- 494 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Duyuyorum ve Anlatabiliyorum Bu Kez
Dört yıl önce yarım kalan bir şiiri tamamlamak için başladı herşey.. Peki ya sonra?? Yapılan herşey boşa kürek sallamak mıydı yoksa bi mimarın başyapıtı olacak bir binanın temeli mi atılıyordu? Herşey bir anda olmuştu, geçmişi yada geleceği düşünecek vakit bile yoktu. Aslında hoş bir tesadüf diye adlandırıldı önce ama sonra..... O kadar basit olmadığını anlamıştık sanırım. Her an o tuhaf tesadüfe teşekkür ederken bir yandan da olacakları, daha da kötüsü olamayacakları düşünmek korkutuyordu beni. Büyük bir ikilem içinde sıkışıp kalmıştım. Ne bi adım ileri ne de bi adım geri...
Yapmam gereken neydi onu bile bulamıyordum. Peki gerçekten var mıydı yapmam gerekenler yoksa bırakmalı mıydım herşeyi akışına? Düşünmek miydi en büyük hatam bulamıyorum hala. İçimi kaplayan mutluluk, beynimi kemiren düşünceler ve en önemlisi kalp atışlarımdaki aşk sözcükleri...
”Gel” diyemedim hiçbir zaman, yakıştıramadım bunu kendime aslında sorulmadı da bana! Sadece olması gereken oldu hep, benim istediğim değil. İşte şimdi de bu korkutuyor beni.. Kaybetmekten bu kadar yorulmuşken yeni bir kayıba hazır olup olmadığım konusundaki derin ve boş olmadığını düşündüğüm endişelerim..
Neden yapamıyorum herkes gibi? Neden düşüncesiz olamıyorum ve neden boşveremiyorum hayata? Kim bilir belki de sorun aradığım yerde değil benliğimin ta kendisindedir...Umudumu yitirmiş gibi mi gözüküyorum ordan bakınca? Hayır, yitirmedim!!! Umudumu yitirseydim eğer “ben” olamazdım, biliyorum.
HAYAT... Çok eğlenceli, çok yorucu, çok güzel, çok zor.. Aslında tam anlamıyla bir “JUMANJI”.. Her an ölebilirmişsin gibi.. İşte bu adrenalin seni ayakta tutarken bi taraftan da kurtarıcı olmanın cazibesine kapılıp kendini yeni çıkmazlara sürüklemek ve yine kahraman olmak. Evet, evet bu.. Hayatın tanımı bu olmalı.. Herşeye rağmen kahraman olabilmek.
Peki kahramanlık ne? Aslında herkes bir “superman”.. Üstelik Kripton’dan gelmeye de hiç gerek yok, çünkü herkesin içinde bir güç var ve o güç kalplerin içinde saklı.. Şanslı olanlar bulabilenler ama bulamayanlar da Kripton’a gitmek için uğraşsın =)=)
Gelelim “dört yıl önce”ye.. Küçüktük o zamanlar.. Aşk ‘ı en güzel anlatan şiirleri aşık olmadan okumuştuk biz. Belki de o yüzden bu kadar özeliz. Çünkü biz daha aşık olmadan tanıdık aşkı. Bizi yakınlaştıran da bu zaten. Ne ben, ne de sen... Sadece GEÇMİŞ! Yıllar sonra kaybedilen değerleri bulmak insanı kendi içinde çıkmazlara sürüklerken bi taraftan da yıllar önce okuduğun aşkları şimdi tadar olmak.. Üstelik karşılık beklemeye bile gerek duymadan.. Zaten aşk dediğin bu değil mi? Hiçbir şey beklemeden en saf, en temiz, en çıkarsız, en umutlu, en güzel duygularla sevmek.. Yıllar önce olduğu gibi... Attila iLHAN gibi.... Orhan VELİ gibi... Birilerine mecbur olduğunu duyup anlatamamak gibi.. Tahir ile Zühre gibi.. Heyder Baba gibi.. Nisan akşamında sevgiliden esen ferahlatıcı rüzgar gibi.. Sigara paketlerine resmini çizdiklerin gibi.. Karadut gibi.. Dante gibi ortasındayken ömrün.. Kısacası ONLAR’ın yazdığı ve bizim okumaya çalıştıklarımız gibi..
Şimdi söylüyorum.. Kripton’a gitmeye gerek duymadan, tüm cesaretimle ve Attila İLHAN’dan aldığım güçle... İçimi ısıtan, ne yapsam ne tutsam nereye gitsem kulağımda çınlayan, kırılmışken telaş içindeyken bile sıcaklığını hissettiren SEN!! İşte şimdi epeyce yaklaştım.. Duyuyorum ve anlatabiliyorum bu kez..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.