- 594 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
416- eğitim sever: Gazi Usanmaz- ard.öyk. yeniyazım
Akşamüstü henüz kararmağa koyuldu. Babam elinde file içeri girdi. Kanatlı kapının sağından adımını attı. Eşiğin önündeki küçük ayakkabları çıkarmağa yarayan sahanda dikildi. Annem elinden fileyi aldı. Çıkardığı, ilk ekmekler oldu. Babama, annem sabahtan söylemişti: Ekmeği " Güven" fırından al!" diye.
" Ekmeği Güven Fırından al. Kokusu ta, buraya geliyor. Rusyadan gelmiş bu fırıncılar. Orada da menşurmuş bunlar."
Özcan Uygur’un fırını o zaman da fırındı.
Güven fırını; Sovyetlerden göçerek gelen, soyadları," Güven" olan iki kardeş çalıştırdı bir müddet fırını. Sonra adet olduğu üzre " Basıp gittiler..."
Ardahan’a her konan bir gün uçup gitti!
Öyle turşu kurardılar ki yemekle doyamazdın. Kokusunu, şart olsun, fırının önünden geçerken alırdık.
1950 yıllarında Sovyetlerin kısmen izin verdikleri... göç etmek imkanından faydalanarak Batum’dan Ardahan’a gelmiştiler. Hangisinin oğludur bilmem ama birinin oğlu: Lütfi Abiyle Gebze’de komşuluk ettim. Almanya’da oturuyor. Lütfü Abi her yıl üç-beş gün gelip kalıyor Gebze’de. Bir defa neskafe içmeğe davet etti bizi, gittik. Ardahan’ı anlatıp, durdu. Sürekli, Yaylacığı sordu. "Bizim köydür," dedim.
- Ola, Baloş Azeri vardı. Bilir misin?
- Dayımdır, dedim. Duymadı.
- Ola, Aslan Azeri vardı. Bilir misin?
Ne desem duymadı. O ve Ardahan bir boyuta girip hemhal olmaktadır diye yordum...
İnsan yerine, yurduna ve yuvasına ne kadar bağlı bir canlıymış!..
Akşamın Ardahandaki halini, eski halini düşünebiliyor musunuz?
Karanlık çökmeğe başladı mı, sofralar kurulur.
İnsanlar: ağızlarının tadını bilir. "Sofra kurulur" sözü bir anlatı simgesi olarak o akşam yenen içen ve halvetin içini yeterli bir kifayette aktarabilmez diye düşünürüm.
Peşğunlar da akşam yemeğine oturuldu. Ardahan " Aş-etmek yemekte " Ardahan’ı çalsalar kimsenin haberi olmazdı. " Kimse çalmaz ki. İnsanlar rahat ve kendi kendilerinde. Ocak önlerinde küçük büyük peşğunlar da haşıl yeniliyor. Katmer yeniliyor. Kartollu et yeniyor. Hoşaf eksik değildir. Tamas hoşafı her sofrada vardı. O akşam... O akşamlar... O akşamlarda Ardahan’da..."
Annem yemek masasını kurdu. Aralığın lambası kısık, kör bir aydınlatmaydı. Sedirin önüne masayı çekerdi annem. Masa muşamba çekiliydi. Muşambanın üstü resimle bezeliydi. Gözümüzü alamazdık. Görsellik ve lezzet birarada... Yemekte mantı var. Gazocağındaki tencerede, mantıyı su’dan çıkarıp siniye döküyor, annem.
Biz yiyoruz mantıyı. Anık (sos) yağını da en son siniye yayınca annem. Hep birlikte mantı yemeğe başladık. En önce sofradan mantının sıcak buğusu kalktı. Ben ve kardeşim Zafer, Güven Fırının ekmeği ile yağ ve yoğurt anığını sıyırdık. Bu sos mantının son safhasıdır. Tad-ı damağı budur.
Sofradan kalkıyoruz. Babam her zaman ki ihtiyatiyle öbür sedire sırt üstü uzandı. Askerlikte doktorun verdiği bir salık üzerine onu halâ uygulardı.
Biz bekliyoruz ki önce babam kahvehaneye çıksın sonra da annem "oturmağa" Pamuk Ninegile gidelim. Pamuk Ninegilde karyolanın üstüne çıkıp karyoladan sekiye atlayalım.
Çay içecekler. Bize de süt verir Pamuk Nine.
Sürüde üç- dört ineği vardı. Sofi Dayıların...
Babam istirahatteyken anneme:
- Güller! Yeni yaptığımız küçük evi kiraya verdim.
- Kime?
- Çalabaşlı Gazi Ağa’nın öğrenci çocuklarına.
Annem de tanıyor ki babamı teyiden:
- Onlar değerli insanlar... iyi etmişsin. Varidatlı insanlar...
Annem babama, babasından duyduğu ile " Gazi Ağa’yı " tanıdığını söylüyor. Söz daha çok okumağa verdiği değerden dolayı Gazi Ağa’ya övgü üzerinde dolaşıyordu. Ben, beş ve ya altı yaşımdayım. Lafların bu tesiriyle kiracıları merak ediyordum.
Okumak ne?
Görgü ne?
Bu öğrenciler kim?
Eğitim ne?
Akşamın güzelliği devam ediyor. Babam ayakkabısını bağladı. Eşiğin dışına çıkarken eline bir sopa aldı. Köpeklerden sakınmak için akşamlar herkesin ellerinde bir sopa olurdu.
Ses ve stresin olmadığı akşam güzelliğine: Egzotik bir güzellik yakıştırması yapabiliriz gibime geliyor. Yabansılığın masum olgunluğu idi, bizi hala anlatmaklarda; etkisi ile büyüleyip duran şey...
Egzotik güzel eski gecelerini yaşadığımız görkemli şehir Ardahan.
Görkemli güzellik yabanıllık yani egzotika...
Egzotizm; mahrumiyetin sıkıntısızlığı değil miydi? Allasen!
Üç göz, küçümen, içiçe açılan odalardan oluşan evde bir yıl kadar kaldılar. İlhan Abi, Asım Abi ve Necibe Abla. İlhan Abinin bir fotoğrafı var biz de. Yaşını veya okulunu sınıfını kestireceğim: Orta bir yani altıncı sınıf. Ben de varım fotoğrafta. İlhan Abi bir taşın başına ayağını muzaffer bir Romalı gibi koymuş: " Geldim, gördüm, yendim." diyen bir eda ile poz vermiş.
Asım Abi ondan iki sınıf üsteydi. Asım Abi daha çok yolunda ilerleyen ve açıklayıp, uygulayan tip adamlardan değil de, uygulayıp açıklayan bir hasiyetteydi. Necibe Abla, İlhanın ablasıydı. Onlara o sezon bakacak ve ilgilenecekti. Necibe Abla, okumayı seven biriydi. Gazetelerden okur, iş arasında kitapları incelerdi. İlk gazeteyi onlar da gördüm. Beş yaşımın ortasında bana Günaydın gazetesindeki, "Sanat Güneşi " Fotoromanından yavaş yavaş okumayı söktürmüştüler. Ödüllendirme sistemi ile okudukça, Asım Abi bana şeker, kanfet verirdi.
Okumak ne ki? Bu büyünün içerisine beni sokmuştular. En önemlisi bu idi!
Necibe Abla İstanbuldaymış. İlhan Abi O.D.T.Ü’ den mezun oldu. Şimdi başarılı bir işadamı. Asım Abi Mülkiyeden mezun oldu. Gümrükler de genel müdürlük yaptı. Büyük bir başarıyla: şimdi emekli ve işadamı. Ayrıca bacanaklar Asım ile İlhan Abi: Komşumuz Aynur Teyzenin kızlarıyla evlendiler. Ganime Nine’nin torunları olurlar kendileri...
Çalabaştan daha nice okumuş, yazmış kişiler... Bütün bir ülkeye yayılmıştır. Usanmazlar ve Çalabaşlılar. Ardahanlıların göğsünü kabartan başarıların arkasında ki sima: Gazi Usanmaz’ın idealleridir. Onu saygıyla anıyoruz.
YALÇINER YILMAZ
25/08/2009
ÇANAKKALE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.