- 619 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CİCİ ANNEM ÖLSÜN - 6
’ Komunizm , aslında bir ütopyadır ! Yani, gerçekleşmesi mümkün olmayan hayâldir .’, diye söze başladı Kemal Bey.
’ Nasıl yani . ’, diye merakla sordu Halil. Sonra Ece hanım da söze girdi.
’ Aslında çok iyi niyetli bir rejim modelidir. Fakat, Sovyetler Birliği’nde bile gerçekleştirilememiştir. Asla da gerçekleşmeyecektir.
Kemal bey :
’ Sermaye, patron, zengin, yoksul diye bir şey tanımaz Komunizm. Herkesi eşit sayar. Herkes yeteneğine, gücüne, cinsine uygun işlerde çalışarak üretir. Elde edilen üründen, imkânlardan herkes eşit olarak yararlanır. ’
Ece hanım :
’ İnsanlar, parasızlıktan doktora gidemez, ilâç alamaz, tedavi olamaz, ev alamaz, kira ödeyemez, okuyamaz, faturalarını ödeyemez diye bir şey yok ! Tüm hizmetleri halka devlet veriyor.’
Kemal bey :
’ Kimse mülk sahibi, sermaye sahibi falan değil. Her şey devletin. Evinin bahçesindeki ağaçlar, hatta tavukların bile devletin. Fakat sen onlara bakmakla yükümlüsün ve yararlanma hakkın var.’
Halil burada söze atıldı.
’ Çok güzel aslında ! ’
Ece Hanım :
’ Elbette çok güzel ,ama uygulanması mümkün olmadı ve olamayacak da ! ’
’ Peki ama neden ? ’
’ İnsanoğlunun çok önemli bir zaafı var da ondan. Her toplumda , her rejimde mutlaka birileri gücü ele geçirip yönetime sızıyorlar. İşte onlar kendilerini halkla eşit olmayı asla kabullenemiyorlar. Halkı sömürme yoluna sapıyorlar. İşte burada da Komunizm bitiyor zaten ! ’
’ Yazık, çok yazık . ’, diyebiliyor çocuk. Sonra da aklına takılan başka bir soruyu soruyor :
’ Benim anlayamadığım bir şey daha var. Niçin, özellikle ülkemizde ve özellikle de Ülkücüler Komunizme ve Komunistlere bu kadar kin duyuyor ? Komunizmi neden o kadar kötülüyorlar ? Ahlâksızlık Komunizmin neresinde ? ’
’ Komunizmin kurucusu, aslen ispanyol olan Karl Marx’dır. Marx, dini, yöneticilerin , özellikle de Kapitalizmin, halkları uyutmak ve kolayca sömürebilmek için kullandıkları bir afyon olarak nitelendirip, tamamen reddetmektedir. Yani, Komunizmi aynı anda Ateizm olarak da nitelendirmektedir. Bu da, özellikle az gelişmiş toplumlarda çok ağır tepkiler görmüş ve halâ da görmektedir. ’
Kemal Bey :
’ Sovyetler Birliği’ne bağlı çok sayıda Türkî devlet vardı. Bunların da büyük bir çoğunluğu Müslümandı. Camiiler yok edildi, Kur’anlar toplanıp imha edildi, ibadet yasaklandı, sünnet bile yasaklandı. ’
’ Ama saçmalık bu ! ’
’ Saçmalığın daniskası hem de ! Kapitalizmi düşman olarak ilân ediyor ama insanların dinlerine, inançlarına, ibadet yerlerine saldırıyor. ’
’ Sonunda Sovyetlere bağlı ülkelerin dış dünya ile ilişkileri en düşüğe indi. Bu ülkelere ’ Demir perde ülkeleri ’ dendi. Komunizmin ilk aşaması olan Sosyalizm bir ölçüde gerçekleştirildi hepsinde. Herkes üretmek zorunda oldu. Kimse mülk sahibi olmadı. Kimse tedavisiz, ilâçsız, okulsuz, evsiz kalmadı. ’
’ Fakat hiç biri de gelişemedi bu ülkelerin. Halkları yoksulluktan inlemeye başlarken yönetimi ellerine geçiren zümreler refah içinde yaşadılar. Rejime karşı ayaklanmak isteyenlere ve dinlerini, inançlarını gizlice yaşamak isteyenlere zulmettiler. ’
’ Gün geldi, Sovyetler Birliği dağıldı. Ülkeler birer birer bağımsızlıklarını ilân ettiler. Din yeniden yaşanmaya başlandı. Dış dünya ile yeniden ilişkiler kuruldu. Fakat çoğu yine de Rusya’nın etkisinden kurtulabilmiş değil. ’
’ Şimdi bazı şeyleri ben de anlayabiliyorum. Komunist deyince dinsiz demeleri bu yüzden. Oradaki Türklere yaptıkları zulümden dolayı da özellikle Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin düşmanlığı buradan geliyor. ’
’ Fakat ortada bir yanlışlı yok mu ? Kötü olan Komunizim mi yoksa onu bahane ederek dini yasaklayan Sovyetler Birliği mi ? ’
’ Komunizmin kurucusu olan Karl Marx, aslında bu devrimi İngiltere için tasarlamıştı. Orada ve diğer batı Avrupa ülkelerinde, sermayenin, kapitalizmin, emekçi kesimi çok daha kötü ezdiğini, sömürdüğünü düşünüyordu. Fakat buralarda halk, Marx’ın ön gördüğü gibi şiddete dayalı, devirme şeklinde bir devrimi değil de, evrimler halinde, basamak basamak gerçekleştirilen bir devrimi yaşadı ve sonunda, bu ülkelerde sermaye ile emekçi arasındaki uçurum ve sömürü büyümedi, küçüldü, emekçilerin yaşam koşulları, gelirleri ve güçleri arttı. Buradan, Marx’ın teorisinin de yanlış olduğu ortaya çıkmış oldu. ’
Konunun bayağı derinleştiğini hatta kendini aştığını anlayan çocuk, yerinden kalkarak,
’ Hepinize çok teşekkür ediyorum. Kafam ne kadar karışsa da oldukça aydınlandım bu konuda. Sizi tatil gününüzde kendi sorunlarımla meşgul ettiğim için çok özür dilerim. ’
’ Ne demek oğlum. Her zaman bekleriz. Yine gel tamam mı ? ’
Gözleri kıza takıldı Halil’in. Acaba o da tekrar gelmesini ister miydi ?
’ Gel bakalım sana ünlü bir Türk Komunistin kitabını vereyim bu defa . ’, deyip bir Nazım Hikmet kitabı uzattı Ece Hanım.
’ Çok teşekkür ederim Öğretmenim. ’
’ Yalnız bu defa okulda değil de evde oku. Başkaları pek görmesin olur mu ? ’
’ Merak etmeyin Öğretmenim. ’
Kapıdan Sevim uğurladı. Son olarak onunla tokalaşırken yine elleri hatta dudakları bile titredi..
Yolda yürürken iki soru sordu kendisine Halil :
’ Sevim’e âşık mı oluyorum ? ’
’ Ben bir Komunist miyim gerçekten ? ’
Halil çıktıktan sonra Ece hanımın evinde Komunizm tartışılmaya devam etti. Bu defa konuya Sevim dahil olmak istedi.
’ Dini yasaklamakla aslında iyi yapmışlar bence ! Görmüyor musunuz bizim ülkede din uğruna ne insanlar kandırılıyor? Din tüccarları sahtekârlıkta, sömürüde sınır tanımıyorlar. ’
’ Denizin doldurularak yerine yapılan on katlı binalar sellerle, depremlerle yıkıldığında Allah’tan biliyorlar. Akraba evliliklerinden engelli bebeklerin doğması bile Allah’tan biliniyor. ’
’ İnsanlar sınav kazanmak için çalışmaktan çok türbelere gidip yalvarmayı, oralara kalem sürmeyi, okunmuş pirinçler yemeyi tercih ediyorlar. ’
’ Ev sahibi olmak isteyenler türbelere kilit asar, koca bulmak isteyenler üfürükçülere gider, bebek sahibi olamayanlar falcı- büyücü,şıh- şeyh bozuntularından medet umar. ’
Kemal Bey bu tartışmaya nokta koymak istercesine ayağa kalkarak konuşmaya başladı :
’ Her şeye rağmen dini yasaklamak, cephe almak yine de yapılan en büyük hatadır !
Atatürk de din sömürücülerinden çok çekmiştir. İstiklâl Savaşı’nda zorlandığından belki de daha çok zorlanmıştır bu konuda. Üstelik, İstiklâl Savaşı kesin olarak kazanılmış, tescil edilmiş, karşılığında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve tüm Dünya ülkeleri tarafından da resmen tanınmıştır. Fakat din sömürücülerine karşı verilen savaş, mücadele bitmemiş ve kazanılamamıştır. ’
Sonrasına Ece hanım devam etmek istedi.
’ Dini yasaklamakla, cephe almakla, din sömürücülerinin, din tüccarlarının ekmeğine yağ sürülmüş olur. Eğitim seviyesi düşük olan tüm toplumlar din sayesinde çok kolay kandırılırlar. Günümüzde, ülkemizde olanlar da böyle işte. ’
’ Sovyetler Birliği’nde ve bağlı ülkelerde eğitim seviyesi çok yüksekti. Üniversite mezunu olmayan kimse yoktu. Dolayısı ile onları dini yönden sömürmek hiç de kolay olmayacaktı aslında. Fakat özellikle Müslümanlar yasak da olsa dinlerini unutmadılar, gizli de olsa yaşadılar, korudular. ’
’ İnsanların inançlarıyla, dinleriyle, mezhepleriyle uğraşmak yerine, devletlerin yapması gereken şey, hepsine eşit mesafede olup eğitime önem vermektir. Halkın eğitim seviyesi yükseldikçe din sömürü aracı olmaktan çıkacaktır. ’
’ Fakat bazı iktidar sahipleri, özellikle dini alet ederek iktidarı ele geçirmiş olanlar, iktidarlarını güçlendirmek için özellikle eğitim sistemini güçsüzleştirerek halkı cahil bırakmaya çalışırlar. Bu sayede , onları kolay kandırıp oylarını alabilir, iktidarlarını da sürdürebilirler. ’
Halil elinde Nazım Hikmet’in kitabı, Suna’yı anlattı önce annesine.
’ Demek ki Allah senin ömrünü ona adamanı istememiş oğlum. Onu nasıl kabullendiysen, gidişini de öyle kabullenmelisin . ’
’ Ben de öyle yaptım anne. Hatta unuttum bile. Aslında âşık falan da olmadığımı anladım. ’
’ Seni hak etmiyormuş demek. Varsın kendisi üzülsün. ’
’ Anne, sen Komunist ne demek biliyor musun ? ’
’ Tövbe tövbe ! Ne işimiz olur bizim Komunistle falan ? ’
’ Öylesine sordum işte be anne ! Sence Komunistler nasıldır ? ’
’ Dinsiz, ahlâksız, pis, kötüdür benim bildiğim ! ’
Çocuk elindeki kitaptan bir sayfa açıp okumaya başladı annesine.
’ Bak anne, sana bir şiir okumak istiyorum. Lütfen beni dinler misin ? ’
’’ Kız Çocuğu
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler. ’’
’ Nasıl buldun şiiri anne ? ’
’ Ne bileyim , güzel şeyler söylüyor, hüzünlü. ’
’ Peki bunu yazan insan senin dediğin gibi, dinsiz, ahlâksız, hain biri olabilir mi sence ? ’
’ Ne bileyim ben oğlum? Ne diyeyim şimdi ? ’
’ Nazım Hikmet bu anne. Yıllar önce Komunist diye ülkeden sürülmüş ve vatanına hasret olarak yurt dışında ölmüş, aslında bizim çok milliyetçi, vatansever sandığımız insanların hepsinden çok daha gerçek bir vatansevermiş o anne ! ’
Devam edecek
Fikret TEZAL