- 1079 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
k-ş-a
A-Ş-K
Çok yazıldı çizildi, çok tartışıldı bu nerden geldiği belirsiz, DN.sının şifresi çözülmemiş kavram üzerinde. Etken ve edilgen faktörlerin başlarına gelmedik kalmadı. Birbirlerine kur yaptılar. Herkes gücüne göre; elmas, altın, kat, yat; kalem, defter, karanfil, kırmızı bir gül hediye ettiler. Çok geçmeden ;pat,küt,çat kafa göz, kan revan içinde karakolluk oldular. Bu nasıl duygu ki tadan bin pişman,tatmayan milyon pişman. Denemesi bedava. Yaş kemale ermeden, güneş ufaktan gitmeden hodri meydan dedim, şöyle efelenerek… Kafa göz yarılmasına çoktan razıyım; yeter ki yürek hop etsin paslanmış yuvasından. Önce diksiyon kurslarına gittim. Dilimi eşek arısı soksun; sevgilimi hep evgilim diye söylerim. Yürüme dersleri aldım. Bu zamana kadar kendimi hep mafya babası sandığım için kollarımın havada asılı kalmasını önlemiş oldum böylece. Efendimli, canımlı, cicimli kelimelerle süsledim ifadelerimi. Ezberlediğim şiirleri aynaların karşısında bülbüller gibi şakırdadım. Saçlarımı biryantinledim, bakışlarım değişti; kaşlarımın biri gökte, diğeri de yerde. Velhasıl tam teşekküllü Cevat Kelle oldum. Tabi ayakkabılar yumurta topuk. Yelekte dedemden miras zincirli köstekli saat.
Çıktım er meydanına. Karşıdan göründü bir sarışın. Hayde bre pelvan. Çek peşrevini…Sanki Banu Alkan. Kırıtarak yürüyor, süzülüp duruyor. Tam yanından geçerken hafifçe çarpıştık.( Daha doğrusu ben ona çarptım)
“Çüşş ulen ağaca mı çıkıyon,deve!”
Eyvahh, sert kayaya çarpmışım.
Metroda Sezen Aksu suratlı siyah saçlı, kitap okuyan bir bayanın yanına; yaşlı bir teyzenin oturmasına fırsat vermeyecek kadar arsızlık yaparak ondan önce ben davrandım. Aklımdan “ne kültürlü biri, herkes baş parmağıyla cep telefonlarını tıklarken bu ise kitap okuyo, “ diye geçirdim. Çaktırmadan omuz hizasından kitabın sayfalarını dikizledim, anlamadığım kelimeler gözüme çarpınca aval aval bakmaya devam ettim. “Tek Yol Devrim. Haklıyız Söke Söke Kazanacağız” HII, dedim, benim adım da ; Devrim olunca tanınmış biriyim diye böbürlendim, hemen farklılığımı ortaya koymaya çalıştım. Ezberlediğim şiiri mırıldanmaya başladım ama bayan hariç ayaktakilerin hepsi gülmeye başladılar. Eğilip baktım, yanımdaki bayan gözlüklerinin altından meğersem uyuyormuş…Fırsat bu fırsat yanımdakiden vazgeçtim,karşımdaki bayanla aynı yaşta olmamıza rağmen ayağa kalkıp ona yer vermek,kur yapmak istedim. Tipi mipi önemli değildi.
“Saol amca, bir durak sonra inecem,” demez mi.
Ulan Allah’sız,insan abi der be!
Kızılay’ da kalabalıkla birlikte yeraltından, yerüstüne çıktım. Güven Park’ı mahşeri kalabalıktı.Pankartlar havada uçuşuyor, Tek Yol Devrim sloganı kulaklarımda çınlamaya başladı. Bensiz hiçbir şey olamayacağını şimdi daha iyi anlamıştım. Aradığım aşk’a kalabalığın içindeki kızıl saçlı orta yaşlı bayanda kavuşacağı inancıyla o tarafa doğru yöneldim yönelmesine ama daralan polis çemberi içerisinde kendimi buldum.
Şu anda ise hücremde “ mapushanelere güneş doğmuyor” türküsünü çığırmaktayım.