- 846 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FİKRET BABA - 6
Fikret öğretmen ve Gülay sık sık buluşup, evlilik görüşmelerine devam ettiler. Yine sahildeki yerlerinde buluştukları bir gündü.
’ Sahi sen eşinden neden boşandığını anlatmamıştın Gülay. Aslında önemli değil ama ben çok merak ediyorum. Çünkü ikiniz de çok aşıkmışsınız. ’ diye söze başladı adam.
’ Her şeyi anlatacağım sana. Bakalım teklifinde ısrar edecek misin ? ’
’ Vazgeçmem mümkün mü sence ? ’
’ Göreceğiz. Lise ve üniversite yıllarımız birlikte geçti. Ben gözümü onda açtım ve bir başkasını da görmedim. Okul biter bitmez de evlendik. İkimiz de Karadeniz’liyiz biz. Yine Karadeniz’in bir ilinde, birlikte öğretmenliğe başladık. Kızımız dünyaya geldi. Mutluluğumuz daha da arttı. ’
’ Ne güzel işte. ’
’ Evet, ilk yıllar her şey çok güzeldi. ’
’ Peki ya sonra ? Ne oldu da mutluluğunuz bozuldu ? Nasıl ayrıldınız ? ’
’ Acele etme. Her şeyi anlatacağım. Dedim ya biz Karadeniz’liyiz. Karadeniz’liler, gerçekten mert, dürüst ve namuslarına düşkün insanlardır. Çoğunlukla da muhafazakârdırlar.Yalnız kadın ve erkek arasında, ne yazık ki ayrımcılık yaparlar.
’ Nasıl yani ? ’
’ Çapkınlığı, erkeklere verilmiş bir hak olarak görürler ! ’
’ Öyle şey olur mu ? ’
’ Maalesef oluyor işte. Eşim de kendine verilmiş bu sözde haktan yararlanmaya başladı. Bir affettim, iki affettim. Vazgeçmeye hiç de niyeti yoktu. Ağabeylerime anlattım, anneme babama anlattım ; ayrılmayı düşündüğümü söyledim. Hepsi tepki gösterdiler bana. Bir tek annem anladı ama ayrılmama o da asla razı olmadı. ’
’ Sonra ? ’
’ Sonra, her şeyi göze aldım, ailemi karşıma aldım ve kızımı da alarak ayrıldım eşimden. Şimdi ailemden sadece ablamla görüşebiliyorum. Annemi de ona geldiğinde görebiliyorum. ’
’ Peki eşin, bir daha aramadı mı seni ? ’
’ Meğer dünden razıymış. O zaman görüşmeye başladığı Rus kadını ile evlendi. ’
Sıkıca tuttu adam kadının ellerinden. Birlikte uzun süre denizi seyrettiler. Adam kadına güven vermeye çalışıyordu.
’ Canım benim. Neler çekmişsin. Hepsini unutturacağım, mutlu edeceğim seni. ’
Kadın, ona güvenmek istiyor, bunu da kanıtlamaya çalışıyordu. Ellerinin tersiyle sildi göz yaşlarını. Sonra hafif gülümsemeye çalışarak ;
’ Göreceğiz bakalım . ’ dedi. ’ Senin nasıl oldu, nasıl evlenip neden boşandınız ? ’
’ Ben de aşıktım ona. Ama tek taraflı bir aşktı bu. Lisede, üniversitede peşinden koştum durdum. O bana hiç yüz vermedi. Ben bir türlü vaz geçemedim. Aşağılandım, alaya alındım, bıkmadan usanmadan sevdim onu. ’
’ Vay, vay, vaay ! ’
’ Üniversitenin son yılında, annesiyle bayram tatiline gittiği Marmaris’te, bir İngiliz turistle arkadaşlık kurmuş. Dönüşte hamile kaldığını fark edince paniğe kapılmış. ’
’ Bak sen şuna ! ’
’ Aklına ben gelmişim. Okula döndüğünde görür görmez boynuma sarıldı. Bir kaç hafta uzak kalınca beni sevdiğini anlamışmış, hemen evlenmek istiyormuş. ’
’ Okulların bitmesini beklememiz gerektiğini söylesem de dinletemedim. Tabii fazla itiraz da edemedim doğrusu. Çünkü aşıktım ona ve yıllarca beklediğim şansı bulmuştum. Apar topar nikâh kıyıp, küçük bir eve yerleştik. Ben okul dışında özel ders veriyordum. Onun anne ve babası da bize yardım ediyordu. Evlendiğimizin haftasına, hamile kaldığını müjdeledi bana. Şaşırdım ama sevindim de. Birlikte mezun olduk. Sekizinci ayda oğlumuz dünyaya geldi. Erken doğum deyip uyuttular beni. ’
’ Yani, şimdi, oğlunuz sizin değil he ? ’
’ Buradan sonrasını anlatmama gerek var mı Gülay ? ’
’ Hayır, hayır ! Daha fazla anlatıp üzülmenizi istemem. ’
Bu defa kadın adamın ellerini sım sıkı tuttu. Şimdi de o güven vermek istiyordu. Yeniden denizi seyretmeye başladılar.
’ Sana bir şeyi daha söylemek zorundayım . ’ deyip sessizliği bozdu Gülay. Fikret, merakla dinlemeye başladı onu.
’ Karadeniz’li olduğumu söyledim sana. Eski eşim de Karadenizli. Namus kavramı çok önemlidir bizim için. Hatta öyle ki, ne kadar çapkın olsalar bile, sırası geldiğinde, namus için ölür ya da öldürürler. Hatta ayrıldıkları, boşandıkları eşlerini bile namusları sayarlar, kıskanırlar. Şimdi ben seninle evlenirsem, duyduğunda kıskanır, sana çatar, vurmaya bile kalkabilir. ’
’ Yok daha neler ! ’ deyip gülmeye başlar adam.
’ Vallahi doğru söylüyorum. Böyle cinayetlerin işlendiği çok olur bizim oralarda. ’
’ İnanmıyorum. ’
’ Ben söylemiş olayım. Şimdi söyle bakalım ; benimle evlenmek için, ölümü göze alabiliyor musun ? ’
Hiç düşünmeden cevap verdi adam.
’ Ölümüne varım Gülay ! Senin için her şeye varım ; söz ! ’
Gülümsedi kadın. İki eliyle kollarını tuttu adamın.
’ Sevinme hemen. Daha bitmedi. ’
Fikret, ölümüne sevdiğini söylediği Gülay’dan, söyleyeceklerinin bitmediğini öğrendiğinde merakla beklemeye başladı. Deniz sakinleşti o an. Martılar uçmayı bıraktı. Kediler gezmekten vazgeçti. Yandaki banklarda oturan genç sevgililer konuşmalarına ara verip uzakları seyretmeye başladılar. Rüzgâr bile esmiyordu şimdi. Etrafı sessizlik bürüdü. Doğa canlı ve cansız tüm üyeleri ile Gülay’a kulak verdi.
’ Eksikti sana anlattıklarım. Karadeniz erkeği çok kıskanç olur demiştim ya ; boşandığı karısını bile namusu bilip kıskanır dedim ya ! ’
’ Evet dedin. Seni öldürmeye kalkar bile dedin. Ben de her şeyi göze aldığımı, senin için ölümden bile korkmadığımı söyledim. ’
Ayağa kalktı Gülay. Uzaklara, çok uzaklara daldı gözleri. Karadeniz’i oradan görebiliyordu sanki. Oysa, baktığı Marmara idi.
’ Asıl seni değil, beni yaşatmayabilir eski kocam. İşlenen cinayetlerin çoğu böyle. Önce kadınlar öldürülüyor çoğu kez. Daha güçsüz , savunmasız buluyorlar bizi herhalde. ’
Yanına gitti adam, sevdiği kadının. Kendine doğru çevirip ellerini sımsıkı tuttu.
’ Bırak bunları düşünmeyi . Rahat ol ne olur ! Karamsar olmamıza hiçbir sebep yok. Kötü hiçbir şey olmayacak göreceksin. ’
Çekip aldı ellerini kadın. Daha çok kenarına yürüdü denizin. Daha yüksek sesle konuşmaya başladı.
’ Gerçek böyle Fikret ! Evlenmeye karar vereceksek eğer, hepsini göze almamız gerekiyor ! Ölümü göze almamız , canımızdan vazgeçmemiz gerekiyor işte ! ’
Yeniden yanına gitti sevdiğinin. Ellerini bu defa daha bir sıkı tuttu adam.
’ Hayır sevdiğim, işte bunu kabul edemem. Senin ölmeni göze alarak, hayatını tehlikeye atarak bir yuva kurmayı göze alamam. Böyle şeyler olabileceğine, sen bu kadar inanıyorsan, ben bu güzel hayalden, bağrıma taş basarak vazgeçiyorum. ’
Bu defa kadındaydı sıra. Şimdi o, ölüme meydan okumak istiyordu. Ölüm korkusunun, ahir ömründe yakalayacağı, belki de hayatının son şansına engel olmasına razı olmayacak, direnecekti.
’ Hayır Fikret ! Ben senden daha çok kararlıyım. Çünkü ben de, ölümüne istiyorum mutluluğu ! Hak ettiğimize ve Allah’ın bize bu mutluluğu çok görmeyeceğine inanıyorum. Eğer evlenme teklifinden vazgeçmediysen, ölüm korkusu seni korkutmadıysa , teklifini kabul ediyor ve seninle evlenmek istiyorum.
’ Vazgeçmedim sevdiğim ! Ölümüne istiyorum seninle evlenmeyi ! ’
’ Ölümüne sevdiğim, ölümüne ! ’
Fikret ve Gülay ölümüne evlilik kararı aldıklarında, tüm doğa alkışlamaya başladı onları. Marmara, Karadeniz benzeri bir dalga fırlattı önce. Martılar birlikte dalış yaptılar denize. Balıklar, onlara gönüllü yem olmak istercesine, su üzerine atladılar. Kediler, bilinçsizce koşuşmaya, birbirlerini kovalamaya başladılar.Yan banklarda oturan genç sevgililer, birbirlerine sarılıp, öpücüklerle kutladılar o anı. Güneş, yeni bir patlamadan sonraki an gibi, bir sıcaklık, bir ışık gönderdi onlara doğru. Uzaktan geçen bir vapur, siren sesiyle katıldı mutluluklarına.
Devam edecek
Fikret TEZAL