Derdiyoğun VASİYETİ...
DERDİYOĞUN VASİYETİ...
Kangal , şu meşhur çoban köpeklerinin yetiştiği ve adını aldığı bir kasabadır. Sivas ilinin bir yaylasıdır...Kasabada daha çok buğday tarlaları bulunur. Tarım için elverişli dümdüz uzanan topraklarda sarı başaklı buğdaylar apayrı bir güzellik verir. Kangal Anadolunun güzel bir köşesidir.
Günümüzden yaklaşık yarım asır önceleri burada Mustafa isimli bir pehlivan yaşamaktadır. Ona kısaca Mustoğ derlerdi. Adamın bir zenginliği yoktu..Ufak bir kaç ekip biçeceği tarlasının yanısıra bir ineği ve kümes hayvanları vardı. Bir de eşeğinden başka bir şeyi yoktu. Başını sokacağı bir ahşap evi kasabının dışında bir yerde bulunuyordu...Harabe gibi bir evdi.
Mustoğ tarladaki işinin yanısıra güreşe meraklı güçlü kuvvetli orta boylu bir insandı. Köylerde yapılan yağlı güreşleri ve diğer kara kucak güreşleri kaçırmazdı...Bu güreşlerde tuttuğunu yere yapıştırmadan güreşi bırakmaz isim yapmış bir yiğitti...Adı Mustoğ Pehlivan diye yörede nam yapmıştı. Yazın özellikle düğünlerde güreş müsabakası eksik olmazdı. Oralara ulaşır ve galibiyetle evine dönerdi...Eşi Güssüm dışında Ummahan adında bir kızı ile Ali adında bir oğlu vardı. Bu dört kişilik aile kendi halinde yaşar zaman zaman zenginler tarafından yardım edilirdi. Ali askere çağrılmış ve evden ayrılmıştı.Baba artık yalnızdı...
Kangal yöresinde ağa diye anılan zenginler çoktu...Mustoğ pehlivan düğünlerde güreşin dışında kalıcı bir iş düzeni kuramamıştı. Güreş de fazla bir gelir getirmiyor yoksulluk içinde yaşıyorlardı. Ama hayatından memnundu...
Birgün oğlu Ali’den bir haber geldi...Askerde yanındaki asker arkadaşının kaza kurşunu ile ölmüş ve şehit olmuştu. Mustoğ pehlivana ve ailesine bu acı haber ulaşınca feryad yükseldi...Mustoğ Pehlivan teselli kabul edemiyor ve ağlamaklı bir sesle : " Bundan gayri benim yaşamam haram olsun...Bu nasıl kader , bu nasıl keder , benim derdim kimse de yoktur..." diye kendini yerden yere vuruyordu. Yıkılmıştı...Gariplik ve yoksulluk içinde derdi artmıştı..Büyük bir üzüntü ailenin diğer fertlerini de yıkmıştı. Güssüm ana devamlı ağlıyor ve dövünüyordu. Ummahan da çaresizlik içinde ağlayıp duruyordu...
Mustoğ pehlivan artık çökmüştü...Yere gelmeyen sırtını kader bükmüştü. Çok zaman geçmeden bir gecenin sabahı felç geçirdi...Artık güç kuvvet çekilmiş ayağa kalkabilme çabası ile başbaşa kalmıştı. Konuştukları açık seçik anlaşılamıyor sadece "benim derdim kimsede yok" diye feryad ediyordu. Komşular bu aileye yardım elini uzatmış ve ilgileniyorlardı. Aç kalmıyacak kadar bir rızık komşular sayesinde ortadaydı. O zaman şimdiki gibi sosyal devlet yoktu...Sosyal imkanlar da zaten yoktu...Kim kime dumduma idi. Bir pehlivanın gücü ve kuvveti çoktan gitmiş sanki yatalak bir insan olmuştu...Hasta mı iyi mi kendinde değildi.
Artık "Derdiyok" diye tanınıyordu. Derdiyok adıyla üzerinden bir iki yıl geçmişti...Birden yatağından kalkamaz oldu. Daha altmış yaşına bile gelmemişti...Hasta yatağında soğuk bir kış günüydü. O zamanlar altmışlı yılların gaz lambası vardı. Gaz lambanın gazı da azalmış titreyerek yanıyor islenmiş camdan bir mum gibi ışıtıyordu. Karanlıkta bir ışık gibi yetiyordu...
Derdiyok yatağında doğrulmak istedi...Ama kalkamadı. Kızı Ummuhan koştu bir yastık daha getirip başının altına koydu. Ağlıyordu...Derdiyok seslendi : "Şimdi beni dinleyin...Benim düzelmem artık imkansız...Beni iyi dinleyin ben sabaha zor çıkarım..Güssüm evin idaresi sende..Şaşırma beni iyi dinle..." deyip duruyordu. Kelimeler tamı tamına anlaşılmıyordu. Güssüm ana kızgın bir sesle : "Allah korusun neden hep ölümü düşünüyorsun...Kötü şeyler düşünme." diye cevapladı.
Derdiyok gerçekten çaresiz ve güçsüz bir durumdaydı. Tekrar devam ederek : "Ben geçip gidince Allah’a (c.c) çok şükür kimseye bir borcum yok...Biliyorum para da getiremedim...Perişan olmayın bu benim eşeği satarsınız...Artık o sizin işinize yaramaz ...Boşuboşuna bir de onun yemiyle uğraşmayın. Alacağınız üçbeş para ile sıkıntı çekmezsiniz...Ummuhanı da bir isteyen vardı ya...Ona verirsin. Allah (c.c) size yardım eder benden bu kadar..." diyebildi. Başı yastığa düştü...Vücudu kaskatı kesilmişti. Birden ağıt sesleri yükseldi...Ana ile kız çaresizce bağıra bağıra ağlıyor gerçeğin acı yönüyle başbaşa kalıyordu. Vasiyet açıklanmıştı...
Derdiyok ölmüştü...Geride ailesine bir eşeğinden başka miras bırakamamış ama "kimseye bir borcum yok..." diyebilmişti. Pehlivanlığından öteye dürüst yaşamış ve yokluk içinde dürüst olarak şereflice ölmüştü...Mekanı cennet olsun !
YORUMLAR
Büyük şair Mehmet Akif Ersoy'u hatırlattı bana hikaye.
Sefalet içinde gitti ama,
hiç kimseye borç bırakmadı.
Hatta,
hepimizden alacaklı gitti.
Hüzünlü bir hikaye.
HüseyinGazi
Eyvallah, hepimizden çok alacağı var merhum Mehmed Akif'in.