- 458 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hilal-i Ahmeri bilseydim/bilebilseydim...
Ünlü romancımız Kemal Tahir,bu toprağın vicdanlı seslerinden olup,1938’deki "Donanma Davası"nda 15 yıl ağır hapse mahkum edilmiş;uzun yıllarını Çorum,Çankırı cezaevlerinde yatarak geçirmiş ve hapisten de 14 Temmuz 1950’de çıkarılan "afla" çıkabilmişti.
O yıllarda söylediği ve benim de çok değerli bulduğum nitelemesi aynen şudur:
-Benim iki kimliğim var:Biri Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım,diğeri de Osmanlı torunuyum.
Gençlik yıllarımızda,"değişmeyen tek şey,değişimdir." ya da "her şey değişir" diye "ezberlerimiz" vardı.Oysa yaşayarak,hayatın,sloganlara indirgenemeyecek kadar karmaşık olduğunu öğrendim/halen de öğreniyorum!
Lakin "anlamlı" bulduğum şu iki sonucu hemen demeliyim:
1-Geçmiş,bizim değişmeyen gerçeğimizdir.(Yorumlarımız değişik olsa da o orada durmakta.)
2-İndirgemecilik,günümüzün nihilizmidir.Kısaca "hiççilik" denen şey.
..........................
Bugün BM’lere üye 193 ülkenin 173’ünün anayasalarında "dil"e/resmi dile ait hükümlerin yer aldığı gerçekliği vardır.
Bir türlü değişmeyen/değiştirilemeyen "12 Eylül "Anayasasının 3.maddesindeki hüküm de "dil"e dair olup,özetle,"resmi dil Türkçedir." şeklinde yer almaktadır.
Bu devletin yazı/yazışma dili demektir.
Aynı ya da benzer bir hükmü,1876’daki ilk anayasamız sayılan "Kanun-i Esasi"de de görmek mümkün.
Devlete memur olarak gireceklere/olacaklara dair 18.maddesinde gayet net ifadeyle aynen şöyle yazılmıştır:
-.....Devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.
Bu cümlelere bağlı olarak diyeceğim gayet nettir:
Tartışılmakta olan Türkçe,Osmanlıca "kavgası" biraz hafıza kaybıdır.İlgili anayasada da görüleceği gibi Osmanlı’nın dili de Türkçedir.
Peki farklı olan ne?
O da çok açık:Biri Arapçadaki harflerle yazılan Türkçedir,günümüzdeki ise Latin harfleriyle olanıdır.
.......................
Gelelim başlığa:
(Tekil örnek belirleyici olmasa da örnek,örnektir!)
1965’li yıllarda Edirne’de öğrenciydim.Peki,"öğrenci" denilince oluyor/anlaşılıyor da,bunu "şakirt" idim desem ;-Farsçasıdır-ya da "talebeydim" dersem -Arapçası-"olmazı,olamazı" bana kim,nasıl anlatıp,beni ikna edecek ki!
Okulda yapılan "bilgi yarışmasında" iki arkadaş finale kalmıştık.(Ve Fransızca olan "final" kelimesi oluyor da,geçmişimiz olan Osmanlı’nın yani benim "ağbaba"mın dili niye olmasın ki?Ayrıca,öğrenmeden/bilmekten korkulmaz da!)
Finalde ilk soru bana soruldu:
-Hilal-i Ahmer nedir?
-Bilmiyorum öğretmenim.
-İn aşağı dediler.
Sahneden indim.
Ama aklım kaçan "dolma kalem"de kalmıştı.
Eğer o gün Hilal-i Ahmerin "Kızılay"ın ilk adı olduğunu bilseydim/bilebilseydim bir dolma kalemim olacaktı hem de ilk kez.
Aradan tam 50 yıl geçmek üzere.
Olur ya hayatta bir daha karşıma çıkarlar diye,hemen oracıkta Hilal-i Ahmer’i de öğrenivermiştim;"Yeşilay" olan Hilal-i Ahdar’ı da.
Bunu bilmek bizi "geriye mi" götürür,"ileriye" mi diye tartışmak bile doğru bulduğum bir yol/yordam değildir.
Her şey bütün "çıplaklığıyla" ortada.
En azından benim "hikayem" açısından!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.