- 703 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İÇ GÜDÜ
Fazilet hanım tekerlekli sandalyeye mahkûm yaşlı bir kadındı Haftada iki gün kasabadan her türlü ihtiyacı için uğrayan bir yardımcı kadın dışında kimseyle bir irtibatı yoktu. Genelde evinden dışarı çıkmaması, pek komşuculuk yapmaması ve evde ufak tefek el işleri yaparak vaktini geçirmeyi tercih etmesinden dolayı, çoğu kişi onu kendini beğenmiş, kibirli bir ihtiyar olarak görürdü.
Ama o kimin ne düşündüğüne aldırmadığı gibi, anılarıyla avunduğu, izole yaşamından hiç de şikâyetçi değildi.
O hafta sonu kasabada belediyenin her yıl düzenlediği kış şenlikleri panayırı kurulmuştu. Kasaba halkı, gölün kenarında yer alan geniş panayır tenteleri altına dizili yiyecek satan, hediyelik eşya ve çeşitli giysiler satan stantların etrafında, heyecanla oradan oraya dolanırken, gençlerin bazıları kızlı erkekli buz tutmuş gölün üzerinde kayarak eğleniyorlardı.
Fazilet hanım, her zaman olduğu gibi yine tepedeki ahşap evinin göl manzarasına bakan geniş penceresinin önünde, tekerlekli sandalyesinde oturmuş, kendilerini panayırın heyecanına kaptırmış bu insanları izliyordu ki, ufuktan kabarmış kara bulutların kasabanın üzerine doğru gelmekte olduğunu fark etti.
O yükseklerde olduğu için bunu görmüştü ama vadideki kimse farkında değildi. Yaşlı kadını ziyadesiyle tedirgin olmuştu, zira bu bulutların ürkütücü görüntüsü, ona yıllar önce kendisini bir engelli durumuna getiren o unutulmaz günü hatırlatıyordu.
Büyük bir aşkla evlendiği eşi Rıfat ile kış aylarında onlar da kayarlardı, buz tutmuş gölün üzerinde el-ele. Kahkahaları çınlatırdı etrafı ve bir türlü dönmek istemezlerdi eve.
Yine böyle keyifle kaymakta oldukları bir gün göl üzerinde, aniden kopan fırtına ve ardından oluşan şiddetli gök gürültüleriyle, gölün buz tabakası çatırdayarak parçalara ayrılmıştı büyük bir gürültüyle.
Fazilet hanım, gencecik bir kadınmış o zaman. Şansı yaver gitmiş ve can havliyle büyükçe bir buz parçasına tutunmayı başarmış. Ama Eşi Rıfat ne yazık ki onun kadar şanslı değilmiş. Cesedi bile ancak buzlar eridiğinde ortaya çıkabilmiş.
Fazilet hanım ise kurtarılıncaya kadar uzunca bir süre belden aşağısı kalınca dondurucu suyun içinde buz gibi kas keti kesip kalmış. Onca tedavi ihtimam ne yazık ki işe yaramamış ve dizden aşağısı bir daha tutmaz olmuş. O yüzden de böyle yıllarca tekerlekli iskemleye mahkûm kalkmış.
***
Şu anki havanın görüntüsü adeta o günün bir habercisi gibi görününce Fazilet Hanım gözüne, bir şekilde uyarmak istedi kasabalıyı. Ama bunu nasıl yapacaktı bilemiyordu. Önce pencerenin kızaklı çerçevesini bir yana kaydırarak avazı çıktığı kadar bağırıp sesini duyurmaya çalıştı.
Ama tepenin aşağısındaki panayır yerinin gürültüsünden onun sesini kim duyacaktı. Bu çabasının boşa olduğunu kendisi de anlayınca ihtiyar, hemen şöminenin yanında duran gaz fenerini gidip aldı ve yakarak tekrar pencerenin yanına geldi.
Kolunu olabildiğince dışarı sarkıttı ve sağa sola sallamaya “Hey!!! Fırtına geliyor dağılın, çıkın o gölden!” diye yeniden bağırmaya başladı.
Ama bunların hepsi beyhude bir çabalamaydı. Yaşlı kadınının sesini ancak kendisi duyuyordu ve kolu da fena halde yorulmuştu. Yaşadıkları bir film şeridi gibi tekrar geçmeye başlayınca gözlerinin önünden “ Bir daha asla bunun olmasına izin veremem!” diye söylenerek, büyük bir kararlılıkla,vurdu elindeki gaz fenerini orta sehpanın üzerine.
Etrafa saçılan fenerin gazı ve alevi anında sehpanın ve yerdeki halıyı çarçabuk tutuşturmuştu.. Yaşlı kadın, alevler etrafı iyice sarmaya başlamadan, kendini odadan dışarı, oradan da evden dışarı atmayı başardı.
Ahşap ev çok kısa sürede tutuşmuş dumanlar ve alevler pencereden dışarı taşmaya başladığında kasaba halkı da yangını fark etmişti. Tepedeki evin yaşlı ve engelli Fazilet hanıma ait olduğunu hemen hemen herkes biliyordu.
Her ne yapıyorlarsa bırakıp“ Yangın var!!! Koşun!!!” diye birbirlerini uyararak herkes tepeye doğru koşturmaya başladıklarında fırtına da kopmuştu. Arkası arkasına şimşekler çakarken, şiddetli gök gürültülerinin etkisiyle, gölün buz tabakası da çatırdayarak büyük bir gürültüyle parçalara ayrıldı.
Fazilet Hanım’ın ön görüsü gerçekten olmuştu, ancak yangını görüp koşturan herkes gibi, gençlerde gölü bir telaşla terk ettiklerinden tek bir kişi dahi zarar görmemişti. İnsanlar sağanak halinde yağan yağmur altında tepeye vardıklarında, Fazilet hanımı bahçedeki çınar ağacının altında bulmuşlardı.
İhtiyar kadın yağmurdan üzerine yapışmış pazen elbisesi ve yeleği içinde bir tavşan yavrusu gibi tirtir titriyordu. Saçı başı darmadağın, yüzü gözü is içindeydi ama en ufak bir korku ifadesi taşımıyordu, çünkü yaptığından memnundu.
Yağan yağmurun etkisiyle ve kasaba halkının da çabaları ile yangın kısa sürede söndürmüştü ama yılların ahşap evi yine de büyük hasar almıştı.
Peki, ne olmuştu da ihtiyarın evinde yangın çıkmıştı?
***
Fazilet hanım gözyaşları içinde yıllar öncesi başına gelenleri antatıp, aynı durumu kasaba gençlerinin yaşamaması için nasıl çabaladığını söyleyince hepsi çok şaşırmışlardı. Tek varlığı evini tanımadığı insanları korumak adına, üstelik canı pahasına feda etmesi inanılır gibi bir fedakarlık değildi.
Şaşkınlıklarını atar atmaz ihtiyar kadın derhal kasaba kliniğinde kontrole götürüldü. İyi demişti doktorlar endişe edecek bir durum yoktu ama yine de birkaç saat dinlendirilip oksijen verilerek, koluna serum takıldı. Daha sonra yaşlı kadın bir süreliğine kasabanın misafirhanesine yerleştirildi. Tüm kasabalı ona borçlu kalmıştı. Tez zamanda da bu ödenmeliydi.
Aralarında topladıkları paralarla kasaba halkı çok kısa sürede el birliği ile onardılar Fazilet hanımın evini, bir güzel boyayıp, baştan aşağı döşediler içini. Yaşlı kadına böylelikle göstermiş oldular minnetlerini.
Fazilet hanım birkaç yıl daha sağlıkla yaşadı tepedeki evinde. Kasaba halkı memnuniyetle karşıladı her türlü ihtiyacını seve seve. Ölümünden sonra bulunan vasiyetinde, yaşayan bir akrabası olmadığı için kimsesiz çocukları okutan bir vakfa bağışladığını yazıyordu evini.
Kasaba halkı bu vefakâr kadını hiçbir zaman unutmadı ve ölümsüzleştirmek adına Göl kenarına “FAZİLET HANIM!” anıtını dikti ve hikayesi dilden dile yıllar boyu söylenmeye devam edecekti.
***
YORUMLAR
İnsanı ısıtan ve her ne pahasına olursa olsun yaşamdan umut kesmek için hiçbir sebep olmadığına ikna eden duygu yüklü öykü için binlerce teşekkür size.
levent taner tarafından 12/7/2014 1:45:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
Billur T. Phelps
Umut oldukça yaşarmış insan.. Dilerim kimse umudunu
hiç bir nedenle kaybetmesin ve yaşadıkça asılsın hayata...
Sevgiler,
Şu bir gerçek ki, insanoğlu ne yaparsa mutlaka karşılığını buluyor. İyi ve kötü ,mutlaka o eylemin ödülünü getiriyor. Amaç ne olursa olsun, vebal ya da dua...
Güzel anlatımınızdan dolayı sizi Tebrik ediyorum değerli dostum.
Saygılar, sevgiler
Billur T. Phelps
Evet, çok doğru söylediniz.
Er ya da geç yapılanların karşılığı veriliyor.
Çok teşekkürler sayfa ziyaretinize.
Sevgiler,
Çok güzel bir hikaye.
Çok anlamlı bir konu.
Keşke,
insanlar bu kadar düşünceli ve hassas olabilse günümüzde.
Ne demeli?
İnsanlar kurtulsun diye,
evini yakmaya kalkan bir insana pek rast gelinmez diye düşünüyorum günümüzde.
Ama,
hikayesi güzel,
düşünmesi güzel bir durum.
Tuhaf bir huzur verdi içime hikaye.
Belki de,
bu tür güzelliklere duyduğumuz özlemdendir.
Billur T. Phelps
Bizler o kadar çok değiştik ve başkalaştık ki, haklısınız, kimsenin böyle bir fedakarlık yapacağına pek inanası gelmez insanın.
Ancak bazen kendi kayıpları çok büyük olduğunda, sanırım dünya malının da pek kıymeti kalmıyor bazıları için. Bunlardan birine kendimi örnek gösterebilirim.
Şu anda önemsediğim tek bir şey var hayatta, o da kalan günleri sağlıkla kimseye muhtaç olmadan yaşamak.
Sevgiler,