- 820 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
CİCİ ANNEM ÖLSÜN - 1
İç Anadolu’da bir kasaba lisesi. İkinci dönem ders yılının başladığı ilk gün. O okula yeni tayin olan yılların Edebiyat Öğretmeni Ece Hanımın okuldaki ilk dersi. Çocukları tebessümle selâmlayıp kürsüsüne oturduktan sonra, yine gözlerinden tebessümü eksik etmeyerek, sevecen bakışlarla tek tek gözlemledi yeni öğrencilerini.Uzun topuz saçları, gözlüğü, bluz ve etek şekli ile tıpkı klâsik romanlardaki kadın kahramanları andırıyordu. Öz çocuklarına bakışından hiç de farklı değildi öğrencilerine bakışı. Önce kendini tanıttı onlara. Sonra ayağa kalkıp yanlarına kadar gidip tek tek tanıştı her birisiyle. Rahatlamıştı çocuklar. Yeni öğretmenlerini çok cana yakın , sevecen bulmuşlardı. En arka sırada oturan bir erkek öğrenci dikkatini çekti en çok. Sık sık yüzü kızarıyordu çocuğun. Bir şeylerden utanıyor gibiydi sanki. Büyük bir suç işlemiş, ya da önemli bir ayıbı olan bir görüntüsü vardı sanki.Teneffüste yanına kadar gidip konuşmak istedi.
’ Anlat bakalım Halil ! Kimsin sen, neyin nesisin ? Nedir senin bu ürkek,utangaç ve mahçup halin ’
Şaşırdı çocuk, bocaladı.
’ Hiiiç. Halil’im işte ben Öğretmenim. ’
’ Sadece Halil değilsin sen bence. Söyle bakalım nerede oturuyorsun ? ’
’ Hacılar Köyü’nde oturuyorum Öğretmenim. Oradan gidip geliyorum işte. ’
Acaba köylü çocuğu olmasından mıydı bu sıkılganlığı, mahçubiyeti ? Aklından ilk geçen bunlar oldu önce.
’ Köylü olmak ayıp mı oğlum ? ’
’ Neden ayıp olsun öğretmenim ? Ben köylülüğümle daima gurur duyarım. ’
’ Ne güzel işte ! Aferin sana. ’
’ Peki ama oğlum, sende normal olmayan bir hâl var. Sanki bir şeylerden utanıyor, sıkılıyor gibisin. Rahat değilsin yani. Nedir senin bu halinin sebebi ? ’
Ağlayacak gibi oldu çocuk. Gözlerini saklamak istedi öğretmenden. Başını çevirdiğinde yaşlıydı gözleri.
’ Öğretmenim, benim babam annemi bırakıp gitmiş. Başkasıyla evlenmiş. Hem de ben daha küçücük bir çocukken. ’
Hızlandı çocuğun göz yaşları. Duygulandı bu defa öğretmen de. Başını tutup göğsüne yasladı çocuğu, annesi gibi. Daha rahat ağladı çocuk, hem de uzun süre ağladı. Bir süre sonra başını kaldırdı çocuk öğretmenin göğsünden.
’ Affedersiniz öğretmenim . ’ dedi yine mahçup bir sesle.
Bir süre gözlerine baktı çocuğun. Islak çayırlar kadar canlı ve yeşildi gözleri. Ne kadar masumdu.
’ İyi de oğlum , utanması gereken sen değilsin ki ! Baban utanmalı. Bırakıp giden oymuş çünkü ! ’
’ Ama babasız kalan benim öğretmenim. Sizin babanız varsa, asla anlayamazsınız elbet . ’
Bu defa öğretmen duraksadı. Gözleri okyanuslar ötesine kadar gitti adeta. Ayağa kalktı.
’ Anlayamam ha, anlayamam demek ! Sen bir erkek çocuğusun, baban terk etti diye utanıyorsun. Seni anlayamayacağımı söylüyorsun. Peki sen, bir kız çocuğunun babası tarafından terk edilmesinin ne demek olduğunu anlayabilir misin ? ’
Daha fazla konuşamayacağını anladı kadın. Gözleri, kapakları patlamak üzere olan bir barajı andırıyordu şimdi. Fakat o bunu göze alamayacaktı. Bir tek kelime daha söyleyemeden sadece omuzuna dokunarak kendisini anlamasını bekledi. Sakin olabilmek için kendisiyle mücadele etti o anda. İçinden koşarak oradan ayrılmak gelse de o, arkasını dönerek yavaş adımlarla uzaklaştı çocuktan. Arkasına bir daha dönmeden çıktı sınıfın kapısından. Doğruca lavaboya gitti. İşte orada, aynanın karşısında izin verdi kapakların patlamasına. Göz yaşları musluktan akan sularla yarış etmeye başladı. İşte o anda, o aynanın karşısında bir anda adeta tüm geçmişi gözlerinin önüne gelmeye başladı. Üç kızkardeşi anneleriyle birlikte, geçim zorluğunu bahane ederek, onlara daha güzel bir hayat vaat edip Almanya’ya çalışmaya giden ve orada bulduğu başka bir kadın yüzünden onları unutan babaları geldi aklına.
Üç kız kardeş anneleriyle birlikte ne zorluklar çekmişlerdi. Çok kısa sürmüştü babalarının para göndermesi. Yokluğa, erkeksizliğe, korumasızlığa karşı özellikle annelerinin verdiği mücadele gerçekten övgüye değerdi. ’ Canım anneciğim, keşke yaşasaydın da sana rahat yüzü gösterebilseydik !’ dedi sesini kimseden esirgemeden. Fakat lavaboda ondan başkası yoktu. Olsa da fark etmeyecekti. Haykıracaktı herkese annesinin nasıl bir kadın olduğunu ve babasının vefasızlığını.
Halil tuhaf duygular hissetmeye başladı. Sanki utancı, çekingenliği üzerinden atılır gibi oldu. Bir o değilmiş yeryüzünde babası tarafından terk edilen. Utanması gereken o değilmiş aslında. Teneffüste koridorda yürürken etrafına boş gözlerle bakıyor hatta kendi kendine konuşuyordu şimdi.
Akşam eve döndüğünde annesine öğretmenini anlattı :
’ Bu gün yeni Edebiyat öğretmenimiz geldi anne. Adı Ece Hanım. Çok iyi birisi. ’
’ Hayırlı olsun oğlum. Öğretmenler hep iyi insanlardır zaten. Onları her zaman sev, say. Onlardan öğreneceğin çok şey var. ’
’ O çok özel biri anne. Diğer öğretmenlerden çok farklı. Senin gibi, anlayışlı, duygusal ve sevecen. ’
’ Ne kadar güzel. ’
’ Biliyor musun anne ; onun annesini de babası terk etmiş. Hem de üç kız kardeş ve bir anneyi birden bırakmış. ’
Duraksadı kadın. Kocası aklına geldi bir an. Yıllar önce ilçedeki vergi dairesinde memur olarak çalışırken orada tanıştığı, kendi gibi tahsilli, memur bir kadın yüzünden kendisini terk ettiğini hatırladı.
’ Oğlum sana söylemek istediklerim var . ’ deyip oturdu kadın. Oğlunu da yanına, dizinin dibine çağırdı.
’ Söyle anneciğim . Senin her söylediğin emirdir bana, en kutsal görevdir. ’
’ Sana vasiyetimdir oğlum : Bir kere mutlaka okuyacaksın. Okuldan vazgeçmek asla yok, tamam mı ? ’
’ Söz anneciğim. Mutlaka okuyacağım ! ’
’ Asıl önemlisi de şu oğlum : Mutlaka kendin gibi okumuş birini bulup evleneceksin. Kendi ayarında biri olacak yani. ’
Çocuk bunu anlayamadı. Neden böyle bir şey söylüyordu şimdi annesi ?
’ Anlayamadım anne ! Ne demek istiyorsun ? ’
’ Bak oğlum ; baban okumuş biriydi. O yüzden vergi dairesinde memur oldu. Bense ilkokulu köyde bitirmiş cahil bir kadındım. Gün geldi beni beğenmez oldu, küçümsemeye başladı. Sonunda da kendi gibi tahsilli, görgülü memur bir kadın bulup bıraktı beni. Ben de onun gibi tahsilli biri olabilseydim bırakmazdı herhalde. ’
İyice şaşırdı çocuk. Böyle bir şey olabilir miydi ? Ayağa kalktı birden. Şimdi isyan etmek istiyordu.
’ O zaman ben okumaktan şu anda vazgeçiyorum anne ! Lütfen bana izin ver. Eğer okumakla başkalarını beğenmeyen, küçümseyen, aşağılayan, bu yüzden eşini, çocuğunun annesini bile bırakabilecek birine dönüşeceksem, ben okumak istemiyorum anne ! ’’
Devam edecek.
Fikret TEZAL