sakat kalmak üzüntü verici. Sol bacağı felçli bir emekli öğretmen olarak bundan üzüntü duydum.
Bu yazıya gelince:
Bu konuda ben de yazmıştım: ''SEÇMELİ Mİ SEÇMEMELİ Mİ'' başlığı altında iki yazı ve sonuç olarak Osmanlıca eğitimi görmüş biri olduğum halde karşı çıkmıştım bu dersin zorunlu olmasına. Sebeplerini burada uzun uzun yazmayacağım. Arzu ederseniz size o yazıların linklerini gönderebilirim.
Şimdi sizin de aynı konuda yazdığınızı görünce heyecanla okudum. Oldukça doğru ve haklı noktalara değinmişsiniz.
Üzücü olan nedir biliyor musunuz?
Osmanlıca dersini Osmanlıca dili ile karıştırıp bizim Osmanlı döneminde kullanılan dili istediğimizin sanılması, bu yönde bizlerle dalga geçilmeye çalışılması...
Sizinle Osmanlı Türkçesi üzerinden dalga geçmeye çalışan zatın benim bir yazıma yaptığı yorumda ise nasıl bir Türkçeyi (!) savunduğunu ve kullandığını gördüğümde üzüntüm daha da katmerleniyor. Bize bir yerde '' Öz Türkçe '' diyen bu zat-ı muhterem bakın nasıl bir öz Türkçe kullanmış:
Buna nereden bakabilirsiniz?
Size linkini vereceğim yazıdan...O yazıma yaptığı yorumdan:
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=137617
Selam ve sevgilerimle sevgili Yarbayım, değerli meslektaşım.
sami biberoğulları tarafından 2/19/2015 8:36:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çok haklısınız.
Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı )))))))))))))))
Tekrar selem ve sevgilerimle.
Maksat Osmanlıca konuşmak değil, Osmanlıca öğrenmektir. T.C'nin dili Türkçe'dir ve öyle kalacaktır. Amaç tarihse, Osmanlı Tarihi'ni ona katlar geri kalan Türk tarihi.
Tarihle bağı kesmeden, geçmişle yabancı kalınmaması adına Osmanlıca öğrenimine evet, lakin bir dil gibi konuşulması kargaşadan başka hic bir kazanımı olmaz.
Saygılar
HüseyinGazi
mesele elbette geçmişin okunabilir olması.
Çok muhterem Hüseyin Gazi Kılbaş beyefendi hazretleri...
Evvel-i alâ, akşam-ı şefirleriniz hayurlu ve kademlu olsun niyazıyla ehl-i kalemlük icraına başlıyorum...
Burada Tevfik Rüştü Aras namlu şahıs müdafiliği içün arz-ı endam eylemiyorum.İfade eylemiş olayum..
Bunu Zat-ı A-linize -evveliyatıyla ifade ediyorum...
O bahis-konu, münazara-tartışma zemini ve entelektüel pardon münevveran seviye-düzey tutturulursa umuyorum ki terakki eyler.
Bunda bir beis görmüyorum, İnşallah-ü Te'alâ yeise gark olmayız !
El Alim sıfatuyla Hakk, bizleru o vaziyetten muhafaza eyleye...
Bu mevzuda Hakikat-ı Bari'nin meydane husul eylemesi içün, Münazara't-ül Reis olarak sizi musavi ve de kast-ı dengimiz kabul ve makbul (aynı kök ama zenginlik olsun diye yazmış oluyorum) eylediğimizi beyan etmiş oluruz.
Biline...
Hadd-ü zatıyla şerafyab olduk, Mirim..
Hükkam-ı adl-ü haliyle, mesail-ü melâllik temennu eylerum.
Kabul, kabil, makbul, mukabil hal-i pür melal Arab-i kelaimeyu; "konsonantsız" (yani ünsüz halliye) okuyoruz...
Yani Lisan-i Osmani'miz ve Tarihçe-i Osmani'yemiz ehl-i müsbete yakin sayulur.
İlm-ü İçtimaiyat ile'l elbet..
Arz- istida/t/ımızla..
Gerçi sizin "puşt" filan-feşmekan deyu, çok iyi bir girizgâh-i seviye tutturmamuş olduğunuzu görürüm. Amma velakün ol münevveran-ı bahtımıza bahş olur deyu yine de bir tecrübe eyleceğiz.
Ümitvar olmak her daim efdaldir...
Bir soru ile fasl-ı münazara-ı â-liyi açmış oluyorum.
Acaba kavm-i aidiyetiniz hangi asebiyet-i menasıbiyet üzredir. Hüseyin Gazi beyefendi hazretleri ?
Açık yüreklilikle ve mümin, müslüm maske kullanmadan ve savunduğunuz A-li Osmani'nin, pek çok nev'iden mamül kavmi, dini ve dahi mezhabiliğini düşünerek yazamanız kıyl-ü kavi midir aceba efendim hazretleri ?
Mümkün olmasını derc'eyliyorum.
Buyrunuz.. kelam-ı A-lâ sizden; Selam-ı Salat ta bizdendur...
V'esSelam...
Göktürkmen tarafından 12/31/2014 6:09:11 AM zamanında düzenlenmiştir.
HüseyinGazi
Eevvlen takririmize ilgi, iltifat ve dahi hüsn-i teveccühlerinize,
Saniyen kelam ü hurufat babında ikazınıza,
Salisen de zat-ı şahenüzle münazara babında şahsımızı zatınıza müsavi addetmenüz hususunda teşekkürlerimi arz ve beyan iderüm.
Sadet babında: "Açık yüreklilikle ve mümin, müslüm maske kullanmadan ve savunduğunuz A-liyi Osmani'nin çok nev'iden kavmi, dini ve dahi mezhabiliğini düşünerek yazamanız kıyl-ü kavi midir aceba efendim hazretleri ?" deyu sual eylersüz.
El Cevap: Bu güne gelene kadar hiç bir maske kullanmaya lüzum görmeden yaşadık geldik, hiç bir mevzuuda muhtelif maskelerin gerisine sığınarak tavır ve duruş sergilemedik. Yani "yağmur nereye tarla oraya" pragmatistliğini makbul görmedik, o tarika da tevessül dahi eylemedik, biline. Hususan hiç bir kimesneden dünyalık iltifat, makam, mansıp ve ikbal beklentimiz dahi yoktur.
Sualinize ihlâsınıza itikadım istikametinde cevabım şudur Muhterem: Takdir-i ilahi bize kavmî mensubiyet bâbında, Türk milletinden Yörük Türkmen bir ailenin ferdi olarak fena âlemine yollamış. Hâsılı Toros Yörüklerindenim. İtikaden elhamdülillah bende-i Kur'anem. Amelen Sünnet-i seniyyeye ve İmam-ı Ebu Hanife içtihadına tabiyim.
Irkî veya kavmî galebe müktesebatı fikriyatına, Kur'an ve sünnet istikametinde bakan, takva sahiplerinin üstünlüğüne iman edenlerdenim. Zira İbrahim Aleyhisselam milletindenim.
Yukarıdaki makalemi Tarih, Edebiyat ve İçtimaiyat ilimlerini tahsil, tedris ve tekmil eylemiş bir ferd olarak yazdım. Ve dahi yeri midir bilemem ama gaza meydanlarında "gazi" olmuş bir malül tekaüt maaşı alan bir komando yarbayım.
Böyle bir suali şahsımıza tevcih etme esbabını dahi bilmek isteriz Efendim.
En kalbî hürmet ve selamlarımızla...
Göktürkmen
Yarbay'sınız (T.S.K.ve büyük Atatürk'e saygı ve aziz emaneti devrimci cumhuriyete esenlik olsun)
Ama Osmani'siniz...
Seyfiyye ehl-i olarak sizden bir ricamız olacak...
A-li Osmani'de Mülkiye, Seyfiye ve İlmiyye sınıflarındaki güçlerin ayrılığı ilkesi üzerine ne buyursunuz ?
Sonra Sarayi ve avami Türkçe üzerine ne buyururdunuz ?
Seyfiyye, ehl-inin İlmiyye ehli dairesine girmesi, kaçıncıl ve hangi yatay dikey katmanlaşmayla derecelendirilir?
Bir de Baki olan nedir?
Doğum, yaşam ve ölüm dizgesinin tarihsel, bilimsel ve toplumsal olarak ins. ve inz. ve içt. yazımla olan kavramlara göre fani olması hakkındaki ilmilik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esenlikle...
Göktürkmen
Ben yatuklaşmış bir garb-i guraba sözde yörük- özde türkmen taifedenim.
Etrak, Terakeme ve Osmani'de "Etrak-i bi idrak" bilinir.
"Şalvar-ı Şaltak" Osmani'de hani..
Devletlü pek sevmem Osmanilerde ve Selçukilerde bizden görünüp bizi Kapıkulu partisine satanalara devletlü denir.
Hazzetmem yani...
Esenlik.
evet önce dilini boz sonra dinini boz sonra ahlak bozulsun ananesini gelenek görenek hak getire tabii
ondan sonra da ben bağımsızım de
yemezler evelallah
üç para için bin paralık dilimi bozdum şimdi gayri ne kadar toparlıyabilirsem artık...
hak yardımcımız olsun vesselam diyorum
HüseyinGazi
Yazıya ilginize teşekkürlerimle.
İki yıla yakın bir zaman Azerbaycan'da yaşadım.
İki ay kadar oldu dönüş yapalı.
Oralardayken,
çok utandığım anlar oldu bu dil yüzünden.
Adamlar,
Komünizmin acımasız kırbacı altında yıllar geçirmişler ama, güzel Türkçemizi yine de muhafaza etmeyi başarabilmişler.
Dedemin, ninemin konuştuğu dili konuluyor onlar.
Biz ise,
büyük bir marifet yapıyormuşçasına,
''Dili sadeleştiriyoruz'' safsatası altında,
kendi öz lisanımızı katletmekle meşgulüz.
Buna vesile olanlara yazıklar olsun diyorum.