- 945 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANLININ TERİYLE ÇALIŞAN İNSANLARIMIZ ARGUVAN ÖĞRENCİ YURDUNUN MİMARI,SAHİBİ ,EMEKCİSİ EKTİRDEN SAĞIR ALİYİ RAHMETLE ANIYORUZ.....
Yıl 1970, Ocak ayı, Tahirköy’de bir kış var ki hiç sorman… Tükürsen yere düşmez, kar yağmış diz boyu, gecenin esen karayeli, kar kütüklerini buzlandırmaya başlamış, seyip köpeklerin havlamaları, oradan oraya sürü halinde koşmaları, rüzgârın uğultusu ile yankı yapıyor.
Dımbıdı’nın ve peşinden Guşulu Ali Rızanın kamyonu afet evlerinin oradaki keskin dönemeçte yavaşlayıp Hüseyin Ağanın evinin önündeki dik rampadan hızla kayıp oluyor. Kasaları hava soğuk olduğu için insan yok, iki üç tane tosun ve inek davar var. Cihan Turizm otobüsünden önce telaşlı şekilde hızla gidip Morhamam yol boyu yolcu kapma telaşında oldukları belli... Çarşıdaki Cihan Turizm ise simsarı Gırpığın Oğlu Niyazı’nın canhıraş bağırmalarına rağmen otobüste üç dört yolcusu var, Kınıklı Osoğ peşkiri sarmış ağzına soğuktan korunmak için. Pencereler ise buslu, elleri ile busu sildikleri yerde kafaları görülüyor yolcuların...
Arguvan’ın Sesi gazetesini çıkaran Celal Şahbazoğlu, Terzi Veysal mutlunun komşusu okul sapağında yolun altında, başında fötr şapkası, ağzında piposu ile Arguvan’ın resmi zevat karşısında en saygın insanı… Arguvan’ın Sesi gazetesinde kışın çok sert geçtiği köylerden gelen talebelerin çok perişan olduğu ve gaz yağı sıkıntısının had safhada olduğu, gazcının getirmiş olduğu bir varil gaz yağının bitmesi ile çocukların ders çalışamadığı ahşamdan yatağa girip yattıkları yazılıyor
O zamanlar değerli sanatçı şemsi Bellinin şiiri ile bu yazı daha da güzelleşmiş okuyan iç çekip gülümsüyor gerçeğin ta kendisi diyor insanlar içinden.
’’Candarmalar mektup yazar memlekete
Arguvan ışıksız bir ilçe
Sokaklar karanlık, evler karanlık
Candarmalar
Gaz lambasının ışığında
Mektup yazar, rakı içer
Arguvan gecelerinde.
Bulutlar akıp gider karanlığın üstünden
Göldağı’ndan Yazıhan’a doğru...’’
(Şemsi Belli)
Afet evlerinin bacalarından bol duman çıkıyor bu lojmanlarda oturan devletin memurlarının hiç sıkıntısı yok hemen her evde lüks yanıyor ve Sağır Ali’nin konağında kalan köy çocukları bu lüks ışığına hayranlıkla bakıp iç geçiriyorlar, karlı havada löküsün ışığı hüzmelenip gözlere yankı yapıyor,
Arguvan’ın Sesi gazetesinin en iştahlı okuyucusu ise, çocuklarını Sağır Ali’nin damında okutan Âşık Musa Şahin döne döne bu şiiri okuyup “Gerçekten ne güzel yazmış” diye ilham alıyor, şiirin ille de bu kesimine dizelerine bayılıyor…
’’Bulutlar akıp gider Ektir’e, Sülmenli’ye doğru
Polis Zeynel, Kuzu Bektaş uyur.
Burası Arguvan’dır kardaşım
Haritalar üstünde bir garip ilçe
Çarşısı yok, yolu yok
Yığma bir eğri büğrü tepeler
Sazı var, sözü var, dili yok…’’
Köy yollarında eşeklere yüklenmiş çalı çırpı pendeklerinin ortasında bidon içinde gazyağı, vita yağı, beş numara idare lambası... Çocukların üşümemesi için eski gocik ve Hitit desenli kilimler ile ilçe merkezine doğru ve sağır Ali’nin konağına doğru bir hareketlilik var
Bekçi Nuri’nin, düdük sesi kaymakamın lojmanının çevresinden geliyor, arada sırada “dürttt, dürttt, cıroğğğ” sesi kaymakamın, odasına kadar yankı yapıyor, ekmek davası, düdük ve it havlamalarının sesi, bacalardan çıkan duman ve memurların odalarında yanan lükslerin ışığı kızarmaya haznelerindeki gaz yağının bittiğine işaret ediyor...
Her ne kadar bu sesleri ve hengâmeyi duymayan bir emekçisi var ki hiç sorman, sağlık ocağına bakan pencereden, sönük bir yıldız gibi, bir lamba ışığı süzülüyor. Derviş abimlerin yanında orta mektep birinci sınıfta okuyorum. Gece son kez dışarı çıktığımda, evin hemen arkasında Ali Emminin puslanmış penceresine, gözlerimi avuç içine alıp mercek gibi baktığımda, sobasının üstünde isli bir demlik, kulağında kısa bir kalem ve elinde rendesi, ha bire ahşap pencere yaptığını gördüm. Çam kokusunun dışarıya vurduğunu hayranlıkla seyrederken, Ali Amca da gecenin bu saatinde kendisinin çalışmasına tanıklık eden misafiri, yarı gülümseyerek karşılıyor. El işareti ile “neydiysin?” dediğimde, pencereleri gösterip çalışıyorum, işareti yapıyordu, onlarca pencere, elinden geçmiş ha bire pencere ve kapı yapıyordu. İçerisi ise çam talaşı ile dolu sobası gürül gürül yanıyor. O bembeyaz bıyıklarının orta yeri içtiği sigaralardan sap sarıydı…
Ali Amca iki katlı ve yaklaşık otuz beş odalı, Arguvan ilçesinin en büyük ve muhteşem yapısının kaba inşaatını bitirmiş, kapı ve pencerelerini, tamamlama ve yetiştirme gayreti içindeydi. Ömrünü bu yapıya adamış gibiydi. Arka odalarda orta mektepte okuyan ve yanlarında ana veya babaları kalan öğrencilerden almış olduğu cüzi kiraları hep doğramalara yatırıyor ve kış yaz demeden çalışıyordu. Emektarın kulakları hiç duymuyordu ama zanaatkardı tüm yapı işlerinin hakkından geliyordu.
İki hanımı vardı Ali Amcanın. Sonradan aldığı hanımı topaldı. Eşeğe biner, Ektir’den sefer tasları ile Ali amcaya yemek getirir, Ali amca da bu yemekle bir kaç gün idare eder, ha bire çalışırdı…
Ali Amcaya, “Bu yapıyı tamamlarsan burasını hükümet konağı yapacağız, devletten yüklü miktarda kira alırsın” demişlerdi. Ali Amcanın hep aklı fikri buradan gelecek kira gelirinde idi ama buna ömrü yetmedi. Resmi yetkililer de sözlerinde durmadılar.
Ali Amcanın o muhteşem ve Arguvan’da tek olan yapısı, uzun süre öğrenciler tarafından kullanıldı. Yüzlerce öğrenci burada ucuz ve bir arada oturdular, çok acı ve tatlı anıları oldu. Kira için de çok sakindi Ali amca. Dayatmazdı, kimin elinde varsa, ne kadarsa alırdı…
Ali Amca çok yaşlanmıştı, bu emektar insanı 1980 yıllardan sonra bir daha göremedik. Yapı ise, boynu bükük, zamana direnebildiği kadar direndi. Odalarında loş ışıkla geleceğin gençlerini yetiştirdi, odaların müdavimi sıçanlar ise çok şımarıktı, uzun kuyruklu sıçanlar, öğrencilerin, özellikle İsaköylülerin tarhanalarının tadına doyamıyorlardı. Yukarı Sülmenlili öğrencilerin bulguru ise sıçanlar için bulunmaz nimetti. Sıçanlar, pireler için en keskin ilaç olan DDT ise onlar için şeker gibiydi. Çoğu zaman sıçanların ayaklarına bulaşan DDT’yi çömelip yalamaları, öğrencileri şaşkına çeviriyordu.
Bizim kültürümüzde vefa borcunun ve yâd etmenin ayrı bir yeri ve güzelliği vardır. Arguvan’ı ve insanlarını çok seviyorum, candan güler yüzlü ve sıcakkanlıdır iyiliğin ve güzelliğin sembolü güzel insanların yurdudur Arguvan...
O fakir mütevazı konağın odalarında okuyanlar şimdi çoğu emekli, hakka yürümüş ya da çoluk çocuk torun sahipleri. Umarım bu öyküm onları gülümsetir, o çileli yoksul günlerimizi hatırlar ve seni rahmetle yâd ederler.
Arguvan’ın en gelmiş geçmiş emektar insanı sağır Ali Emminin bunca emeklerine karşılık bu yazı hiçbir şey… O emektarı saygı ile anar mekânı cennet olsun, ışıklar içinde yatsın diyoruz. Unutmadık seni Ali Emmi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.