- 1634 Okunma
- 16 Yorum
- 4 Beğeni
Davetsiz Misafirin Hazin Sonu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
- Kim bu davetsiz misafir? diye kükrüyorum sinirle.
- ’Tanımıyorum.’diyor eşim.
- Ne zaman geldi, kim davet etti bunu evimize yahu?
Tüm ev halkı, sevimsiz bir suskunluğun üşüten gölgesinde, kuşkulu ve suçlayıcı bakışlarla birbirini süzmedeler.
- ’Amma da yüzsüz ha! Sorgu sual yok, izin almak hak getire; istediği köşeye aklına estiğince kuruluyor, sıcacık odanın ve hoş aile atmosferinin tadını çıkarıyor.’ diyor kızım dudaklarına yerleştirdiği alaycı bir tebessüm eşliğinde. ’Kesin sen alıp gelmişsindir bu saygısızı eve.’ diye söyleniyor kardeşine.
Oğlanın kafası bozuluyor bu mesnetsiz suçlama karşısında:
- ’Hep de bana bulursunuz suçu. Her olumsuz olayın baş kahramanı benim bu evde. Benimle alıp veremediğiniz nedir, anlamıyorum bir türlü? Ne ilgim var yahu benim bu olayla? Tanımam etmem kendisini. Daha önce hiç teşrif-i mesaim de olmamıştır. İlk kez burada, şu anda karşılaşıyorum.’
Oğlanın feryadı karşısında, önce ablası, ardından da tüm aile fertleri yelkenleri indiriyor, suçsuz olduğuna kanaat getiriyoruz. Ama, yine de ufak bir şüphecik biriktirmiyor değiliz hani düşüncelerimizin bir kenarında. Zira, sağı solu belli olmaz bu oğlanın. Sağ gösterir, sol vurur; beklemediğin anda nakavt eder insanı.
-’Peki! Kimin ardına takılıp gelmiş bu sevimsiz o zaman?’ diye soruyorum suçlayıcı ve yüksek perdeden bir ses tonu ile.
Bir hafta boyunca hayalini kurduğumuz hoş hafta sonu muhabbetimizin üzerinde, resmen kara kara bulutlar gezinmekte. Yorucu ve bunaltıcı sınav maratonlarına hazırlanan çocukların tek dinlenme ve aileleri ile dertleşme, sohbet etme zamanları olan bu gecede, izin almaksızın olaya müdahil olmak, aile mahremiyetini yerle yeksan etmek, ne büyük yüzsüzlük, ne kaba bir anlayışsızlıktı böyle.
- ’Biraz önce, benim odamda da gördüm bunu. Oraları da karıştırıp duruyordu.’ diyor kızım hoşnutsuzluğunu belirten bir ses tonu ile.
- ’Allah bilir ya, yemek de yemişsinizdir siz bununla.’ diyorum eşime. Olayı değişik bir boyuta taşıyorum, ateşe körükle gidiyorum resmen.
- ’Ne yemeği yahu? Yemek flan yemedik onunla.’
-’Sen, bunu daha önceden tanıyor muydun?’
Şöyle sağdan, soldan, profilden bir göz gezdiriyor eşim. Sonra da arkasına yaslanıp, hatıralarının karmaşık sayfalarında geziniyor kısa bir süre.
-’Yok! Tanımıyorum ben bunu. Daha önce hiç görmedim.
- ’Senin çalışma odanda, bilgisayarının tuşları ile oynuyordu biraz önce.’ diyor oğlum. ’Seninle bir ilgisi var bence? Belki de senin ardına takılıp gelmiştir buraya. Casus flan olmasın bu baba?’ diyor oğlum sırıtarak.
-’Saçmalama! Ne işi var benim bilgisayarımda? Devlet sırrı mı var içinde ki, aşırıp götürecek?
’
-Hımm!...Demin tuvaletteki de buydu o zaman. Diş fırçalarını, macunları, klozeti, duşu, her bir şeyi kontrol ediyordu. Sizlerden biridir diyerekten, çok oralı olmamıştım.’ diyor eşim telaşla. Korku ve telaş bulutlarının kapladığı bakışlarını gözlerime dikiyor. Her zamanki gibi, çareyi gözlerimde, ya da dudaklarımdan dökülecek kelimelerde arıyor.
- ’Sakin olun bakalım. Telaşlanmayalım ve birbirimizi suçlamayalım hemencecik. Sakin kafa ile düşünelim, fikir alışverişi yapalım. Kısa zamanda çözüme kavuştururuz olayı zannediyorum.’ diye sakinleştiriyorum her birini.
Bu arada bizimkisi, hiç bir şeye aldırmadan; konuşmalara asla kulak vermeden, kendi bildiğince gezinmekte odada. Sanki babasının evinde keyif çatmakta mubarek. O denli rahat, o denli vurdumduymaz...
Bu sevimsiz durum karşısında, iyice küplere biniyor oğlum;
- ’Şu şerefsize bakın! Hem çayımı yudumluyor, hem de pastamı tırtıklıyor. Ben daha fazla dayanamayacağım bu yüzsüzlüğe. Her şeyi burada bırakıp, odama çekiliyorum ve sizi bu sevimsiz ile baş başa bırakıyorum.’
Ardına bakmadan çekip gidiyor oğlan. Helal olsun vallahi. En azından başı sıkıştığınca sığınacağı bir odası var. Böylece nazikçe sıyrılıyor işin içinden. Ne demeli? Akıllı oğlan.
Gerek ben, gerekse eşim, oğlanın gidişinin ardından, bu kez bakışlarımızı kıza odaklıyoruz.’ İnşallah bu da odasına kaçmaz, yaşının gereği bir bukle sorumluluk alır ve bizlere yardımcı olur.’ diye düşünüyorduk ki; dudaklarından hiç eksik etmediği o sevimli tebessümü eşliğinde;
- ’Eh!... Ben de kalkayım artık. Vakit de geç oldu. Üstelik çalışacak çok dersim var.’ diyor. Ardından da, arkasına bakmadan tüyüyor o da odasına.
Gel şimdi çık işin içinden. Yine kaldık mı hanımla baş başa? Bu can sıkıcı durumun çözümlenmesi olayı, her zaman olduğu gibi yine ikimize yıkıldı. Eee!... Ebeveyn olmak kolay değil. Zor işlerin altından kalkmasını bilmeli insan. Yerinde ve zamanında, doğru kararlar almasını becerebilmeli.
Akşamlarımın en büyük keyfi olan gazetenin de tadı kalmadı artık. Toparlanıyorum usuldan usula, ne yapsam diye kara kara düşünmekteyim bir taraftan. Ben, öyle arpacı kumrusu gibi süklüm püklüm köşeme kıvrılmış, şirazesi kaymış vaziyeti rayına oturtma palanları yaparken, senin patavatsız, gelip ansızın dizime oturmasın mı? Durumun rezilliğine bakın! Üstelik de eşimin yanında. Tek kelime ile kepazelik bu. Utanma ve sinir tavan yapmış durumda bende. Bu salak yüzünden, şekerim de çıkacak şimdi, hastanelik olacağım boşu boşuna. Her şeyi bir kenara bırakıyorum, otuz yıllık eşim boşayacak beni moktan bir sebep yüzünden.
Tepem atıyor artık. İnsan hakları, hayvan hakları, çevreye saygı, canlılara sevgi düşünmüyor, katladığım gazeteyi şimşek hızı ile dizime indiriyorum. Odanın içinde yankılanan müthiş bir ’Şırak’ sesi eşliğinde, yer yer ak düşmüş bacak kıllarıma tutunamıyor, paldır küldür yerdeki boz renkli halının kalın tüyleri arasına yuvarlanıveriyor bizimkisi. Bir iki çırpınmadan sonra da sesi soluğu kesiliyor, öylece hareketsiz kalıveriyor düştüğü yerde.
Dudaklarımda hınzır bir gülümseme, bakışlarımda başarının doyumsuz hazzı gezinmekte. Üçüncü dünya savaşını kazanmış mağrur bir komutan edası ile, şaşkın şaşkın bir bana, bir de yerdeki sineğe bakan eşimi süzüyorum.
Kısa bir afallama seansı nihayetinde, oturduğu yerden yavaşça kalkıyor, elindeki bir kağıt peçete yardımı ile ayak ucumda yatmakta olan sinek ölüsünü alıyor ve pencerenin dış pervazına bırakıyor.
- ’Belki yaşar. Uçup gider ayılınca.’ diyor oldukça üzgün bir ses tonu ile.
Onu, duymazlıktan geliyor, televizyon kumandasının tuşları ile hoş bir güreşe tutuşuyorum. Dudaklarıma yerleşen o hınzır tebessüm, hala başını alıp gitmemiş. Epeyce bir süre daha orayı yurt tutacak gibi gözükmekte.
Bir tutam hayat-16.12.2014-Trabzon
YORUMLAR
TERDİD: Olayları beklenmeyen bir sonuçla bitirme sanatı.
Yabancı yazar O HENRİ nin hemen hemen tüm öyküleri böyledir.
Bizdeki eskilerden bir örnek
Bende bir zamanlar Süleyman idim.
Ateşe ürüzgara hükümran idim.
Sanmayın ki Sultan Süleyman idim.
Tersanede körükçü Sülayman idim.
Benim de "MAHALLENİN EFESİ" yazım böyledir.
Çok güzel ve bu sanatın kullanıldığı bir yazı.
TEBRİKLER...
Bir tutam hayat
Ailece çok gülmüştük olaya.
Akşam,
kızım geldi yine dudaklarında muzip gülümseme ile.
''Baba, odamda yeni bir misafir var.'' diyerekten.
''Yok, artık misafirler ile annen ilgileniyor.'' dedim.
Zira,
yazık oluyor hayvancıklara.
Teşekkür ederiz ziyaretinize.
:))) tebrikler
yine de yazik olmus sinege usulünce kapiyi gösterseydiniz keske.
Bir tutam hayat
Kulağımıza küpe olsun.
Bir arsız misafire daha rastlar isek,
yaşamasına izin vereceğiz.
Söz size.
Ziyaretinize teşekkür ediyoruz.
Tebrikler öncelikle,
ben de bir şiir yazmıştım, iki sineğin aşkına:)
Güzeldi,
maalesef bu davetsiz misafirler ara sıra uğruyor evimize ve girmediği, dokunmadığı şey kalmıyor.
Çareyi kapının, ya da pencerenin önüne koymakta buluyoruz.
Selâm ve saygılarımla..
Bir tutam hayat
Gözümden kaçmış herhalde.
Oysa,
bu deftere ayak bastığımızdan günden bu ana kadar,
her zaman güzel yorumları ile destek oldu bize Nazik Hanım.
Çubuk'un sıcak, samimi havasını taşıdı hayatımıza güzel hikayeleri ile.
Ve,
dost cümleleri ile hep örnek insanı oldu bu sayfaların.
Sağ olun diyorum.
Ve de çok özür diliyorum geç kaldığım için.
glenay
Bazen benim de yorumunu görmediğim arkadaşlarım oluyor.
Şiirlere göz gezdirirken görüyor, teşekkür cevabı yazıyorum.
Bu güzel yazınızı bir kez daha okuma fırsatı buldum hem.
Az önce mutfağa dalan kocaman kara sineği kovalayıp mutfak kapısından çıkarmışken.
Acaba dedim bugünki sinek savaşımı bende mi yazsam. Deneyeceğim. Siz öykülemeyi çok güzel yapıyorsunuz,
tekrar tebrikler,
selamlarımla..
Büyük bir merakla okurken yüzümde beliren kocaman bir tebessüm ile ayrılmıştım sayfanızdan ve yeniden geldim yürek dolusu tebriklerimi bırakmak adına.
Yüreğinize sağlık değerli kalem dostum. Anlatımı sürükleyici ve güzel betimlemelerle süslenmişti.
Selam ve saygılarımla...
Bir tutam hayat
İnsanları,
yaşadığımız mutluluk rüzgarının kucağına çekebilmek...
Güzelliklerimizi sizlerle paylaşmaktan çok mutlu olduk inanın.
Çok gülmüştük ailece olayı yaşarken.
Güzel yorumunuza çok teşekkür ediyorum.
Bir tutam hayat
küçük teferruatlarda gizlidir.
Gayemiz, bu konuyu dile getirmekti aslında.
Bu küçük ve basit olay,
üç-dört gün muttu etti bizim aileyi.
Tüm sıkıntılarımızı unutmamızı sağladı.
Bu tür ne çok olay yaşıyoruz aslında her gün.
Önemli olan,
o güzellikleri hayatın vitrinine çekebilmek.
Teşekkür ediyorum güzel yorumunuza.
Çok hoş heyecanlı ve sürprizli bir yazı. Özellikle bazı mevsimlerde çağrılmadan gelen sevimsiz bir konuk gibi algılansa da ben hiç dokunmam kanatlarına bile.
Sağolasın.
Bir tutam hayat
Asıl gayemiz,
aile saadetini yansıtmaktı.
Çok mutlu anlar yaşattı bize o gece davetsiz misafirimiz.
Ama,
sonu hazin oldu maalesef.
Bir dahaki sefere,
daha anlayışlı olacağım.
Sağ olun güzel ziyaretiniz için.
Bir tutam hayat
tebessümleriniz hiç eksik olmaz dudaklarınızdan.
Her sinek gördüğünüzde,
dudaklarınızdan bir buklesi dökülsün.
Sağ olun.
Bir tutam hayat
başımız üzerinde yeri var misafirin ama,
misafir de, misafirliğini bilmeli hani.
Yapmadığını bırakmadı o akşam bizlere.
Sarkıntılığa kadar götürünce işi,
acı sonunu hazırladı.
Çok güldük o akşam ailece.
Sadece o gece değil, bir kaç gün tebessüm rüzgarları estirdi bu olay bizim evde.
Azıcık da sizlere erişebilmiş ise, ne mutlu bizlere.
Davetsiz misafirlerin en yüzsüzü bu sanırım. Umarım yaşar :)
Güzel ve merak uyandıran cümleler.
Saygılar, Sevgiler
Bir tutam hayat
bu yazıyı, ben de sevdim.
Ailem de.
Yaşarken çok gülmüştük beraberce.
Ufacık bir yansımasını siz kalem dostlarımızın dudaklarına taşıyabilmişsek,
ne mutlu bizlere.
Arada bir, bu tür yazılar da yazmak gerek.
Yaşarken, yazarken, okurken gülebilmek güzel oluyor.
Çok sağ olun üstadım.
Değerli dostum yazı çok hoştu tebessüm ettirdi.
Hani bir an paniklemedim değil: ))))
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı selamlarımla.
Bir tutam hayat
ailece bu denli neşelenmemiştik.
O akşam,
takılıp gitti bir sineğin arkasına kahkahalarımız.
Ve,
sizleri de ortak etmeden yapamadım.
Umarım keyif almışsınızdır.
Mutluluk gerçekten erişilmesi çok kolay bir olgu.
Nerede, nasıl aramasını bilmeli insan.
Çok sağ olun efendim.
Bir tutam hayat
olayı yaşarken çok zevk aldık ailece.
yazarken de.
Ama,
siz değerli kalem dostlarını da olaya ortak edebilmek,
bam başka bir güzellik.
Çok sağ olun.
Kalp kalbe karşı derler bu gün astığım şiir de size gelen o davetsiz misafir,tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
O da çok güzeldi.
Çevremizde gelişen basit olaylardan,
kocaman tebessümler derleyebilmek güzel.
Ve,
dostlarımızla paylaşabilmek de.
Çok sağ olun efendim.
Yazmak bu biraz da. Her şeye ve her şeyi yazar iken de her şeyi yazabilmek. Tebrikle.
Bir tutam hayat
Ama,
yaşamak daha keyifli.
Ailece çok gülmüştük o akşam.
Sizleri de az buçuk tebessüm ettirebilmiş isek,
ne mutlu bize.
Sağ olun.
Bir tutam hayat
eşimle biz de çok gülmüştük.
O tebessümleri,
sizinle de paylaşmak geldi içimizden.
Sağ olun.