- 620 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Son pişmanlık fayda etme(3)
Hasan, Elif’in babaannesine yazdığı mektuba, şöyle bir göz gezdirdikten sonra gülümsedi ve cebine koydu. O, mektupta yazılanları düşünmeye başladı…
Elif babaannesine uzun bir mektup yazmıştı yazmasına da; O her şeyi ancak kendisinin gördüğü ve küçük beyninin algıladığı kadarıyla anlatmıştı. Zira ışığı yanan bacası tüten her evde birbirinden farklı birbirinden bağımsız bir çok sıkıntılar, sorunlar, acılar, buhranlar, kayıplar… yaşanıyor, yaşanmaya da devam edecekti... Kocası ölüp iki çocuğu ile ortada kalan, onlara bakabilmek, bir lokma ekmek, bir tas çorba yedirebilmek için katlandığı katlanmak zorunda bırakıldığı Adanalı Teyzenin… Şarkıcı Mürüvet’in, kocasının şiddetine, darbına boyun eğmesine karşılık, onun onurunu, gururunu hiçe sayıp aldatması ve bir kız çocuğu ile ortada bırakıp başka bir kadına gitmesi ve geride bıraktığı belkide hayatının sonuna kadar babasından ve erkeklerden nefret edecek küçük bir kız çocuğu… Nurşen’in annesinin intihar etmesine sebep olan içler acısı dramı… Çocukların küçük beyinlerinde, yüreciklerinde yaşadıkları travmalar… Elif’in mektubunda bahsettiği ailelerin yaşadığı zulüm ve maruz kaldığı dramlarda ortak olan bir nokta vardı. "Aile ve özellikle mağdur olan kadın ve çocuk"…! Ataerkil toplumların erkeği baş tacı yapıp kadını onun ayak bağı olarak kabul etmesi sonucunda ortaya çıkan içler acısı manzarayı ortaya koymuştu Elif mektubunda…
Bir erkek karısını neden aldatır ki? diye düşündü. Kendi de erkek olmasına rağmen cevabını vermesi uzun sürdü. Uzun uzun düşündü. Aldatan erkek; kişiliği gelişmemiş karakteri oturmamış birinin kendini bulma çabasının bir sonucu, çocukluğunda kazanamadığı güvensizliğin bir sonucu, kendini ispat etme çabasının bir sonucu, zayıf karakterini gizleyebilmesi gibi daha pek çok sebep diye düşündü... Zira Hasan kendini görmüştü o mektupta anlatılanlarda. Kendine cevabı vermesi de uzun sürmemişti…
Hasan’ın, Elif’in mektubundan sonra, içindeki huzursuzluk ve merak da uykusunu kaçırmıştı... Bir an doktorun sözleri beyninde yankılandı." Vah yavrum, çok da gençsin! Çocukların da küçükmüş, nasıl bu hale geldin?"
Kalktı bir sigara yaktı. Bir müddet pencereden dışarıyı seyretti. Gecenin geç bir vakti, tüm ışıklar sönmüş ortalık zifiri karanlığa bürünmüştü. Herkes uykuda, o ise hala ayaktaydı. Dışarı çıkıp dolaşmayı düşündü. Kezban’ı telaşlandırmaktan çekindi, vazgeçti. Sigarasını söndürüp, Nilüfer bebeğin başına geldi. Bir müddet başında onun masum yüzünü izledi. "Belki de babasını hiç tanıyamayacak" diye düşündü. Yüreğini tarifsiz bir hüzün kaplayıverdi. Sonra Deniz’e baktı uzun uzun.. Saçını okşadı, yavaşça yanağına bir öpücük kondurdu. Oradan Elif’in başına geldi. İşte orada yüreğinden coşan göz pınarlarına dolan yaşlara engel olamadı. O da artık büyümüş genç kızlığa adım atmıştı. Ortaokula başlamıştı. "Bana bir şey olursa yine ortada kalacak, nereye gider, kim bakar? En çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda... Cümlenin devamını getiremedi. Elif’e bakarken gözlerinin önüne Zeynep geliverdi. Gecenin bu saatinde nereden çıkmıştı, nasıl gelmişti aklına? Hiç unutmamıştı ki... Sadece yüreğinde kömürleşmiş ateşin üzerini içine akıttığı bir iki damla suyla örtmeye çalışıyordu. Zeynep "Elif’ime iyi bak" diyordu sanki. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Yatağına geri döndü. Kezban’a baktı. O ne yapsın, onun bir suçu yoktu. Her şeyin sorumlusu benim. Kaç kişinin hayatına girdim, kaç kişinin hayatını perişan ettim, kaç kişinin hayatını eksik bıraktım, kaç kişinin düşlerini batırdım, diye fayda vermeyen pişmanlığını sessizce kendisine haykırıyordu adeta...
Muhabbetle
Hanife Mert
YORUMLAR
Bülümleri daha dikkatli, daha bir bütünlük içinde yayınlasanız biz okuyucular daha iyi anlardı.
Ne dersiniz?
Hanife Mert
İlginize tekrar teşekkürler.
Hanife Mert
Sağlık ve esenlikler.