- 613 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
FRANSA’DA FİLOZOF OLMAK
Ülkeler de ara sıra insanlar gibi cinnet geçirirler.
Düşünebiliyor musunuz Almanya kitap yakan bir ülke olarak tarihe geçti.
Evet, İnsanlık tarihine 90 filozof armağan etmiş olmakla övünen Almanya, Nazi döneminde geçirdiği bir cinnet sonucunda Başkent Berlinde bir Üniversite önündeki meydana yığdırılan onlarca kitabı ateşe veren ülke olarak tarihe geçti. Bu kara leke asla silinemez. İbret-i âlem için silinmemeli de…
Almanya ve İtalya’nın cinnet geçirdiği zamanlarda Fransa’da, aykırı düşüncesi ve varoluşcu düşünce sistematiği ile tarihin en büyük filozofları arasında haklı bir şöhrete sahip olan Jean Paul Sartre’ye karşı sabrı tükenen bir takım mihraklar vardır.
“Ruhu uçmaya hazır bir kuş olan” Sartre ele avuca sığmaz bir kişiliktir. Bir kere felsefeye ve insanoğlunun özgür yaşamına adanmış “ Herkes her şeyden herkese karşı sorumludur.” diyen bir kuram ve eylem adamı.
Sonra nerede bir işgal varsa direnişin perde arkasındaki dinamik gücü, gerektiğinde Prag’da kendini tankların önüne atan bir militan, Vietnam savaşında ateşli bir insan hakları savunucusu aksiyon adamı.
Yetkin bir edebiyatçı ve felsefeci olarak “hepimiz katiliz” diyerek Ülkesi Fransa’nın Cezayir’i işgaline karşı çıkar,
Ülkemizde Devlet Sanatçısı olmak için sıraya girenlerin aksine hiçbir resmi kişi ve kurumun verdiği ödül, nişan gibi payeleri kabul etmez. 1964 yılında kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülünü bile İsveç halkından özür dileyerek kabul etmez.
Fransa’da özgür düşüncenin ve felsefenin değerini bilmeyen mihraklar, II. Dünya savaşı’nda Alman işgaline karşı direnen Özgür Fransa kuvvetleri hareketini başlatan ve daha sonra da Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle"den (de Gol) Jean Paul Sartre tutuklatmasını isterler. Degol bu isteğe karşı:
-Benim Sarte’yi tutuklatmaya gücüm yetmez. Nedenine gelince ben, sadece Fransanın sade ve gelip geçici bir Cumhurbaşkanıyım, Jean Paul Sartre ise Fransanın bizzat kendisidir der.
YORUMLAR
Elinize yüreğinize sağlık, bir kritik eşik sunuyorsunuz. Hani aydın kavramı üzerine.
Ben de bu hususları düşünürüm. Kuşkusuz kendimce.
Almanya örneği cuk oturmuş. Almanya'nın tarihindeki tüm entelektüel ögelere rağmen sabıkalı olmasının nedenleri neler olabilir. Ortaçağ'ın son demlerinde kavimler göçü meşhurlardandır ya. Gotlar, Germenler, Hunlar, Vandallar, vs. Avrupa'nın bazı eğilimleri, refleksleri üzerinde o sürecin etkileri olduğunu düşünürüm. Genel bir kavramla Vandalizm eğilimi vardır. Kaba saba emperyal, kolonyal ve ırkçı uygulamalarda hep kavimler göçü çağının ayak izleri görülebilir. Fransız ve İngiliz biraz daha estetize ediyor olabilir. Fransız duruşu sanatsallık katabilir. İngiliz diplomat bir duruşla bazı sert ve keskin motifleri törpüler, rötuş yapar ve sevdirebilir. Demem o ki farklı seviyelerde hepsinde var olan hususlardan bahsedilebilir.
Yine Almanya'nın felsefe tarihindeki özgün yerine karşın Nazi Almanya'sı karanlığına gömülmesinde ekonomi tarihinden gelen bazı ögelerde var. İngiliz, ticari kapitalist ya da Merkantilist dönemin kaymağını yer. Hatta İspanya ve Portekiz'in bayraktar yönünü kendi gelişimine kanalize eder. Bir Latin yazarı "inek İspanya'nın ama sütü başkaları sağıyordu" demesi bu duruma esaslı vurgu yapar. Demem odur ki; Sanayi devrimini neden İngiliz yaptı sorusu önemlidir. Fransızlarında Merkantilist dönemden nemalandığı söylenebilir. "Colbertizm" Fransız Merkantilizm'inin göbek adıdır. Merkantilist dönemde böyle bir Fransız vurgusu ya da aksanından söz edilir. 18'inci asrın sonlarında Fransa'nın Kuzey Amerika coğrafyasında İngiliz'le egemenlik kavgası yapabilmesi elbette yüzyıl savaşlarının ruhunu da taşır. Ne var ki, ticaret ve sanayi kapitalizmi evrelerinin getirdiği bir realite aynı zamanda. İşte Alman bu gelişme süreçlerinden yoksun kalır. Nemalanma sorunları açıkçası mayalanmayı da etkiliyor. 19'uncu asrın sonlarına doğru Bismarck ile ulusal birliğini kuran ve Fransa'ya karşı bir askeri zafer de kazanan Almanya ben de varım demeye başlar. Hatta 1'inci Dünya harbinin ilginç bir tanımlanması vardır. Büyük devletlerin o günkü güçleri ölçüsünde dünyayı yeniden paylaşma savaşımı. Yani bir klasik paylaşım ve o paylaşımı benimsemeyenler var. Yeniden paylaşma kritik değer halini alır. İşte bu süreçte Alman yüzyılların gelişim dinamiklerini on yıllar içerisinde yaşar, tamamlar. Ne çare ki hazmetti mi acep? Ben bu anlamda Almanya'nın iktisat tarihinde ki dinamikleri idare etme ya da süreç yönetimi noktasında tıkandığını düşünürüm.
Bir de Friedrich Engels'in 16'ıncı yüzyıl Almanya'sı ve köylü harpleri üzerine çıkarımları dikkat çekicidir. Marxizm'in tarih şablonunu koşulsuz ve muhakkak surette benimsiyor değilim. Ne var ki ilgi çekici bazı ögeler bulurum. Evet, 16'ıncı yüzyıl Almanya'sında köylüler bir ilahiyatçı Thomas Müntzer öncülüğünde feodalite'ye baş kaldırırlar. Reformasyon'un bazı verilerinden de yararlanarak formasyonu tamamlamak isterler. İlginçtir, birbirlerine karşı cephe almış kilise ve senyorlar köylü ayaklanmasına karşı kenetlenirler. Bir sosyal hareket bastırılır ve teolog Müntzer öldürülür. Peki neden başarılı olamadılar. Engels'e göre tarihi birikim müsait olmamaktadır. Hani marjinal bir hareket, dinsel bir devrim hareketi tarihsel gelişimi zorlamaktadır. Bir bakıma feodalite'den sosyalizme sıçrama yapmak isterken kapitalizmin örmekte olduğu düz duvarlara tırmanmak mümkün olmaz.
Benim bütün bu ögelerden çıkarttığım pratik netice Alman ruhunun tüm toplumsal katmanlarında hiperaktif bir duruş var. Tarihi gelişimi, rutini izlemiyor; Önüne geçmek istiyor. Klasik deyişle merdiven basamaklarını birden aşmak istiyor. En alt basamaktan yukarıya tek hamle de çıkmak istiyor. Rakipler birer birer çıkarken ve neredeyse en üst noktaya yaklaşmışken Alman hele şunları yakalayayım demektedir. Sorarım, bir 100 m. koşusunda çıkışta en geride kalan atletin yarışı kazanma şansı kaçta kaçtır.
Siyasi ve iktisadi bağlamda tarihin sunduğu derslerden biri de şudur bence: Sıçrama tahtasına doğru basmayan bir uzun atlamacı tarafından kırılan mucizevi dünya rekoru geçersiz sayılacaktır.
Beni türlü çağrışımlara sevk eden özgün metin için tekrar teşekkürler.
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 12/7/2014 1:18:47 PM zamanında düzenlenmiştir.