uçurumun kıyısında kırmızı bülten ç.ağrısı
sizin tanklarınız var, her yere atışları serbest bombalarınız...öyle uzun menzilli fırlatıyorsunuz ki havaya herkesi...parçaları hangi karaya düşer bu insanların bilinmez, ama o kirli ellerinizi iyisi mi hiç çıkarmayın cebinizden...her yerde gözümüze batan bi kalıntınız !...sizin ağır silahlarınız var, toplum bilinci sıfır mürettebatınız...havadan yere isabet tutturamayan k.oyun güdümlü füzeleriniz ve yönünü şaşıran yoketatar’larınız...ilahi adalet!..havadan da vuruyorsun, yerden de...
"siz de yanlış yerde saf tutuyorsunuz bayan!" diyor bi replik...e n’apalım!..yüksek rakımlı acıların, varlıklı hüznünden geliyoruz bayım!
aslında listem hayli kalabalık...topu nereye tutacağımı, hedefi nasıl bulacağımı ben de bilmiyorum...düşlerim yürürlükten kalktığından bu yana açığa alınmış yüreğim...ve bu durumdan habersizim...hatta giriş-gelişme-sonuç bölümlerinden de bi hayli yoksunum...içimdeki savaş nasıl çıktı, nasıl patlak verdi şaşkınım...oldukça öfkeliyim o yüzden herkese...-biz bu yükün hakkından da geliriz- diyorum kendi kendime...peşine teselli bulamamış başka bi hüznü toprağa veriyorum kefensiz...bu topraklar verimli topraktı eskiden gözüm...tomurcuğunu özgürce açar, gülle donatırdı her sokağı...ne üç öğün göğsünü döverdi böyle, ne de üç öğün kan kusardı...üç el havaya acı sıkıldığı günden beri yasını tutar oldu toprak ana...bi daha da ne yüzü güldü ne de çiçek açtı çukur yanakları...
kırmızı bültenle sesimi arıyorlarmış...arasınlar bakalım...yokum diyorum hiç kimseye...sizin uzağınızda, sizden hariç başka sesler de var bayım...-niye öyle söyledin ki şimdi abla?- diyor Simran...tehlikeli diyorum, hep sesi olanları götürüyorlar çünkü...ellerimiz cebimize, hüznümüz pandomime, dudağımız sigaraya daha çok yakışıyor bizim...bu pozisyonu bozmayalım lütfen...hatta bundan güzel bi kompozisyon bile çıkar biliyor musun Mojgan...nefesini içinde tut bi süre...öyle kal sakın kıpırdama!..Najimiyan’a da söyle bir dahakine saçlarını toplasın...öyle gelişi güzel dağıtmasın...sıkı örsün örgüsünü...hatta etek boyunu yere kadar uzatsın...şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor...öyle bakma be kızım!..
bilirsin insan çelişkiye düşer bazen...en çok da kendisiyledir kavgası...içinde çığ gibi büyütüp, sonra da hücrelerinin duvarlarıyla paslaşır öfkesini...saatli bomba gibi üstünde taşıdığı isyanını korumaya almak ister bazen benim gibi...sorun yok her şey yolunda...bakın nasıl da mutlu herkes!..yani pimini çekmeden patlatacaksın gözüm...öyle daha tesirli...öyle daha hafızanda kayıtlı durur...yavaş yavaş dağılacaksın...patlayınca uçup gitmek var...parçalarını kim toplayacak sonra?..millet çöpünü yerden kaldırmıyor...kaldı ki sana dokunsun...avuçlarının ateşini bırak da, ense kökünden ayrılmayan çığlıkları söndürsün çocukların...herkesin önünde düğmesini ilikleyen hüzünlere; ayaklarına kuvvet, düşüncelerine baskı uyugulayan yerin çekimiyle karşılık ver...
ne gülünç!.."sen benim kalbimin etrafındaki kabukları kırdın" diyordu bi diyalog...soruyorum kendime hangi kalpten bahsediyor bu adam?..vücudumuzun her köşesinde bi parmak izinizi bırakmak zorunda mısınız beyler?..bunu duyunca başka replik arıza çıkartıyor hemen...
"duvardaki paslı çiviyi söküyor sanki pezevenk!"...hayır o öyle değildi diyorum...yüreğimizi elinize verdiğimizden beri bi daha yüzünü göremedik malesef bayım!
bi yerde okumuştum "ölmek uyumanın bir üst modeli" diyordu biri...eceliyle ölenlere ithaf bu olsa gerek...geçmiş zaman diliminden böyle masum konuşmak yine eski günlerin hatrına kalmış bişey...oysa şimdiki zaman bıçağını-kılıcını bileylemek, vurup-kırmakla meşgul sadece...kaldı ki güzel düşler kurmanın ne yeri ne de zamanı gözüm...biliyorum yine karşı taarruza geçecek bazı sapık zihniyet...boşuna sallıyorsunuz o elinizi havada...kanlı elinizi gördükçe ana rahmine tekrar sığınasım ve kovuğumdan hiç çıkmayasım var yeryüzüne...sizin öldürmeye meyilli mermileriniz var...benim kurşun as kelimelerim...dünyayı ortadan ikiye bölseniz yetmez size bu zulüm...bu vahşet...kaç hektarlık öfkeniz var ki sizin, sığacak yer bulamıyorsunuz böyle ?
ah bigün çıkıp gidebilsem kendimden...öyle ya sıramı kime kaptırıyorumdur kim bilir şimdi...yani anlayacağın hep başka sesler vardı gözüm...hep susturulamayan çığlıklar, acılar...hep başka birileri yüreğimi kurşuna diziyordu durmadan...içimdeki sesi susturmak için, uzak bir coğrafyanın yaslı tel örgülerine sırtımı dayayıp; uzak bir umudun barış resmini çizmekle oyalıyordum bazen kendimi...
kenarı kırılan bir tabağın senelerdir tozlu bir rafı işgal edişi gibiydi içimizdeki kırıklar...hep görmezden gelip aynı tabaktan, aynı hüznü, aynı kırıntıyı midede sindirmek hep ağır geliyordu işte...gündelik bir sarsıntıyı o an kabulleniveriyordu vicdan...ki vicdan gittiği misafirlikten evine dönmeyi akıl etmiyordu bi türlü...üzgünüz! boşaltılan yüreğimizde artık kimse oturmuyor bayım!
çıkmaz bir sokakta, doppelselbst mord’un kıyısındayım bayım...her kapıda bir çarpı işareti uyarı ışığını yakıyor uzaktan bana...düşlerin sıkı takibe alındığı bu saatlerde konuşmak çarpıntı yapsa da o telli duvarlara tırmanmam şart anlıyor musun...pamuk prens’imden vazgeçtim...atlı karıncalardan...kırmızı pabuçlu kızdan...alaaddin’in sihirli lambasından falan...dünyanın bütün süslü masalları, kahramanları sizin olsun! bana düşlerimi verin yalnız!
senin hep kendinle kavgan vardı...tellere taktığın, sınırlardan geçiremediğin öfken...tesirli parçalarınla duvarlara suikast düzenliyordun durmadan...iskeletor efektli...dram yüklü ne çok sen çıkıyordu üstünden...o kadar çok katil oluyordun ki; arkandan ölülerini gömecek adam kalmıyordu...o kadar çok kendini kaptırıyordun ki bu kirli oyuna, fırsat bile kalmıyordu kurbanlarının ah’ını duymaya...
güya kırmızı bültenle arıyorlarmış beni...söyleyin onlara yeryüzü kanla yıkandığından bu yana, oturum hakkını alamamış bayan...
bizim gülen bi yüzümüz vardı eskiden...aynı cesedi yüz sefer çiğnemişsiniz ne çıkar!..
mer@lgül...
YORUMLAR
‘’Bizim eskiden gülüşlerimiz vardı’’
Konuştuklarımızın, anlattıklarımızın ve en çok da söyleyemediklerimizin bizim üzerimizde hakları var. Sancı ondan sonra başlar zira. Aslında ‘’ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi’’ demek isterdim. Ama derdim o mu, çok net değil. Yazı da isabet oldu. Sık yazmıyorsun ama, sıkı yazdığını da eklemek gerek. İyi iş çıkmış. Kurgu gibi. Yazıda kişi ve kurumlar hayal ürünü değildir. Hayallerimizdeki kişiler hep iyi kişilerdir. Her iki söz de yalan. Çelişki işte. Anladık desek ne hâl olacak peki...
Asolan yazmaktır.
ve
sonrası.
Harun Aktaş tarafından 11/18/2014 9:39:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gule
şimdi bunları yazarken Forrest aklıma geldi...o da koşarak öğrendi yürümeyi...koşarak kırdı ayaklarının zincirini...sonra çivisi paslanmış bi bankta oturdu...şanslı sayılırdı...o eskimiş bankta hep biri vardı onu bekleyen...onun hikayesini dinleyecek ve ona eşlik edecek birini buldu hep yanında...oysa onun sayılı arkadaşları oldu sadece...en iyi çocukluk arkadaşı hatta sonra aşık olduğu kız Jenny ve en iyi askerlik arkadaşı Bubba...sonra savaşta -Vietnam'dı sanırım- Bubba öldü...bu adam bombaların arasından koşarak arkadaşlarını tek tek kurtardı...komutanı veya bi üst rütbe tam emin değilim Dan'i de kurtardı...ama Dan iki bacağını kaybetti ve sakatlandığı ve onu kurtardığı için Forrest'a hatta öfkelendi...böyle sandalyeye bağlanmaktansa ölmeyi yeğlemişti çünkü...sonra gel zaman git zaman bigün denizin ortasında Forrest'ın kırık-dökük teknesinde ona şöyle dedi "sen benim hayatımı kurtardın ben sana doğru dürüst teşekkür bile etmedim"...bu da dolaylı bi teşekkürdü aslında...özürle karışık bi itiraf belki de...
ne alaka diyeceksin...bilmiyorum aklıma geldi ve seninle paylaştım bunları...son bişey daha Forrest'la ilgili...Forrest birçok cümlesine "annem" diye başlıyordu..."benim annem öyle söyler"...sanki her cümleyi gerçek öznesine kavuşturamayacak gibi bi endişe taşıyordu gözleri...o yüzden birçok hikayesinde annesini baş kahraman yapıyordu...hikayeyi aslında onun ağzından dinliyorduk ama birçoğu sanki ona ait değillermiş gibi kulağa geliyordu...
bi reklam arası koyalım şimdi...
"hücrelerinizi uyandırın"
....
bak yine neler yazdırdın bana...bu anlamda teşekkür boynumun borcu bilesin...hikayeme eşlik ettiğin ve katıldığın için de tabi...
kal sağlıcakla...