Yakamoz gözlüm;
Yakamoz gözlüm;
Nasıl da hüzün kokar şimdi göz bebeklerin.
Bilmem inanırmısın ?
ama,
sen üzülünce
ben içimdeki bütün insanlığı öldürüyorum !..
Ey !..
Benim bütün diyarlara bedel sevdam,
adından başkasına dilimin dönmediği balım,
sevgisinde,
cilvesinde, nazlanan hazanım,
aşkı ruhunda okuyanım.
Adını anarken bile sızısını çektiğim yar !..
Ey !..
Benim,
yüreğimin olmazsa olmazı.
Bakmaya,
dokunmaya, doyamadığım,
sesine özlemle bağlandığım.
Mavilerde bahtıma gün gibi doğanım !..
Ey !..
Kaderi,
kaderime yazılsın diye,
her gece yaradana yalvardığım,
seni,
ne çok özlediğimi bir bilsen,
inan,
yokluğundan utanırsın !..
Öylesine,
kilitledim ki seni içimdeki duygu odasına,
öylesine,
öksüz ki hasretim sana.
Gözlerin gardiyan yüreğime,
sevgin ise,
ateşten gömlek oldu bedenime dayanamıyorum !..
__ڪے£vgil£riml£..!!
Atilla Yüceak
----------------------------------------
Yüreğinde olmak !..
Aşk;
bir daha dönmemek üzere terk etti bizleri,
bu kahpe dünyayı.
Yüzeysel,
çıkarcı,
an’lık ilişkilerimizi görmemek için sıyrılıp gitti aramızdan.
O,
artık hoyrat makasların biçtiği güzelliklerin anısı olarak hafızalarda sadece.
Metin Altıok aşkın en güzel durum şiirini yazmıştı anımsayalım:
’Beni hoyrat bir makasla
Ah eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukla tamamlar
Ah omzumda bir kesik elki hala,
hala durmadan kanar…’.
Eskiden aşıklar birbirlerinden ayrıldıklarında,
keserlerdi diğerinin yüzünü fotoğraflardan.
Benim eski nışanlıda aynen öyle yapmıştı !..
Omuzda kalan ele bile değer yükleyen aşklar yok artık.
Çünkü aşklarımız,
sistemin hoyrat makaslarıyla doğranıyor her gün yeniden !..
Yeri gelmişken söylemek gerek ki,
Sivas’ta aslında işte bunlar yandı.
Orada yanan önce aşktı,
tutkuydu,
aşkın ve tutkunun şiiri,
sesiydi.
Milyonlarca yıllık bir dil yangınıdır Sivas !..
Türkçe’nin değil,
Kürtçe’nin ya da Ermenice’nin değil hepsinin ortak dilidir Sivas denen o zavallı köhnemiş şehirde yanan.
Birileri hala soruyor mu aşk nerede diye?
Aşk,
İbranice’de,
yakalayabilirsen Kürtçe’de,
Türkçe’de ya da Urduca’da.
Koş peşinden iki gözüm,
Kazak’cada, Rusca’da, Çin’cede !..
Ben aşkın dilinden söz ediyorum.
Yakılan,
horlanan da o dildir diyorum.
Kaybedilen de aşkın dilidir diyorum.
Dilini anlamadığım Theodorakis benim acılarıma,
dilini anladığım ama acılarıma acılar katan,
faşistlerden daha fazla derman olmuştur.
Şivan Perwer’in Kirivesindeki aşkı yaşadım ben !..
Mohsen Namjoo’nun ’Ey Sareban’ı için bütün gözyaşlarını ben döktüm.
Ey !..
sevgili namzeti,
Tahir ile Zühre’de bahsedilen de benim işte bu yüzden.
Umuda yelken acarken,
yanında olmaktansa,
yüreğinde olmayı da ben istemedim, ama öyleyim !..
__ڪے£vgil£riml£..!!
Atilla Yüceak
--------------------------------------------
Atilla Yüceak Toplumsal bencillik meta’sı Kadın !..
yaşlısı, genci alayınız,
hep şuh,
gülen kadınlar görmek istersiniz,
süslenen, seksi kadınlar !..
Yaşam coşkusuyla dolu
canlı,
cilveli,
sıcak sevecen kadınlar istersiniz.
Ve o kadınlar,
size istediğinizi vermek için,
her türlü taklayı atar,
çeşitli maskelerle dolaşırlar.
Avucunuz içindeki kadının öfkesini istersiniz,
aşması zevkli ve kolaydır.
Ne var ki,
kadının sessizliğinden de nefret etseniz de
unutmayın,
kadının küskünlüğü yıkar sizi, ölümcüldür !..
Sizler kadınları;
varlığınızın bir yararı olduğunu görmek,
düşüncelerinizle yönetmek,
duygularınızla teslim almak,
sizi önemli hissettirsin diye istersiniz !..
Nasıl bir bencilliktir bu?
Siz,
kadınları kendiniz için istersiniz.
Onların,
sizin dışınızda bir varlığı olmasın istersiniz !..
Sizi;
doğuran adam eden kadınları kapsamak,
esir tutmak,
işgal etmek,
sömürmek,
kendinden geriye birşey bırakmamak istersiniz.
Nesiniz siz ?
Zavallılar, siz kadını tüketensiniz !..
__ڪے£vgil£riml£..!!
Atilla Yüceak
------------------------------------------
Sol yanımın ince sızısı;
hadi toprak toprak olsun yüreğin,
Kartepe yamaçlarında,
kar beyaz kesilsin emek ellerin.
Sana söz,
en çok da oraya ekeceğim kendimi.
üstüne,
üstüne yürüyeceğim bütün mavzerlerin !..
Hışımla,
aşkla,
açıp göğsümü vurulmayı isteyeceğim.
Ve toprağa düşeceğim senin için,
ta yüreğimden vurulmayı isteyeceğim.
Acıyla gözgözeyim,
görüyorum,
al kanlar içinde,
vurulmuş çocuklarım,
vurulmuş genç evlatlarımız !..
Ve sevgilim,
görüyorum her şeyimle,
gergin bir tetik gibi yüreğin,
alev saçan bir çift namlu gibi gözlerin.
Bekletme;
bas tetiğe şimdi,
vur beni göğsümün orta yerinden.
Paramparça olsun yüreğim,
savrulsun ülkemin dört bir yanına,
cehennem çocukları !..
Her biri ne dünyalar yıkma gücündeler bir bilsen,
vur beni aşk,
ta yüreğimden,
ki yıkılsın bütün zulüm dünyaları.
Hadi bekletme beni,
şimdi en çok,
bir çift namlu olan gözlerinle,
tamda vurulma vaktindeyim,
asıl tetiğe
azalıyor zaman ve yaklaşıyor bahar,
Nevrozun habercisi gibiyim,
toprağa düşmenin keyfin deyim,
inan ki sevgilim;
bu bahar yeşermenin sevinç indeyim !..
__ڪے£vgil£riml£..!!
Atilla Yüceak
------------------------------------------
Kibir !..
Kendini kandıranların en kurnazı,
kendi hayalleriyle,
kendini zehirleyen insanların en hırslısı,
bir o kadar zavallısı !..
Bencil,
benliğine taht kuranın,
bir aziz olduğuna inanmış ideal palavracının en çiğ,
en görgüsüz örneği.
Çürümeye yüz tutmuş,
bir zihnin canlı tuttuğu ergen heveslerin,
tahripkar saldırısını yüksek düşünce diye,
okunmasını isteyen zorbalığın en kötü,
iğrenç yüzü.
Küfrü,
nefret,
kini,
tefekkürle karıştıran yaman düşüncesizliğin,
yavan,
basit dirilişi !..
Mutsuz bir çocukluktu belki zalimin,
çift ana olmasının ezikliği,
şimdiki huysuz ihtiyar halleri.
Hiç bilememişti,
zaten öğrenilmezdi de altmışından sonra,
kendine sadık kalmanın,
başkalarına sadık kalmaktan daha güç olduğunu !...
Halbuki büyümek mümkündü,
doksanından sonra bile olsa.
Ey !.. adaletsizlikler içinde ki;
Yüce adalet.
Amma;
şu ilahi yasanın insana ettiği kahpelik yok mu,
hırpalanmış ruhun uğradığı ağır hasarın ödemesi imkansız !..
Atilla Yüceak
------------------------------
Bir dünya ki bu,
seveni az,
umut içinde,
umman yutmuş bizi, kaybolmuşuz,
sonsuzluk dediğin hiçlikten başka ne ola ki ?..
Ey!..
sevgili namzeti,
sen,
sen bilir misin sağlık,
gençlik ve özgürlük denen hayatın bu üç büyük mutluluğunu ?
Sorduğuma bak,
nereden bileceksin ki,
seni kemiren illet doğumunla başlar.
Ve sen doğarken yaşlanacaksın,
mutlaka da,
düşüncelerinin esiri olarak öleceksin.
Kırılgan noktamız,
hep beraber haykırıyoruz,
sağlık,
gençlik ve özgürlük ne zaman ki kaybedilir,
o zaman farkına varılır.
Baş belası,
üç büyük mutluluk,
onlar bir şeyin bizzat varlığı değil yokluğu halidir.
İlahlar bir kez daha burun kıvırdı,
sen zevk ve haz nedir bilmezsin,
oysa biz öyle miyiz?
İşte gör bak;
yolsuzluk, hırsızlık yok,
kan ve gözyaşı hak getire,
’zevkler ve hazlar içinde yüzüyoruz,
mutsuz günümüz yok, neşemiz yerinde...’
Doldur be saki,
bir kadeh daha doldur, kafam çok dumanlı !..
ڪے£vgil£riml£.
Atilla Yüceak Ocak 2014
Araştırmacı Yazar. Şair
-------------------------------------
Ne zaman yağmur yağsa ülkeme;
kırık su gibi bakar gök sema,
gül yüzlü Ali İsmail,
Ceylan,
Ethem gibi,
yitirilen genç yüreklere ağlardı !..
Ey !..
iki gözüm,
benim hasret kokan,
mor dağların,
kardelen duruşlu,
sürgün kokan,
tozu dumana katarak isyan bayrağını dalgalandıran,
bozkır kokan yarim,
buğday tenli çocuk ruhlu bitmeyen yalnızlığım...
He Berkin’im,
sen söyle bari,
sen dillendir aşkı,
bir kez daha haykırıyorum,
herkes kalbimde bir yere sahipken, senin ülken vardı !..
Atilla Yüceak Şubat 2014
Araştırmacı Yazar. Şair
------------------------------
Deniz Gezmiş’ler,
Mahir Çayan’lar,
çoğunlukla adları güç yazılan yiğitlerdir,
günümüzün,
Ali İsmail Korkmaz’ı,
Medeni Yıldırım’ları gibi.
Anlamı derin,
kuyulardan günün sofrasına çeken,
ırmaklar ve denizler çizer kurutan sesine yılgınlığın.
Düştür bu,
barış güvercinleri taşır,
özgürlük türküsünü kurşunlardan çalarak,
körpe bedenler için,
serin şafaklarına sunar benim ülkemde.
Ve,
ben,
her çocuk gibi herkesin gittiği yerde ağlarım
Ve,
ben oğulların, Kızların dikine bir çamaşır gibi asıldığı,
kurşunlandığı,
katledildiği,
her kanlı meydanda içime, içime doğru ağlarım !..
Dem bu,
doğum büyütmez beni ölümüm kadar,
çünkü vedaları,
yürek acısıyla çok sesli olur,
alnında aşk ve kavga ışıldayan delikanlıların/kızların !..
Kızanlarım,
delikanlı canlarım,
koruyun sesinizin yankısını,
söz veriyoruz size,
nice aşk şiirleri yazacak yoldaşlarınız !..
Atilla Yüceak Şubat 2014
Araştırmacı Yazar. Şair
------------------------------------------
Tape’lerdeki zavallı ’Erkek’ler !..
Bizim kullandığımız kelimeleri kullanıyor onlar da,
görüyoruz,
dinliyoruz işte.
Aynı kelimelerle,
güle oynaya çalıyorlar,
zulmediyorlar,
öldürüyorlar,
kendilerinden öncekiler gibi,
hatta daha da arsızca yağmalıyorlar...
’Babacığım’ zavallısı bir garip.
Bir çocuğun,
işten dönmüş babasının,
mis gibi ter kokan boynuna özlemle sarılıp söylediği kelimeyle,
sıfırlıyor adam çapul parasını...
Her cümlelerinin başında,
sonunda,
ömrünce nice ağır mesailerde,
didinmekten kırılmış belini tuta tuta alnını secdeye koyan,
yoksul ihtiyarların duaları var...
Etrafları yağdanlıklarla çevrili;
medya soytarılarını,
kanaat ibişlerini geçtim,
kelimeleri güya kutsal bellemiş nice anlı şanlı yazar,
kerli ferli şair,
kirlerini keselemek için sıraya geçmiş...
Dokundukları her şeyi kirletiyorlar;
riyanın,
yalanın, yüzsüzlüğün şaheserleri dökülüyor kalemlerinden...
İnsanı hayretle yerine mıhlayan bir utanç seli,
direnişi mecburiyete dönüştüren bir çöküş,
çürüme,
irin,
ur...
İşte böyle yüreğini gördüğüm, umut gözlüm;
bizi giderek büyüyen bu urdan,
elbet günün birinde,
kim bilir ne pis bir kokuyla patlayacak olan bu irinden,
en başta yine sözcükler,
yavuklunun o güzel yanağı,
doyumsuz eşkiya aşklar,
direnişler uzak tutacaktır !..
Özellikle sen gülüm,
yani bilhassa şiir...
_ڪے£vgil£riml£
#AtillaYüceak Mart 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
----------------------------------------------------
Atilla Yüceak Kor ateşin külleri ne kadar da önemli ?
tutuşur dizelerin sıcaklığı lav olur,
Ah !..
be yüreğim,
yine neler oluyor sana,
durulmuştun,
inceden sessizdin,
sakindin, ben seni öldü biliyordum..
He kurban,
ışıksız mı kaldın,
susadın mı yarin yanağına,
ne oldu yine dellendin?
hafif hafif rüzgar sesi geliyor sanki senden !..
Of ki of !..
yine kocaman fırtınaya dönüşüp,
yağmurla sel olup gömül meyesin?
sakın,
aynı rüzgarlı yağmuru yaşayamazsın,
uslu dur ne olur,
yetmez mi bunca çekilen acılar ?
Tanrı buyurmuş;
’kimi benden çok seversen onu senden alırım,
ve ekler,
o’nsuz yaşayamam deme,
seni o’nsuz da yaşatırım...’
Ve mevsimler geçer,
Kartepe’de olmayan karlar erir,
dereler sessizce çekilir,
gölge veren ağaçların dalları kurur,
sabır taşar,
canından saydığın yar bile bir gün bakmışsın el olur...
İşte böyle gülüm,
her insan gibi,
seninde,
aklın şaşar,
bakmışsın,
dostun düşmana dönüşür,
düşman kalkar dost olur,
öylesine garip bir dünya işte ki,
olmaz dediğin ne varsa hepsi olur !..
Ben garip gibi,
düşmem dersin düşersin,
şaşmam dersin şaşarsın,
en garibi de budur ya,
öldüm der durur,
ölmemek için taklalar atar yine de yaşarsın !..
#AtillaYüceak Mart 2013
#Araştırmacı_Yazar_Şair
------------------------------------------
Atilla Yüceak Kurşunun adresi yok,
bilirim dünden öte,
vurulmuştu gülüşlerim bir gecede,
aşkım,
tutsak olmuştu ülkemde,
Sürgün yarasıydı benliğimde ki sen,
alıp kuşanmıştım pılımı pırtımı,
vedalaşmadan yarınlarımdan...
İşte böyle gülüm,
seni yanıma alıp,
bilinmez bir yola düşüştü mülteci yüreğim,
sorgusuz sualsiz vuruyordu gitmeler
ve gittim kendimden.
Yolumuz uzun ve sonu yok,
gittikçe dahada filizlenirdi sevdam,
dağlardan geçerdim kulağıma çığlıklar gelirdi,
susup dinlerdim,
bilirdim ki bu haykırışların sahibi var,
Ali İsmailler,
Berkinler oradan el sallamaktadır !..
Yürürdüm yolunu kaybetmiş bir gezgin alim gibi,
uçurumlardan geçerdim haykırışlar belirildi,
yüreğim açıp dinlerdim,
Ethemler,
Abdocanlar,
Hasan Feritler,
Medeniler korkmadan atarken kendini ölüme
cesurdu,
mertti ülkesi için direnmişlerdi.
İşte böyle kurbanım,
hüzün kapladı içimi,
kendi kendimi ikna edişlerim oldu,
sonunda susardım,
Kızıldere’ye,
Nurhak’a
Munzura vardığımda hırçınlığım ürpertirdi beni,
dokunamazdım aşk’a, sadece seyrederdim...
Söyle gülüm,
Kim bilir kaç yiğidim buralardan geçti,
ve düşüp üşüdü o körpecik yüreği ?
#AtillaYüceak Nisan 2013
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-----------------------------------------
Berkin Elvan gitti,
Ali Şahin’de habersizce göçüp gitmiş,
ne garip ki, neşe de sürüp gidiyor.
Otuz dört yıl öncesinden kalma sararmış,
siyah beyaz,
eskimiş fotoğrafından damlayan duru bakışları.
Mutsuzluk,
belli bir dereceye kadar kavranabilir,
ötesi mahveder ya da kayıtsızlığa sürükler.
Acıyla neşenin birbirine dönüştüğü,
birbirini geçersiz kılıp,
bir boşluk hissi içinde kaybolup gittiği anlar vardır.
Yoksa başka türlü,
cesetler taşınırken duvarların ardından,
ıssız koyaklarda en sevdiklerimizin hayatının,
sürekli tehlike altında olduğunu bilip de hırsın,
bu hırçın neşenin kucağına,
böyle şehvetle kurulmayı nasıl başarabilirdik?
Anam öleli çok oldu,
acısını bile adam gibi yaşayamadım,
ihaneti yaşadım aynı anda,
kardeş tokadı yedim insafsızca,
yinede direndim hayata aşk ile !..
Dünde öğrendim ki,
umuda ışık tutan,
Devrimci tüfek Ali Şahin’i ışıklara yolcu etmişiz.
Bolu dağlarının kırmızı,
yüreği kızıl cevval çocuk !..
İşte böyle gülüm,
direngen yanımla göstermiyorum,
ama,
düşkünler yurdundaki yaşlılar gibiyim bu günlerde,
doğrudur,
sevdalıyım her zaman ki gibi,
yanık mı yanık,
umut dersen sıra dağlar gibi,
dostum,
kardeşim çok ama kimsem yok işte !..
#AtillaYüceak Nisan 2013
#Araştırmacı_Yazar_Şair
--------------------------------------------------
Hayat Dersi !..
Benden söylemesi,
ben seni severim aslında kurbanım,
ne var ki,
tırsıyorum,
düzenim bozulur diye korkuyorum..
Şimdi,
durduk yerde başımıza saçma sapan bi aşk çıkar,
çocukluğumdan buyana,
çoktandır unuttuğum,
sinemaya gitmeye,
tiyatro salonunda cilveleşmeye,
el ele tutuşmaya kalkarız...
İşin yoksa ;
tansiyon ilacı al,
parfüm sık,
kelliğe çare ara,
gözlükleri sakla,
küsmesi, barışması,
beldeki siyatik ağrısı,
ayılması,
bayılması..
Bu yaştan sonra ona baktın,
bunu niye yazdın,
bunu süzdün tripleri..
Hatta;
eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması..
bu kadar sıkıntıya ne gerek var ?
uzaktan sev gülüm,
el salla,
mendil salla,
uzaktan yar uzaktan !..
#AtillaYüceak Nisan 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
------------------------------------------
12 Eylül Akşamı Ve Taksim !..
Gençtim
Yastığımın altında yaşlı bir ondörtlü,
duvarda,
bakışına vurulduğum Deniz Gezmiş,
her gece Selimiye’yi,
Mahir Çayan’ın olduğu Maltepe’yi basardım...
Dirilişin türküsünü yaratan işçi kadınlar,
nasırlı köylüler,
bal kokulu öğrenciler,
esmer tenli inşaat işçileri ve daha niceleri,
türküler,
marşlar eşliğinde meydanları zapt ettiler.
Sonra korkunç bir tufan;
birden radyoların,
televizyonun sesi kısıldı,
akrebi-yelkovanı bir ömür ileriye aldılar,
tiz siren seslerinin,
yeşil postal seslerine karıştığı,
kararanlık bir eylül akşamı,
o yiğit,
ölümsüz gençler sır oldular !..
Yer gök bulutlar içinde karardı,
hüzne boyandı tüm şehir,
mahalleler,
sevgilinin yüreği,
sokaklar yetim kaldı,
lavantalar,
o duru bakışlar soldu pencerelerde !..
Sokak ortasında güpegündüz götürüldüler,
gözler sürgülendi,
kulaklar sağır,
dil pranga da iken,
’konuşmayın yasak’ dediler.
Daha çok evlerden,
yavuklunun koynundan,
köy meydanından, tarladan alındılar.
Bazen de,
ölüm arabası beyaz Torosla işten çıkarken kaptılar,
ve gülüm,
bir daha görünmediler,
anam gibi, onların çocukları,
hep o yaşta kaldılar !..
O günün gençleri,
ülkemin her yerinden toplanıp zindanlara kapatsalar da,
evlenip barklandılar,
yuva kurdular,
çoluk çocuğa karıştılar,
ama,
yine de hiç büyümediler, öyle kaldılar...
Neden,
yirmisekiz yaşındayım?
ben gibi çocuk kaldılar gülüm, orada kaldılar !..
Gençiz,
ve yine,
yeniden Haziran-Gezi direnişinde Taksim’deyiz..
#AtillaYüceak Nisan 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-----------------------------------------
Nisan yağmurları sıklaştı,
toprak kokusu,
doğada aşk buğusu gibi,
etrafıma bakıyorum da insanlar bir garip,
mutlu olmayı istemiyor gibi bazısı.
Kimi ise,
umudunu kaybetmiş gibi,
görebiliyorum,
herkesin yüzüne bir hüzün çökmüş,
dünyaya mahkum köleler gibi davranıyorlar.
oysa ki mutluluk zor değil,
Tek sorun,
gözlerindeki o perdeyi açmamaları,
etrafındaki onca güzelliği fark edemeyecek kadar körler.
Mutlu olmak,
sevdalanmak uzak onlar için.
Ben buldum mutluluğu;
gözümdeki o perdeyi açmayı başardım,
etrafımdaki güzelliklere baktım,
yeteneklerimin farkına vardım,
özel şeyler değiller aslında bu yetenekler,
neredeyse herkeste var.
He gülüm,
şu an bunu okuyabiliyorsan görüyorsun demektir,
evet evet görüyorum,
bunun için kendimle gurur duyuyorum,
veya dinliyorsan bir başkasından, duyuyorsun demektir.
Nasılda müthiş bir şey !..
Güzel şarkılar/türküler dinleyebilirsin,
sevgilinin,
yavrularının veya annenin o güzel sesini duyabilirsin.
Şimdi çık dışarı olabildiğince hızlı koş,
öp sevgilini boynundan,
hemde sayısız kez,
sarıp sarlamala içtenlikle,
korkak,
ürkek dokunsa da bırakma elini,
eğer bunu yapabiliyorsan,
yürüyebiliyorsun demektir,
koş o zaman iki gözüm, koş,
bunun tadını çıkar,
git gez dolaş...
He kurban,
bunlarla bile mutlu olmak kolay değilse nedir gülüm !..
#AtillaYüceak Nisan 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
--------------------------------------------------
Kimsin sen kardeşim ?
Sen,
yirmi beş yaşında ’güzel’ ölen.
kesinlikle bir maden işçisi değilsindir,
muhtemelen,
trans birey olduğun için de dövülmemişsindir.
sokak ortasında öldürülmemişsindir.
Sokağa çıkmaya korkan engelli de değilsindir,
Çocuk yaşta evlendirilen,
bir çocukta değilsindir.
İşkencede görmemişsindir,
düşüncelerinden dönmen için,
mezbahadaki bir kuzu da,
ya da,
düşünce suçlusu hiç değilsindir.
Hadi söyle,
Madımak’ta alevi,
Roboski de kaçakçı,
Hocalıda Türk de değilsindir,
kesin Diyarbakır ceza evinde,
dışkın yedirilmemiştir sana.
Maraşta rahmin deşilmemiştir.
Sen,
elma kokusuna aldanıp koşarken,
kavrulmamıştır bedenin.
Sivas ta Hasret Gültekin değilsindir,
Eminim ki,
sen Sürgün edilen Nazım Hikmet
Yılmaz Güney,
Ahmet’ Kaya’da,
delik ayakkabılı Hrant ta değilsindir .
Yavuzun kılıcından geçen binlerce kızılbaş,
Ali İsmail Korkmaz,
Uğur Kaymaz,
Ceylan Önkol,
Berkin Elvan ve binlercesi değilsindir .
Açlık grevinde de ölmemişsindir.
Kendi bedenini ateşe vermek mi ?
asla onu da yapmamışsındır.
Kim bilir,
Taksim’e gelmekten de korkuyorsundur,
peki sen kimsin o zaman kardeşim ?..
#AtillaYüceak Nisan 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
---------------------------------------
Gizem biter,
karmaşa diner,
sonunda kaskatı gerçek sırıtır.
İncitici ve kaba elbette,
ama türlü yollar yok,
aşınmamış yeni bir kelime de.
En geniş daire çizilir,
başlangıç noktasına varılır,
ilk sesi arar yorgun düşen,
fakat,
bu kez duymak için tam anlamıyla sağır olmak gerek.
Aşk’da,
isyan’da,
sevgili’de,
kainat’da unutmuştur,
çünkü yalnızca bütünüyle sağır olan duyabilir artık.
İnsanın sevdasını,
olan biteni,
anlamak için,
zihni boşaltmak,
görmek için
gözlerini kapatmak,
hatırlamak için hafızayı susturmak son çare.
Görüntü,
sessiz çığlık,
kof gürültü bugün sadece gerçeği bulandırıyor.
Hiçbir manzara hiçbir ses,
hiç bir refleks kendi hakikatine çıkmıyor,
görmemeli,
duymamalı,
hatırlamamalı belki.
Ruhumuzu,
sevgimizi,
aşkımızı
zihnimizi esir alan şimdiki ’yüce’ anlamdan uzak durmalı.
Her şey bir başka şey suretinde,
kendi kalıntılarına yabancı her nesne.
Dirilmek için bir kez tümden ölmeyi göze almak,
ama hiç düş kurmadan,
renksiz ve silik,
bilgisiz ve nefessiz.
Bakar mısınız?
düş bile hileli,
hayal,
özlemlerimizin dışında,
şiddetli çöküntüyü yumuşatan bir çürüme yalnızca.
Yukarı çıkmak için bir kez daha dibe vurmalıyız,
ölmeli, inadına ölmeliyiz,
aşk ve devrim adına yeniden dirilmeliyiz !..
_ڪے£vgil£riml£
#AtillaYüceak Mayıs 2014
---------------------------------------------------------------------
Düşlediğimiz hiçbir şey değilizdir,
sandığımız hiçbir gerçek,
hatalı bütün doğrular,
ve,
yaşamdan solumamıştır iç burkan kahkahalar...
1 Mayısı geride bırakırken,
bulaşıcı yanılsamalardan manzaralar,
Gezi direnişinde körpecik cesetlerin,
üstümüze sinen kokularından tasarılar,
kendinde erişilememiş,
hiçliğin,
zavallı yapıtlardır bütün açıklıkları kapatan..
Deniz Gezmişler’den,
Mahir Çayan’lardan,
Berkin Elvan’a ulaşan mücadelede,
kahpeliğe inat,
sığ derinliği bulan hüzündür bugün acıya üstün çıkan !..
Büzüşmeden açılamayan duygular,
küçülmeden büyüyemeyen inançlar,
yokluğuna gerilemeden var olamayan düşünceler.
Derin duygular,
aşk’lar,
büyük inançlar,
canlı düşünceler,
onlar bir başka çağın gerçekleri gibi gülüm..
Hissedemeyişin,
dokunamayışın soğuk ürpertileri,
ve,
inançsız parmakların tedirgin sabırsızlığıyla örülmüş bir dünya bu.
Çok kalabalık ve çok yalnız.,
yalnızlığın yalnızlığa sürtünmesinden arta kalan kalıntılar,
o hiçbir şey olamayan bir avuç toz,
ve,
kil karışımından ibaret ibretlik insan zavallısı !..
Ve kurbanım,
şüphe ile yürek kusurlarını,
dokunduğunun gerçeğine dönüştüren biricik mertlik,
isyanın ateşe dönüştüğü,
bir tutam aşk’tır !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
--------------------------------------------------------
Düşen damlaların anlamı,
sensizlik,
belli ki yıldızları ağlatır,
gel artık sevgili,
üşüyorum,
gözlerim yol süzer sensizliğinde..
Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı,
börtü böceği,
güneşi ve yağmuru gel de kıskanma,
kim bilir,
boynunu yuvası,
sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır !..
Bağ bozumu,
asmalar altında cilveleşirken
fistanının alı yüzüne vuran sevdalı,
seni yazdıkça büyüyor şiirim !..
Seni,
zıpkın gibi bakışlarında,
savrulan kahkalar içinde,
bir dem aşk ile,
yandıkça güzelleşen
ülkem gibi seviyorum..
Ey !..
şafağın sıcaklığını yüreğime,
gönlüme kitlediğim yar,
sen benim olamadıklarım ol,
iyi ol mesela,
baharı mesken tut,
çiçekler içinde cennet ol,
huzurun yol arkadaşı,
aşk ol...
Ve;
seni bana sevdirene emanet ol !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
------------------------------------------------
6 Mayıs 1972
Bahara kesti mevsim,
sokaklar ıssız,
bu gün günlerden Deniz,
zemheri amansız bir tufandı yüreğimin ikliminde.
Bir dem aşk adına,
bir derviştim çilehanede,
cemreyi bekledi demden mestane gözlerim.
İlki canıma düştü cemre,
ürperdi bedenim,
ikincisi gözlerime,
silkindi ruhum,
üçüncü yüreğime,
dirildi varlığım,
gün o gün bugün direnerek ayaktayım.
Mart asidir yüreğimin ikliminde,
yedi rengin gök kuşağında,
sokakların,
aşk’ın,
isyanın sahibi olurum.
O sabah,
yavuklumun yanında,
bir çoşkun kadın olurum sekizinde Mart’ın !..
On altısında Halepçe’de,
kahpeliğin tavan noktası,
gökkuşağına zehir serper zulüm aleminin efendileri !..
İlahlar eşşek gibi anırır,
gökten,
ölüm yağar yaşam tarlama Halepçe’de,
kökü kurumuş bir çiçek olur gül benizli çocuklar,
boynu düşer kollarıma,
kökü kuruyan çiçekten çaresizim,
Bilirmisin,
umar yok ki gökten yağan ölüme,
öyle ise,
biz yine de aşk’ın,
isyanın ipine sarılalım kurbanım !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-----------------------------------
Atilla Yüceak Berkin’de geriye kalan,
isyan bayrağıdır ekmek adına,
gün,
bu gündür,
acı içinde adı konmuş Deniz Gezmiş !..
Bir lokma ekmek için
kuzeyin asi denizinden gelen,
bir bilge can olurum Antep sokaklarında,
Rengim Haki’dir,
İbrahim Soyluyum
Ordu’dan, Çorum’a yol sürüp,
Dersim’ce geldim Mezapotamya’ya,
söylesene be hey !..
dürzü,
Kızıldere’de ihanetin ihbarcı tuzağı,
Nurhak’’ta yalın kılıç,
kör kurşuna bu kaçıncı vurulmamdır,
Şah Kalender’den bu yana ?..
Umudum adına,
bu gün günlerden Deniz,
Üç fidan da üç kızıl gül açar,
Hıdır Ellez aşkına üç kızıl mendil bağlarım,
üç gül fidana ,
Aşk ile,
son gül Berkin Elvana el versin diye !..
Atilla Yüceak
-----------------------------------------------------------
Gece,
yine gece,
orospudan dönme bir gecedeyiz yine..
Solgun,
tükenen düşlerin renginde,
loş bir ışık,
serili kalmış toprak ana üzerinde,
kömür karası katranı gibi,
kahpeliğin yüz sürdüğü gecede...
Sevimsiz,
karanlık,
toprak kokulu,
yağmur bulutlarının arasından sızan amberimsi,
küskün ay ışığı...
Parmak uçlarında dolanıyor ıslak tüneller,
çamur birikintilerini yakamozlandırıyor,
mezar taşlarından yansıyor gibi hayat...
Derinleşiyor saatler,
yekpare bir bütünde iç içe geçiyor,
zaman,
kendi kozasının derinlerine çekilmiş,
kesik kesik bir soluk artık evrene üflediği,
hayat beni seviyor, sevmiyor,
seviyor, sevmiyor !..
Kahpe karanlığın adı,
maden ocağı,
bir soluktan çok pişmanlıkla dolu bir iç çekiş,
sanki,
bir ölüm terk edilmişliği içinde,
gece yarısı dediğimiz bu uzak ülke...
Bu karanlık,
bu yanıtsızlığı,
suskunluğu dünyanın nedir ?..
Ölümle dolu madenler,
boş ekranlar,
boşalmış beyinler,
bu boş,
beyaz kağıtlar,
öküzü trene baktıran zavallılar..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
--------------------------------------------------------
Soma’da kahpeliğin adı erk olmuş,
ihanetler,
inkarlar,
sözcükler yola koyuluyor,
gecikmişçesine,
içinden hiç kimsenin çıkıp gelmediği geceye doğru...
Ağları,
sarmalları,
acı içinde ki tünelleri,
girdapları boyunca,
her biri kendi saman yolunun,
bitimsiz sürgününün sonudur kahpe ölüm...
Bir kehanet gibi dağılıyor ufukta,
kabarıp duruluyor,
dokunduğu her şeyi daha da karartıyor,
damgalıyor.
Madenlerde,
insan kokusuna buluyor,
ölü bir yıldız gibi kayıp,
bir uçtan ötekine tutuşturuyor göğü,
donakalmış,
bir veda gülümsemesiyle ışıldatıyor ölülerimiz !..
Umarsız var olma tutkusuyla söz’ün,
ilmik ilmik çözüyor,
dokusunu bir dünya dolusu imgenin,
çözüp düğümlüyor anlarla sonsuzluğu,
henüz kimsenin tanımadığı,
bir başka bütün için yeniden örüyor,
çözüyor ölüyor insanlarımız..
Sözcükler gece nöbetinde,
sıra sıra ilerliyor karanlıkta,
koğuşlarında,
madenin dehlizlerinde,
avlularında belleğin,
bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyor.
Aşılmaz duvarlara yaslanıyor,
bekliyor,
gölge misali,
gecede büyüyor kocaman kömür karası gözleri.
Sonsuzluğun ya da bu o peşinde,
kemikten elleriyle karış karış yokluyor taşları,
can kulağıyla dinliyor,
can hışar eşeliyor.
Belki hayata geri giden yolu,
henüz kimsenin bulamadığı kapıyı arıyor,
döküp saçıyor sırları,
kazıyor,
eşeliyor.
ölüm korkusunu sır gibi saklayan,
yürek denilen o metruk yeri...
Aradığını bulamayan,
bulduğunu kaybeden bir meczup gibidir madencinin hayatı
Umarsız yok oluş tutkusuyla ölümün,
kuruyup kalıyor suskusunda,
tıkanıyor tortusuyla sürükleyip getirdiği gölgelerini hayatın..
Bulutların karası nedir ki?
madenci,
kendi kehanetini doğrularcasına,
suyun yol tutarak toprağa akıyor olması,
balçığına bulanmış kara yüzlü madencinin
egemenlerin Ak sofralarında yer bulmasının adı;
ölüme eyvallahsız giden insanların kendisidir kurbanım !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
----------------------------------------------------
Kandil kutlayarak kanlı eller temizlensin !..
Ne çabuk unuttuk,
kül betonunda gömülenleri,
iyilikte yarışıyordu ülkem insanı,
herkes birbirinin ayağına basıyordu,
olur da,
madencinin yasına yetişemem korkusuyla !..
Madencinin ölümlü yaşamı,
’Fıtratında var’ diyenler
tahammül edilemeyenler de,
sözde ortak bu acıya,
gömdük,
geçti, bitti diyerek kapattı perdeyi.
İhalelerin dağıtımında,
özelleştirmenin,
taşeron sisteminin her alana yayılmasında,
kendini bez parçasından bile değersiz gören,
işçinin güçsüzlüğüne,
zayıflığına bu kadar istekle sarılmaları çok açıklayıcı.
Sermaye birikiminden,
kömürün karasından,
ölümün acısından,
ulusal kıvanç çıkaranlar,
yoksulluğun biriktiği gerçeğini perdeleyenlerle aynı.
Dünyayı kazsın madenci,
ama,
dünyanın sahibinin,
patron olduğuna da inansın,
hatta iman etsin,oy versin, biat etsin !..
Dünyayı titretsin kazmasıyla,
ama,
dayıbaşı’nın önünde de yaprak gibi titresin.
Kaderine tükürdüğümün yalan dünyası,
kandil kutlamaya devam etsin,
yerin yedi kat dibine insin,
ama,
oradan madenin sahibinin,
gökyüzünü fetheden kulelerine,
mihrabına giden bir yol olduğunu aklına bile getirmesin !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
------------------------------------------
İmamın Küçük Aklı !..
Söylesene kurbanım,
küçük ahmaklıkları ciddiye almayan,
büyük bir aklın ciddiyeti kuşku uyandırmaz mı?
Karanlık ruhlar,
gizli iç çekişler gibi sezdirmeden birbirine bağlanıyor,
güçlü bir sarsıntının etkisini hiç yaşamamışların,
iç dengelerin değeri üzerine sepili tatlı sözleri,
kirli hesapların yırtıcı mantığını örüyor.
Yüksek ideallerle döndürülen en iyi dil,
hoyratca kullanılan din,
en aşağılık isteklerin kılıfı oluyor,
insan vaat edilmişti,
ama her yerde boy veren bir idealin,
kalbine saldıran küçük dolandırıcılar,
çirkin kemiriciler,
sefil barbarlar sürüsü...
Soma’da,
her yerde,
talancılar ve yağmacılar üşüşmüş,
ölü soyucular köşe başlarını tutmuş,
parçalanan,
can çekişen soluksuz kalan,
bir inançsızlığın son çırpınışları !..
Gerçek feci bir bataklık,
yükselip zihinleri uyuşturan berbat kokular,
mantığın ağırbaşlılığını bastıran son bir yakarış:
Geri çekin!
Bütün dokulara sinmiş hayal kirleticileri,
hile yoluyla birbirine erimiş rüya zehirleyicileri bunlar !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-----------------------------------------
İmamın Küçük Aklı !..
Söylesene kurbanım,
küçük ahmaklıkları ciddiye almayan,
büyük bir aklın ciddiyeti kuşku uyandırmaz mı?
Karanlık ruhlar,
gizli iç çekişler gibi sezdirmeden birbirine bağlanıyor,
güçlü bir sarsıntının etkisini hiç yaşamamışların,
iç dengelerin değeri üzerine sepili tatlı sözleri,
kirli hesapların yırtıcı mantığını örüyor.
Yüksek ideallerle döndürülen en iyi dil,
hoyratca kullanılan din,
en aşağılık isteklerin kılıfı oluyor,
insan vaat edilmişti,
ama her yerde boy veren bir idealin,
kalbine saldıran küçük dolandırıcılar,
çirkin kemiriciler,
sefil barbarlar sürüsü...
Soma’da,
her yerde,
talancılar ve yağmacılar üşüşmüş,
ölü soyucular köşe başlarını tutmuş,
parçalanan,
can çekişen soluksuz kalan,
bir inançsızlığın son çırpınışları !..
Gerçek feci bir bataklık,
yükselip zihinleri uyuşturan berbat kokular,
mantığın ağırbaşlılığını bastıran son bir yakarış:
Geri çekin!
Bütün dokulara sinmiş hayal kirleticileri,
hile yoluyla birbirine erimiş rüya zehirleyicileri bunlar !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
---------------------------------------
Atilla Yüceak İsyandayım azıcık,
öfke değil hani,
mahcup olunacak bir bağı,
bu bağların sancılarından doğan,
bir mecburiyeti kalmadı gibi hayatın...
Kimse hiçbir şeye ne borçlu ne zorunlu,
herkes her şeye özgür,
mubah olan tek çekicilik günahtı bir zamanlar.
Ama o da değil,
kimse en baştan çıkarıcı suç için,
aşk adına bile yeterince istekli değil gibi.
Zulmedenler içini,
hani,
günümüzde it osurdukça,
yalanda bir özgürlük,
bu,
hiçlikte bir eşitlik,
budalalıkta geri dönüşümsüz bir birlik !..
Büyük zaafları yok artık,
büyük erdemleri hiç olmamıştı belki,
renksiz ve yavan,
kasvete tutkun bir neşe içinde.
Herkes;
ötekinin can sıkıntısı,
her yüz ötekinin nefes darlığı,
hırıltılı bir sessizlik,
gerilim ve yırtıcı bir gerileyiş.
Öncekinin tekrarı bir günden beklentiler,
alışılmış devinimlerden aşınmış silik beklentiler,
diri güçleri dondurulmuş,
hırpalanmış,
yağmalanmış canlılıkta bir cansızlık hali.
Taksim’e hazırlanıyoruz
büyük duyarlılıklara,
tıka basa bastırılan ürkütücü hissizlik,
alaycı bir ıssızlık,
olmamış bir yalnızlık,
ama yine de kalabalık,
yine de gürültülü.
Hayat bu gülüm,
hiçbir şey hiçbir yere akmıyor gibi,
kendi mecrasında akmadan duran,
yosun suskunluğu içinde,
kendine çürüyen suyun,
dilsiz yeşil bekleyişi gibi görünse;
inadına aşk,
inadına özgürlük,
inadına isyan !..
#AtillaYüceak Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-------------------------------------------
Nurhak sana geliyoruz !
Bu gün günlerden Sinan Cemgil,
Zap suyunda gençlik köprüsüdür bedenim,
hep ölüme tutsak değil ya umut,
gece yarısında kutsal an gelir,
şafakla doğaya yeni canlar düşer.
Hey !..
be yürek yaram,
Nurhak dile gelir,
isyan yüceleşir bir kez daha,
Sinan,
Kadir,
Alpaslan kızıl Nevroz çiçeği gibi açar,
Kardelen’ler başkaldırır,
umudum kabuk tutmaz yarasında !..
Yalnızlığımın karanlık dehlizine,
üç can kibrit yanar,
özgürlüğün mürşidi Mazlum düşer,
dilim boynuma kement olur,
nefessiz,
ışıksız kalmıştım,
adı yasak ülkemin yoksulluktan da yoksul bir kentinde...
Bu gün günlerden Kadir Manga,
tarihinden,
coğrafyasından kızıl
Nurhak’da Kardelen,
Kızıldere’de asi Mart’ın son şafağında,
on kere on yerinden vuruldu yüreğim,
on delikten,
on oluk kanım aktı,
rengi ve adı kanımdan gelir Kızıldere’nin !..
Bu gün günlerden Alpaslan Özdoğan,
bahara keser ya mevsim,
hüzün çiçekleri açar yüreğimin üç fidanında,
meyveye durmada çiçekler,
renginin şavkın da,
kokusunun tadına varırım Aşk’ın özgürlüğün !..
Bu gün günlerden İsyan,
31 Mayıs’da günlerden Nurhak,
Kardelen’lerim Sinan Cemgil’ler,
tohum olup toğprağa düştüler,
asiler Munzur’dan Mercan’a semah eyledi,
Kaypakkaya sırların deryası,
Ali Haydar İsyan Cem’inin tellalıdır,
Pir Sultanın dergahında pervaz olur canla,
Kırklar meydanında kırk budak kandildir yüreğim,
Aşk ile,
hüüü !..
hü derim aşk ile,
kırk bade dem alırım Mansur Aşk’ına,
Enel Hak kelamı kimin hitabı,
ben yazdım Aşk denen kutsal kitabı kurbanım !..
Bu gün günlerden Nurhak !..
Oyyyy !
Nurhak’ın doğmamış börtü böceği,
kırk gözeden kırk kere dem olup akan Munzur suyu,
bilir misin?...
Aşk’ın deryasıyım Nurhak yaylasında
doldurun taslar dolusu mey sizin olsun,
Sinan güvercin,
Kadir bir kartal,
Alpaslan yırtıcı aslan misalidir ülkemde !..
#AtillaYüceak Mayıs 28 Mayıs 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
---------------------------------------------------
Figen Altınezer hanım yoldaşımın yaşam kesiti !..
Şüpheyle yutkunduğu inancı öğüten,
yutulmuş nesnelerin biçimini alan,
bünyeler topluluğu.
Büyük,
hasretimsi düşlerin ardında kalan,
unutulmaz aşk’ların ışıltısı vuruyorsa geceye...
Saplantılar,
neden olduğu gerilimin yorucu dalgalanmaları,
canlılığın durulduğu ölü sönüklüğü,
kendine kurulu hile,
bir eşya gibi kendisini ortaya koyan insanın,
kırılmaya uğrayan,
eyvallaha yönelmiş yaşamı..
O insan ki,
kendinden istediği hiçbir şeyi artık içermediğini bile bilerek,
öfkesiz bir düşünce,
dalgın bir bakışın çürümüşlüğü,
varoluşun sızısını,
neşenin kaynağını şiddetsiz bir seyrediş,
mesafeli bir yakınlık,
paniksiz bir düşünüş içinde yaşamla yoldaş olmuş...
Boşluk içinde bir doluluk yanılsaması,
inancın,
isyanın ve sevdanın şafak sinyalleridir gülüm !..
Unutulmayan
kusursuz söylevler,
görkemli tasvirler,
ışıklı manzaralar,
yaşanmışlıklar,
ama öte yandan hasretle yad edilen,
ölümcül tutkuyla gizlenen,
sana ait,
sende özel,
unutulmayan ve acınası gerçekler !..
İhtişam ve büyüklük alıp başını gitti mi,
soylu düşlerden geriye kalan sevda döküntüleri,
mazilermiş yok sayılamayan kırıntılar,
aşk adına,
bir öğretinin ardına gizlenmeden yaşanmış güzellikler adına,
çıkar ve güç itişmesinin ağır ihanetinde,
en kötüsünden da olsa,
bir tutkunun sesini bile duyuramayan,
doyumsuz iştahına boyun eğişin yakarışları nedir ki ?..
Gecenin mavisinde İzmir’den,
ışıklara yolcu,
altını ezmeden sevmenin,
işlemenin tutkusu,
kendisine hayran bir bilincin doruklarında,
her şeyin,
onu bir hiç olmaya isteklendirdiği yeni insan,
artık çürümenin bütün ölümcül kokusu,
parıltısı,
büyüsünün,
hiçbir şeyin kendisinden gelme olmayışını bilmesidir...
İşte böyle yoldaşım,
üzüntünün,
şaşkınlığın,
acımanın son bulmayacağı bir rüyanın bitmemesi için duymak,
görmek ve yeniden hissetmek,
aşık olmak,
inadına yaşamak,
inadına sevmek gerek !...
Ama,
bunun için de,
saygıyla dünü düne bırakmak,
bugünkü görüntü ve gürültüye önce sağır,
sonra kör,
ve,
en nihayetinde sıcak,
aşk içinde kalmayı göze almaktır yaşamak !..
Yıldızlar yol arkadaşın olsun Veli Çavdaroğlu !..
#AtillaYüceak Haziran 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-------------------------------------------------
Sevilen,
özlenen her kadının bir şarkısı olur gülüm,
senin şarkın yok,
mısralara döktüğüm,
nakış nakış işlediğim göz nurum şiirlerin var.
Sanki,
seni sevme saatimde gecede saklı.
benim en yalnız olduğum saatlere yakın,
sana ulaşmak için yaptığım konuşmalarımdan uzak,
gecede saklı.
İnsana yalnızlığın en yakıştığı an,
gecede,
kendi sesiyle konuştuğu,
mum ışığında,
kelimelerle dans ederek,
yavukluyu belinden sarıp satırlara yatırdığı,
fırlamalığın tavan yaptığı andır !..
Seven insan en çokta,
kendi kendisiyle konuştuğun da haklıdır.
Hissediyorum,
akşamdan kalma gibiyim,
bak,
yine seni sevme saatim geldi,
yeni bir gecede,
yine kendimle konuşuyorum seni,
duymuyorsun belki,
ama olsun...
Yerine ulaşır hislerim gülüm,
biliyorum,
sol yanına dokunur,
dokunur da,
sabaha güzel uyanırsın diye,
her gece bir kez daha aşık oluyorum.
Öncesi,
dilim damağım kurur,
nutkum tutulur hilafsız,
çok fazla susarım sana,
sonra kalem dile gelir,
başlarım inci tanelerini sıralamaya.
Geceyi düşün,
Alaçatı’da bir Şarapevini,
ya da,
üzümlerden şarap yapılan,
bir bağ düşün kurbanım,
senin de,
şarabın günahı da benim boynuma dediğimi bir düşün !..
Bektaşi’nin,
Hayyam’ın şiirlerindeki şaraplar gibi bir şarap içtiğini düşün,
yanaklarının al’lığından utanan,
günahsız,
sevabı bol olan o masumiyeti bir düşün !..
He sevdam,
geceyi düşün,
uyurken meleklerin seninle olduğu geceyi,
isyan içinde,
Haziran’da aşk’ı
devrime olan inancımızı,
uğruna sana yazdığım kelebekleri,
bu garip yüreği aşk ile bir düşün !..
#AtillaYüceak Haziran 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
-------------------------------------------------------
Tutkuyla sevdiğim Beşiktaş’ı,
çok bilmediğim,
ama ’28’ yaşımda adam gibi öğrendiğim Taksim’i,
fırlama bir heyecanla,
en çok gezi direnişinde yaşadığım,
coşkuyu,
isyanı ve sevdamı uzunca süre anlatamadım:
Buralarda yürüyebileceğim yol yok sanıyordum !
Tuhaftır,
sığ ve saçma bir sızlanışı,
en gerçek,
en somut anlamına dek taşıyan,
1 Mayıs polis ablukası savaş gibi olana kadar...
İstanbul’un ana arterlerinden birini boydan boya kapayan,
yaygın deyişle,
o çelikten duvar,
77’nin ve Gezi’nin Taksim’ini canlı canlı gömmeye çalıştığı gibi,
Çağlayan,
Okmeydanı ve Gazi gibi semtlerini,
söz gelimi,
Nişantaşı’ndan ayıran sınıra da işaret ediyordu sanki...
Kavramlarla,
çözümlemelerle,
kiminin hoşgörü,
kiminin empati diye adlandırdığı duygularla,
bir türlü aşamadığımız,
bizi ötekinden,
beni senden,
beni benden ayıran görünmez duvarlara...
Yeterince,
uzun ve derin yürürsen bir sokakta,
yeterince boşluğun varsa içinde,
en azından,
bir aynayı taşıyabilecek,
o sokak da senin içinde yürür.
Yürür be gülüm,
kaldırımlarıyla,
tozuyla, ıssızlığıyla...
Artık kimseye ait olmayan anıları,
taşı, toprağıyla,
1 Mayıs akşamı,
evde masamda otururken,
önümde demli bir çay ve şimdi menekşe ektiğim hatıralık CS gazı kapsülü, Taksim’in kirine,
terine bulanmış,
sıradan ve sevimsiz sorularla tek başımayken...
Kahpelik erkeklerin işi,
şiddet nedir,
şiddetsizlik hali nasıl mümkündür ?..
He kurban,
gözümden sakındığım sevdam,
bu uçsuz bucaksız kapatılmışlıkta,
özgürlük nedir,
ben kimdir,
ezeli sorulara yalnızca anlık yanıtlar bulunuyorsa...
Ama,
Beşiktaş’da,
İstiklal’de çatışmış olmanın,
Okmeydanı’nı ya da Gazi Mahallesi’ni,
riskli bir adım daha atayım,
Soma’yı
Lice’yi anlamaya yetip yetmeyeceği...
İşte böyle gülüm,
bu soru anlık yanıtlarla yetinemiyor artık,
insanın çektiği acılar,
bir başkasının acılarını anlamaya yardım etmiyorsa,
boşuna çekilmiş demektir,
diye belletmişti bana,
kurşunları iyi tanıyan Brezilya arka sokakları !..
#AtillaYüceak Haziran 2014
#Araştırmacı_Yazar_Şair
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.