- 394 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sınıf savaşlarından, Kimlik savaşlarına
1991’de Sovyetlerin çökmesiyle sona eren çift kutuplu dünya hangi ideoloji bağlamında olursa olsun siyaseten ve sosyolojik olarak sınıf mücadeleleri merkezinde çatışan bir dünya idi yani bu dünyanın kısa özeti; orta sınıfları ve siyasi iktidarlarca beslenen zengin burjuvaları ile hür dünya (Amerika ve Avrupa) bu dünyanın karşısında ise işçi ve köylünün yani ezilen halk tabakalarının iktidar kurduğu demir perde ülkeleri. Nihayetinde dünya siyaset tarihi ikiyüzlüce bir tavırla neredeyse Avrupa burjuvazisi kadar zengin ve hoyrat olan demir perde ülkelerindeki komünist parti üyeleri ve bürokratların oluşturduğu devlet kapitalizmini görmeye dursun kabaca ifade etmek istersek bir zamanlar dünyanın hali bu idi. Kendi zenginliklerini koruma çabası içinde mücadele eden Avrupalı sermayedarlar komünizmi ve vahşi kapitalizmin pençesi altında ezilen işçi sınıfının ayaklanışlarını öcü gibi göstere dursunlar zaman, zaman sokağa dökülen sendikalılar, komünist genç partizanlar hepsi yaptıkları sınıf mücadelesiyle sadece teoride mükemmel gibi görünse de yeni bir dünya vaat ediyorlardı. Bugün dünya -aslında en başından beri olduğu gibi- tek kutupludur ve o tek kutupta kapitalizmdir. Bugün gelişmiş süper güçlerden, ekonomileri bağımlı periferi ülkelerine ve çeşitli sermaye çevreleri ve uluslarca neredeyse varlığı bile gereksiz olan Afrika cumhuriyetlerine kadar dünya serbest piyasa ekonomisi ve onun kültürel alt yapısı olan küreselleşme ile kapitalizme mahkum edilmiştir.
Tabi bu mahkumiyetin kültürel, ekonomik ve sosyolojik olarak birçok sonucunu görmek ve yorumlamak mümkün. Nihayetinde kapitalizm Pazar açığını kapatmak amacıyla –özellikle 2. Dünya savaşı sonrası Avrupa barışıyla beraber- orta sınıfların genişlemesine imkan tanımış ve bunu ekonomik refah olarak tanımlamıştır nihayetinde bugün dünyada kapitalizmin egemenliği demek sınıf mücadelesine kalkışamayacak kadar narin ve kırılgan beyaz yakalıların egemenliği demektir ki bu durum uzunca bir süre egemen olan sınıf savaşlarının yerini kimlik savaşlarına bırakması anlamına gelir. Asıl sorun kimlik savaşlarının bir dünya vaat etmekten öte bir kör dövüşünden farksız olmasıdır. Bütün bu sonuçlar ışığında bakıldığında kimlik denen olgu operasyonel yani cebimizde taşıdığımız bir kafa kağıdı değil, bütün bir felsefe tarihindeki ontolojik (varlıksal) sorgulamaların bir yanıtı haline getirilmiştir ki bu durum insanlığın aklını yerinden eden bir deli gömleğini sırtına geçirdiğini gösterir. Bu büyük bunalım hali karşısında insanın kimlik denen olguya bütün hayatını sığdıramayacağını bilmesi şarttır ki aksi takdirde dünyada yapılan her siyasi hamle bir kimlik söylemine evrildikçe kapitalizme karşı dahi olsa farkında olmadan kapitalizme ve yeni dünya düzenine hizmet eden bir konum alacaktır.
Hasan Özyurt/10 Ekim 2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.