- 445 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
419-ard. öyk. kahvehaneye bir çay...
Birkaç kez söyledi: " Çay getir! "
Sağolmuş ne getiririm diyor ne de getirmem.
İkindi güneşi kendini kaldırıp kahvehanenin camlarına atmış. Murdar camız leşi baksan!
Ağırlaşmış içerinin havası ve kasketi siperlemişler ama kim dinler?
Müşteriler boşanmağa başladı. İdaresiz boş adamlar, on yılda bir çay içenler güneşin hakaret amiz muamelesine oralı olmuyorlar.
Bunlardan birine aşhanenin kapısında bacadan çocuğun birisi başına işemişti. "Yağmur mu,sepeledi? " dedi. Kanmazdan geldi.
Geniş, karnı büyüktü.
Aksine illam çay isteyen şahıs ise...
Hıra kaçan lej (geçimsiz) adamlar, vire yıldırıcı soruyla bunaltır.
Simsarların presleri de bu şekildir. Çay isteyen sakız gibi yapıştı.
Çay ver!
Çay yok mu?
Gibi, gibi, gibi....
Kahveci kıvranıyor biçare. "Tüp yok. " diyemiyor. " Al! " diyecekler, biliyor!
"Para yok." diyemiyor. "Yazdırsana baba." diyecekler.
Karşı da yeni açılmış kahve’ne vızır vızır çalışıyor. Yaylı kapısı her açıldığında bu kahvecinin kafasına taş salınıyordu.
Hükmen mağluptu bu yolda.
Çırak çalmıştı paracıkları. Tüpü borç bırakmıştı. Yan da ki bakkallara çuvallarla şeker yazdırmış. Çay paketlerini ayrı bakkallara takmıştı. Bir dantel örer gibi herifin yuvasını yapmıştı ama yapmıştı.
Soktukça, sokmuştu...
Sokdukça, sokmuştu kahveciyi borca.
Kira vermediğinden bir iğne deliği nefes hakkı kalmıştı. O delikten soluklanıyordu. gırtlağına nefes giden bu noktaya biri çöp tıkasa o dakka mırt giderdi.
" Düşenin dostu olmazmış."
Yeni açılmış yere hücum ederler. Hepisi müşterisiydi. Şimdi kozu şaşırmış kuzu gibi yandan dolaşıp karşıya doluyordular.
Şakayla karışık selam veriyorlar. Ama herifin ümüğünü sıkmadıkları kaldı bir. O ki: herifi şakayla döğmüşler, o hikaye gibi.
" - Çay getirin! Kimse yok mu? "
Her seslenilişte etinden et döküyordu kahveci.
Diyeceksiniz: " Kapatsın! Viran kalanı." Haklısınız ama ha diyence kapanmak kapanmıyor işte.
Yıkım nasıl olur?
Benzetmek olmasın. Kahvecinin kahvehanesi aynı...
Ahır duvarı uçar. Kim işittirmişse kulağının üste yatan mal sahibi: Birşey yok deyip, laf’ı edene teselli verirmiş. Meğer kendine baş sağlığı verecekmiş finalde...
Çamur, saman harçla, kayalarla örük ahır duvarı baştan harç ufalılarını dığarlamaya başlar... Hıbar kadar taşları salarmış... Gene arkayın adam.
Hiç oralı olmamış.
O ki: " GÜRRRR! " diye dere gibi basmamış mı ahırın duvar? Altında kalan kaz civcivleri mırt olmuş. A ha sana kulak asmamak!..
HIRRRR! diye kapanacaktı kahve’ne, az kaldı.
Kime ne?
Kim sevinecekse?
Sen kalk!.. Git! Yeni açılan kahvehaneden buraya çay söyle!
Garsonlar ham. Mekân ham. Onlar, ne var bilmiyor.
İnsan sıkılır. Onur kırmak maksadıyla. Kahveciyi hacil edecekler ya.
Vicdan sahibi, azcık insaflı böyle davranır mı?
Adamın eli dönmüyor.
Çırak ile ocakçı çalmışlar. Bir sefer yıkılmış adam.
Yani bunun şakası, dıydığhlığı yapılır mı?
Eğlenecek şey mi arıyorsun? Git kendine oyalanacak eğlence bul!
Ne manaya geliyor? Kahvehaneye; kahvehaneden çay söylemek.
Yani kastın içeriğini anlamakta da bihaber bir tipti.
Ama sorumsuz davranışları mütemadiyen başına sorun açıyordu.
Şimdi mağdur kahveci sorumsuz müşteriye ne dese? Tahmin edin lütfen?
" Ulan oğlum Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın."
Evet, evet sadece: Sekiz kelimelik bir cümle, kırk bir harflik, bir kırılmış kalbten gelme söz sözettiydi.
y. yılmaz 23-04-2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.