- 377 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bizim Köyün Çobanı-2
BİZİM KÖYÜN ÇOBANI-2
.
“Kaybetti çobanı evde uyurken
Başsız kaldı bizim köyün sürüsü
Kaçtı gitti çoban gece yarısı
Derde düştü bizim köyün sürüsü
.
Kavil etmiş gece kaçıp gitmeye
Niyeti yok gelip sığır gütmeye
Yüzü tutmaz geri dönüp bakmaya
Derde düştü bizim köyün sürüsü
.
Aşık der ki yazık oldu sürüye
Bizim çoban dönmez oldu geriye
Sabah oldu gün dikildi tepeye
Hapı yuttu bizim köyün sürüsü”
.
Son dörtlüğün ilk dizesindeki “Aşık der ki...”de bahsi geçen aşık, ben oluyorum. Mahzuni Baba’nın Bizim Köyün Çobanı’na nazire yaptım. Nasıl, becerebilmiş miyim? Tam yerine denk geldi. Böyle bir nazire yazdım cancağızım.
Diyeceksiniz ki: “Niye?”
Anlatayım öyleyse. Bizim köyün sığır çobanı Lütfi, on parmağında on hüner bir zat-ı muhterem. Çobanlığın yanı sıra at, araba alıp satıyor. Bakıyorsunuz bir iki çoban köpeği getirmiş. Ala vere...
Oğulcuklu memnun. Bizim enişte Memet, Lütfi’nin çobanlığına toz kondurmuyor. Diyor ki:
“Lütfi hayvanları serbes (serbest) bırakıyo. Mal maş rahat idiyo. Arada bir ata binip topluyo dağılanı. Lütfi’den memnunuk abi...”
Bu memnuniyet ne yazık ki uzun sürmedi. Çoban Lütfi’nin gününün dolmasına bir ay kala olanlar oldu. Lütfi hayvan sahiplerinden alacağını aldı. Herkes kuruşuna kadar ödedi çobanlık ücretini Lütfi’nin. Öyle söylüyorlar ben ne bileyim...Benim bildiğim bir gece çoban Lütfi yükünü yükleyip sırra kadem bastı.
O gecenin sabahı saat 8.00 olmuş. İnekçiler toplanma bölgesine getirdiler hayvanları. Lütfi bekleniyor. Çoban Lütfi kahvaltısını yapıp gelecek. Hayvanları yaylıma çıkaracak. Saat 8.30 oldu. Gelen giden yok. Köy bekçisi Hacı Memmet geldi kapıya. Ünledi:
“Lütfi! Lütfiii...”
Lütfi’den ne bir ses ne de bir nefes... Avluda bir hareketlilik gözlenmiyor. Gözlenmiyor derken Sadullah emminin üç buçuk metre yükseklikteki avlu duvarı, avluyu görüş alanının dışında tutuyor. Muhtar Ferat geldi traktörle. Traktörün kabini üstünden avluya baktı. Avlu tam takır, kuru bakır.
Çoban Lütfi gitti gider. Nazmi abi geldi. Avlu kapısını açtılar. Yükte hafif,pahada ağır eşyalarını alıp gitmiş bizim köyün çobanı. Nazmi abi döküntüyü topladı. Eski berki...Postal,iskarpin,laylon (naylon)hanım ayakkabısı,pırtı,mitil... Yığdı Battallar’ın Bahçesi’ne. Bir ateş goyurdu (bıraktı). İnil inil yanmada çobanın metruk eşyası. Eşya yanadursun, bir gümleme...Sağa sola saçıldı öte beri. Tüp müp patladı sandım. Evden koşup geldim. Baktım tüp patlamamış. Bu ikilemedeki “müp” çözülemedi. Patlayan nesnenin (müp) ne olduğu bilinmiyor.
Hasılı velkelam Lütfi’nin tamamlamadığı süreyi Musa idareten tamamlayacak. Şimdi kendi mallarıyla birlikte köylünün sığırlarını Musa güdüyor. Biniyor Tarçın’a. Tarçın da Musa’nın çoban Lütfi’den aldığı yağız at. Etem de Tarçın’la az poz vermedi hani.
İşte böyle aziz dostlar. Oğulcuklular Lütfi’nin yerine yeni bir çoban tutacaklar. Tutacaklar tutmasına da Lütfi’nin yerini dolduracak mı yeni çoban? Bunu da zaman gösterecek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.