- 567 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlaç!
‘Umarım kazanıp da ödersin bankadan çektiğim kredinin taksitlerini, yoksa biliyorsun benim emekli maaşım ev masraflarını bile zorla karşılıyor.’
Yatakta yatan hasta kadın, eşinin oğlu Uğur’a söylediklerini duyduktan sonra, yastığından yüzünü hafifçe ona doğru çevirip, zorlanarak zayıf sesiyle söyledi.
‘ Zavallı çocuğa fazla yüklenme Musa, zaten bugüne kadar işsizliğinden dolayı yeterince laf duymuş ondan bundan.
Yaşlı Musa’nın aklından hep bankadan çektiği 15000 lira kredi borcu geçiyordu.
‘ Hangi işsizlikten bahsediyorsun sen? O zaman senin şu zavallı dediğin çocuk neden amcasının otobüsünde muavinlik işini bıraktı? Sanayideki araba tamirci dükkanında neden işine devam etmedi? Zaten senin bu şımartmaların yüzündendi zavallı çocuğun liseyi zorla bitirdi ve üniversiteye giremedi.’
İşte eşine söylemek istediği sözler ve daha da fazlası bunlardı ama ne yazık ki doktorun eşine fazla konuşmaması için verdiği tavsiyeye göre susup durdu ve onun konuşmaya devam etmemesi için artık bir şey söylemedi.
Domaniç caddesinin sakin öğlen saatlerinde yeni motosiklet üstünde kendisini kaskın açık camından içeri giren rüzgarlara bırakmanın özgürce mutluluğu yaşamayı Uğur’dan başka kimse anlamazdı. Askerliğini geçen sene bitirdiği günden beri öyle bir huzura ve mutluluk denememişti. Restoranda paketçi olarak işe başladığı ilk gündü. Her şey inanılmaz derecede güzeldi, restoran sahibi pahalı takım elbisesinde ve güzel bir konuşma tarzıyla mükemmel ve saygı değer bir patron olduğunu ona göstermişti. Özellikle Marlboro sigara paketinden ona bir sigara ısmarladığından sonra ‘ Al paket sende kalsın’ söylemesi, ona doğru yerde ve iyi bir patron için çalıştığı ispatlamıştı.
Ama Domaniç caddesinde yeni sahip olduğu motosikletini sürerken öyle bir huzur içindeydi ki ne motosikletin aylık kredi taksitleri tedirginliğini düşünüyordu ne de restoran sahibinin iyi bir patron olduğu düşüncesinden hissettiği o güvenliliği . O an sadece kulaklarında dolaşan o ince sesi hep kendi kendine tekrarlayıp duruyordu.
‘tanıştığımızdan çok memnun oldum Uğur. Burası sakin bir restorandır. Çok fazla müşterisi yok. Zaten mahalle sakinleri fakir ailelerdir, onların bütçesi yetmez böyle bir restoranın yemeklerine. O yüzden rahat ol, burada çalışmaktan çok fazla yorulmazsın.’ İşte bu sözlerdi, o öğlen saatlerinde rüzgar dalgasının yüzüne çarpıp ve her seferinde kaskının içinde dolaşıp gezdiğinde kendi kendine onları tekrarlıyordu. Kulaklarının içinde hala dolaşan kasiyer kızın o hoş ve ince sesi vücudunun dört bir tarafını geziyordu. Onun sesi askerliğini bitirdikten sonra geçmiş senede uykuya dalmış hayatının uyanmasına bir alarm gibi geliyordu. Sanki ona kızlara karşı ufacık da olsa başka bir bakış yolu açıyordu. Belki de bu bir rastlantıydı ve o gün güzel bir hayatın başlanmasının mutluluk duygusundan dolayı ilk karşılaşıp muhabbet ettiği kızdan hoşlanmıştı.
Nedeni her ne olsa da kasiyer kızı ilk gördüğü an ona karşı içinde garip bir duygu hissetmişti.
‘ bu hafta içerisinde beni iyice tanımışsın. Biliyorsun kimseyi kırmak istemem. İşte hepsi eczacı arkadaşlarım, dükkanlarının deposu yok o yüzden bizim restoran deposunu kullanmak istediler. Ben de arkadaşlarıma hayır diyecek birisi değilim.’ İki hafta işe başlamasının ardından patronunun ona söylediği sözler bunlardı.
Yaklaşık altı ay olmuştu restoranda işe başlayalı. O gün öğleden sonra restoran deposundan eczanelerin birine ilaç karton kutularını taşıdığında kendi kendine mırıldanıyordu.
‘ Bana ne, ben burada paket dağıtım için işe başladım, ister lahmacun paketi olsun, ister ilaç kutuları.’
Ertesi gün bayram tatiliydi ve kasiyer kız Sıla onun ilk çıkma teklifini de kabul etmişti ve o yüzden öyle bir sevinç içindeydi ki başka bir şeyi düşünmek istemiyordu. Restoranda o güne kadar yemekten ziyade depodan eczanelere ve eczanelerden restoran deposuna ilaç kartonları taşıdığını hiç de önemsemiyordu. Zaten altı ay boyunca hiç bir kazaya uğramadan yemek siparişlerini ve ilaç kutularını yerlerine teslim etmişti ve patronu ay sonu maaşını geciktirmeden ve bir kuruşunu eksiltmeden ödemişti. Hatta geçen ay ikramiye maaş bile vermişti. O yüzden ilaç karton kutularının taşıması kafasına takacak bir şey değildi.
İki kişi için önceden rezerve olmuş masada oturup sipariş verdikleri kahve ve pastalarını bekliyordular. Hafifçe esen rüzgardan dalgalan Sıla kızın saçları yüzünün güzelliğini Uğur’un gözlerinde iki kat daha arttırıyordu. Bir an kızın masa üstündeki ellerini elleri içinde buldu. Sılan’nın elleri onun ellerinde serbest bırakılması Uğur’un yaptığı işten çekinmemesini açıklıyordu.
‘Söyle sana Uğur! Gelecek için planın ne? Kesin böylesine hep bir paketçi olarak devam etmeyeceksin, değil mi?’ Sıla’nın bu soruları biran Uğur’u tiksindirdi ve hayalindeki o soyundurduğu çıplak kızı, kucağında yatağa doğru taşırken yere düşürdü. Bir an kendine geldi ve cebinden çakmağını çıkarmayı bahane edip dar pantolonun şişmiş olan önünü içeriden düzeltmeye çalıştı ve sonra elini cebinden çıkarıp pantolon üstüne sürüdü ve önünün dikliğinin belli olmamasından emin oldu. Sorularından kızın kafasında paketçiliğin bir geleceği olmamasını düşündü. Hemen onun beklediği şekilde bir cevap verdi.
‘ Yok canım! Kim ister ki hayatının sonuna kadar bir paketçi olarak çalışsın.’
Sıla ona hemşirelik bölümünde ikinci sınıf öğrencisi olduğunu ve restorandan aldığı maaşla hem üniversite masraflarını hem de yaşlı anne babasına baktığını anlattı ve ona sordu.
‘ Sence ben anne babam hayattayken onlara hep bakabilecek miyim?’
Uğur kız arkadaşının sorularını düşünmeden yanıtlayıp duruyordu. Kendisini düşünceli ve kibar bir erkek olduğunu ona ispatlamaya çalışıyordu. Onun sorularındaki asil düşüncelerinin bir kelimesini bile anlamıyordu. kızın hayalinde gelecek evlilik hayatındaki erkeğin hangi bir işe sahip olduğu ve evlilikten sonra acaba baba annesine yine de bakıp bakamayacağı düşüncesi onun de hiç uğrunda değildi.
‘ Şimdiye kadar bakmışsın, bundan sonra neden olmasın canım. Sen iyi bir kızsın. Okul, iş ve anne babana bakman, gerçekten takdir edilmelidir.’
Sıla kız Uğur’un verdiği bu yanıttan hoşlanıp gülümsedi.
Sonra ikisi de çalıştıkları o müşterisiz restoranın nasıl da o güne kadar ayakta kalabilmiş olduğundan doğan şaşkınlıklarını birbirlerine anlattılar ama diğerlerinin işine burunlarını sokmamayı düşünerek bu konudan bahsetmemeye karar verdiler.
Sonra Sıla onun ailesinden sordu ve o da babasının emekli olduğu ve annesinin Diyabet hastalığından rahatsızlığını ve kaç yıldır yatakta kaldığını anlattı.
İşler gayet güzel ilerliyordu. Sıla gitgide daha da çok Uğur’dan hoşlanıyordu ve onun gelecekte iyi bir koca olduğunu düşünüyordu. Uğur ise Sıla’nın ellerinden daha da ileri gitmişti ve onun kolları ve saçlarını okşamaya başlamıştı. Gözlerini kapatıp ve hayalindeki çıplak kızı yatağa götürmüştü ki biran telefonu çaldı.
‘ Uğur! Annenin insülin iğnesini vurdum ama sonra durumu daha da kötüleşti. Onu hastaneye götürüyorum, hemen sen de oraya gel’ Uğur babasının sesini telefonda duyduktan sonra tedirgin bir şekilde durumu Sıla’ ya anlattı ve hemen babasının söylediği hastaneye gitmek zorunda olduğunu ona açıkladı. Sıla bunları duyduktan sonra Uğur’un annesinin durumuna üzüldü. Kendisini ona yakın hissettirmek amacıyla bunu iyi bir fırsat olarak değerlendirip onunla birlikte hastaneye gitmeye karar verdi.
Hastanede babasını gördüğü an ne olduğunu tümüyle anladı. Artık geç olmuştu. Annesi vefat etmişti ve baba oğul gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar. Hastane doktoru onun evdeki insülin iğnelerini kontrol edip ve laboratuvar sonuçlarına göre ölüm nedenini bozulmuş ve kullanım tarihi geçmiş insülin iğnelerinin kullanılmış olarak bildirdi.
‘ Ama doktor bey bakın, kutunun üzerinde ki yazılmış olan son kullanım tarihine bir sene var hala’
Eşini kaybetmiş üzgün ve böylesine bir sonuçtan şaşkın Musa’ya doktor şöyle dedi:
‘ Muhtemelen ilaçların son kullanım tarihlerini değiştirmişler ’
Cuma günü cami çok kalabalıktı. Uğur’un patronu ve Sıla’nın babası bile cenaze namazına ve başsağlığı söylemek için oraya gelmiştiler.
Patronu camiden ayrılırken Uğur’a yaklaştı ve sarılarak onu avutmaya çalıştı. Bir eliyle hafifçe sırtından vurup okşayarak öbürü elindeki 500 lirayı onun avucuna koydu, sonra yavaşçasına kulağına fısıldadı.
’Artık insanlık diye bir şey kalmamış. İki kuruş para kazanayım diye nasıl da milletin hayatıyla oynarlar şerefsizler? Başınız sağ olsun. Cenaze ve defin giderleriniz var, azda olsa bunu benden kabul et kardeşim!’
Restoran sahibi camiden çıkarken Uğur onu seyrediyordu ve onun o pahalı takım elbisesinde ve düşünceli davranışlarıyla ne kadar da iyi bir patron olduğunu düşünüyordu.
Patronu ise Uğur’un restorandaki ilaçlardan şüphelenmemesini öğrenip rahat bir nefes alarak camiden dışarı çıktı.
Muhammed Ahmedizade
İlaç! Yazısına Yorum Yap
"İlaç!" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.