- 689 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
FİKRET BABA - 4
Fikret öğretmen, yaklaşık bir hafta önce terk ettiği evinin kapısına vardığında hava oldukça kararmıştı. Ay ve yıldızlar çoktan gökyüzündeki yerlerini almış, onu pür dikkat izlemeye başlamışlardı. O da bunun farkındaydı.
Yıllar önce aşık olup, çok uzun süre peşinde koştuğu, aslında pek de karşılık almadığı, nasıl olduysa, ani bir kararla kendisiyle evlenmeyi kabul ettirdiği , yıllarca ona adeta kul köle olan adam, şimdi onu terk ettikten sonra aşık olduğu bir kadın tarafından, tekrar ona gönderilmişti.
Gökyüzündekilere son bir defa daha bakarak ’ Giriyorum ’ dercesine başını sallayıp, kapının zilini çaldı. Kısa süre sonra karısı açtı kapıyı. Görür görmez alaycı bir bakış attı adama.
’ Ne o sümsük ! Sokakta mı kaldın ? Ne diye döndün ? ’
Ezildi, büzüldü adam. Utangaç ve mahçup bir sesle.
’ Şey. Bir kez daha konuşmak istiyorum seninle. ’
’ Benim senle konuşacak hiç bir şeyim kalmadı. Artık derdini avukatıma anlatırsın ! ’ deyip, hızla kapattı kapıyı.
Neye uğradığını şaşırdı adam. Yine gökyüzündeki dostlarına bir bakış fırlattı. ’ Gördünüz işte ’ dedi içinden. Arkasını dönüp, yavaşça uzaklaştı oradan. Yolda giderken sürekli konuştu Ay ve yıldızlarla..
Annesi, damadının geldiğini anlamış gibiydi.
’ Kocan mıydı gelen ? ’ diye sordu.
’ Ne kocası anne ? O herif artık benim hiç bir şeyim değil ! ’
’ Kız, ne nankör biri oldun sen ! Adam ne güzel dönmüş işte. Barışsaydın ya ! ’
’ Boşanacağım anne, boşanacağım ! ’
’ Kız, vallahi, şu çocuk olmasa; kovarım seni bu evden.
Ertesi gün okulda, doğruca gidip anlattı Gülay’a. Diğer öğretmenlerin onlara meraklı gözlerle bakmalarına hiç aldırmadı. Çünkü dosttu onlar. Dostça konuşuyor ve dertleşiyorlardı. Karısının arkadaşı olan Ayşegül öğretmen, anında durumu telefonla iletti karısına. Gülay , vaz geçmemesini, sabırlı olmasını, oğluyla görüşmesini tavsiye etti bu defa.
Aynı gün, oğlunun okuduğu okulun kapısında bekledi adam. Oğlu, onu gördüğünde, acı acı gülümsedi.
’ Merhaba oğlum ! ’
’ Merhaba Fikret bey ! ’ diye alaycı bir cevap verdi çocuk. Çok ağrına gitti adamın. Acaba, karısı, tüm gerçeği anlatmış mıydı oğluna ? Onun için mi , ’Fikret bey ’ diye seslenmişti ? Bozuntuya vermemeye çalıştı.
’ Gel oğlum ; seninle biraz konuşalım,’ deyip elini oğlunun omuzuna attı. O eli omuzundan çekti çocuk.
’ Ne oğulu ? Annem her şeyi anlattı bana ; sen benim baban falan değilmişsin ! ’ derken gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı çocuğun. Adam, ondan daha beter olmasına rağmen, gözlerinin dizginlerini sıkı tutmaya çalıştı. Tekrar elini omuzuna atıp, kendine doğru çekti. Sarıldı oğluna. Birlikte sahile doğru yürüdüler. Oturdukları banktan uzun süre denizi, martıları seyrettiler. Sonra adam, ayağa kalkarak çocuğun karşısına geçti ; konuşmaya başladı.
’ Sen doğduğunda en çok kim sevindi, ağladığında ilk önce kim uyandı, yürüdüğünde, konuştuğunda,
sünnetinde, okula başladığında en çok kim sevindi Yusuf Can ? Hastalandığında kim bekledi başında ? İlk arkadaşın, sırdaşın kimdi senin ? Bu yaşına gelmende en çok kimin emeği var ? ’
’ Tabii ki sen ! Ama...’
’ Aması falan yok oğlum. Sen benim aslan oğlumsun ! Canımsın, bir tanemsin ! Her zaman da öyle kalacaksın. Ve biz hiç bir zaman ayrılmayacağız. Annen benden boşansa da, seninle biz baba- oğul olmaya devam edeceğiz ! Tamam mı oğlum ? ’ Tekrar oturup sarıldı çocuğa.
’ Tamam babacığım ! Canım babacığım ! ’ deyip iki koluyla birden sarıldı babasına. Gözyaşları sel olup denize karıştı. Bu defa adam da dizginleyemedi göz yaşlarını. Baba oğul dakikalarca sarılıp ağladılar.
Martılar sevinç kanatları çırptılar üzerlerinde. Balıklar oynakladılar denizde. Dalgalar sakinleşti. Vapurlar daha hoş sesli çaldılar sirenlerini. Kediler, balık bulamadıklarına bile üzülmediler. Diğer banklarda oturan genç sevgililer bile o an daha mutluydu. Gökyüzünün rengi bile o gün daha maviydi. Güneş sıcaktı ama yakmıyor, ısıtıyordu ; hem onların hem de diğer insanların yüreklerini.
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Ağlattın beni be hocam. Bu bölüm, özellikle de oğluyla diyaloğu ilk başlarda adamcağızın olanları kavrayamamasının aptallığından değil, naif bir halden kaynaklandığına ikna ediyor okuru.
Çok duyguluydu.
Kalemine sağlık, sevgiyle...