- 1049 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
YAZI-YORUM
Uzun zamandır yazıyorum.Daha açıkçası yazmaya çalışıyorum. İlk başladığımda esin kaynaklarım çiçek, böcek,deniz , aklıma gelen her yeni nesneydi.Tarihe baktığımda epey zamandır yazmakta olduğumu anlıyorum.
Şimdi ise çok daha farklı düşünüyorum. Biz yazarların yada eli kalem tutanların silahının kalem olduğunu düşünüyorum.Uzun süredir haberleri midem bulanarak seyrediyorum. Benim ülkem de, benim vatandaşım da, ben de dahil olmak üzere hiç kimse hak etmiyor.
Her seçimden önce insanlar, yanlışların,aksaklıkların düzelmesi ümidini taşırlar. Hep umutlar, bir sonraki iktidara, yönetime bağlanır.Her şey sanki sihirli bir değnek değmişcesine düzelecektir.
Gelelim günümüze.İnsanlar,neredeyse yüzde elli oyla getirdikleri iktidardan memnunlar mı? İşte en çok merak ettiğim de bu benim ve benim gibi düşünenlerin.Bir devletin görevi vatandaşların belli başlı hizmetlerini karşılamaktır. Başta, Eğitim, sağlık, savunma ve diğer bakanlıkları temsil eden hizmetler.
Şimdi çoğunuz, dünyanın değiştiğini söyleyeceksiniz.Tabii ki değişiyor, biz de değişiyoruz. Ben yaşlanıyorum, değişiyorum.Fikirlerim değişiyor, vücudum, ruhum değişiyor.Dünya değişiyor, politikalar değişiyor. Coğrafya değişiyor. Ülkem giderek yok ediliyor. Madenlerde garip işçimin naşı toprağa karışıyor. Sonuç:… Bir gecede bin adet zeytin ağacı kesiliyor.Sonuç…Sekiz yüz lira ile geçinmeye çalışan asgari ücretli artık ağlamayı isyan etmeyi bırakmış, kaderine terk edilmiş durumda. Aslında en büyük sorunumuz henüz kimsenin umurunda olmasa da yakın bir zamanda karşımıza çıkacak. Suriyeli ve Irak’lı mülteciler.Bunları konuşanlara çoğu insan aşırı milliyetçi gözüyle bakıyor.Bu konunun dil,din,ırk ile hiç ilgisi yok. Benim vatandaşım, fakirlik yardımı alabilmek için neredeyse sekiz kamu kurumundan gelir araştırması yaptırmak zorundadır. Peki mülteciler. Hiç birini yaptırmak zorunda değiller. Ev tutuyorlar, akşama kadar şehrin merkezinde avare avare geziyorlar. Üstlerinde markalı giysiler, ellerinde pahalı sigaralar, peşlerinde sayısını bilmediğin kadar çocuk. Ben işe koşturuyorum, onlar ise gezmeye. Türk insanı ise fırsatları değerlendirme peşinde. Beş yüz lira edecek evine yedi yüz lira istiyor. Arz ve talep meselesi tabii. Akşam saat dokuzdan sonra sokağa çıkmaktan korkuyorum. Oysa önceden saat kaç olursa olsun hiç çekinmezdim. Markete gider, ihtiyacımı alıp dönerdim. Bunlar sosyal boyutu.
Gelelim ekonomik boyutuna. Iraklı ve Suriyeli kardeşlerimizin faturası aslında dolaylı yönden bize fatura ediliyor.Memura, işçiye, emekliye verilmeyen zam artışlarından. Maaşlarımızdan kesilen katkı paylarından. Maaşımızdan kesilen vergilerden. Hissettirilmeden yapılan zamlardan.
Doktora gitmiştim geçenlerde. İlaçlarımı almak için eczaneme uğradım. İlacımı aldım. Çalışan ilacımı uzattı. Aynı anda da utanarak katılım payını söyledi. Ağzım açık kaldı rakam karşısında. Bir aylık hastane ve ilaç katılım payım tam tamına yüz yirmi liraydı. Cinlewrim tepeme çıktı ve kıza söylendim.
“ Gülsen’ciğim ne yaptın sen! Ben bu parayla bin odalı saray yaptırırdım.”
Dışarı çıktım.Iraklı bir erkek çocuğu caddede paten kayıyordu ve az daha bana çarpacaktı.
Bir an hafızamı kaybettiğimi düşündüm. Burası benim ülkemiydi?
Nermin KAÇAR
YORUMLAR
Güncel ve önemli bir konu.
Okurken,
şu soru takıldı aklıma:
Ne yapılabilirdi?
Almasaydık, sınırlarımızı kapasaydık, askerimizle set çekip sokmasaydık ülkemize? Ne gibi bir durum oluşurdu?
İyi olmazdı gibi geliyor bana.
Ancak,
şu iş verme durumu, benim de çok canımı sıkıyor.
Kendi insanımıza iş temin edemezken, elin adamına iş vereceğiz.
Ne demeli?
Batı ülkeleri, başta Amerika olmak kaydı ile(Tabi ki İsrail yönlendirmesi ile),
iyi büküyorlar belimizi.
Dört yanımız ateş çemberi.
Bizi de tutuşturmak için, ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Maden ocaklarında olan ölümleri engelleyecek derecede teknolojiye sahip olduğumuzu düşünmek istiyorum, ayrıca suriyeli ve ıraklı mültrcilere kapımızı açmamız gerekirdi,onları o savaş ortamlarında bırakmak insanlık olmazdı, ancak burada el bebek gül bebekte yaşamaları gerekmiyordu, bizde de iş bulamayan evini geçindirmekte zorlanan insanlarımız varken, ağaç kesimine bende üzülüyorum, ağaçlar nefesimiz ve nefessizliğe göz göre göre mahkum edilmekte insanın içini acıtır,saygımla.
Sevgili Nermin...
Ben siyasetin hiç bir tarafı ile ilgilenmem, doğru bildiğim elimizden geldiği kadarı ile fakire fukaraya, ihtiyaç sahibine imkânı olanların yardım etmesi gerektiğidir. Bununda siyasetle ilgisi yok tabi ki. Yalnız nasıl bir iş ki, bu insanlar yerin bunca kat altında kömür karası çamur içinde iken ihtiyaçları olan aletleri devlet sağlayamazken, diyelim ki benim imkânım vardı; iki elim kan da bile olsa ben o aletleri yollardım.
Ülkemizde bu kadar zengin insanımız varken, kendi reklamlarını tv.ler de yapacaklarına neden bu insanları kurtarmakla yapmadılar.
Alın size en güzel reklam işte.
Hem insanlarımız kurtulurdu, hem reklamlarınızı yapmış olurdunuz.