SIVI SABUN, BAYANLAR, TAKINTILAR, SEVDİĞİM
Sanırım bir ara Fırat Üniversitesi’nin merkez kafeteryasında çalıştığımı yazmıştım. İşte bu dönemde yaşadığım olaylara farklı bir bakış açısı ile bakmak ve bir şeyler saçmalamak için uygun zaman. Şu an gecenin ikisi gözümde dalma uyku yok. Sigara içe içe sarhoş oldum, canım sıkıyor, midem bulanıyor. İnsanların en yalnız oldukları an gecenin ikinci bölümüdür.
Neyse geçelim mevzuya. Genelde sabahları pek öğrenci içeride olmadığı için rahat olurduk. Belki arada bir veya iki kişi içeri girer ve hemen çıkardı. Bu sebepten etrafı silerken, ellerimiz kirlendiğinde bayanlar tuvaleti daha yakın olduğu için oraya dalış yapardık. Bol sıvı sabun ile ellerimizi yıkamak ancak bayanlar tuvaletinde mümkündü.
Erkek tuvaletinde sabunluklara doldurulan sıvı sabunlar yarım günde biterdi. Ama nedendir bilinmez bayanlar tuvaletindeki sıvı sabun en az beş gün yeterdi. Ve sanırım o sıvı sabunun yarısını da biz personel kullanırdık. Zaman zaman ortamda bu olayı tartışırdık. Kimisi bayanların pislik olduğunu tuvaletten çıkınca ellerini yıkamadıklarını söylerdi. Kimisi ise çok titiz oldukları için ellerini musluklara sürmüyor, ıslak mendille tuvalet kapılarını açıyor, tuvaletten çıkınca da yine ıslak mendille ellerini temizliyorlardı.
Arkadaşlar bu mevzuyu tartışa dursun ben ilk kez bu üniversitede bir kız gözüme kestirmiştim. Ve bu ara popüler olan mevzuya onu karıştırma niyetinde değildim. O çok kibar ve çalışkan Mekanik Fizik öğrencisi idi. Sıvı sabun mevzunun dışında tutmakta fayda vardı, çünkü o bir melekti. Ve bu meleğe yaklaşmak hiç de kolay görünmüyordu. Sabah on civarında içeri giriyor, en köşeye oturup kitaplarına bakıyor, kâğıtlara bir şeyler çiziyordu. Bazen o kadar derse dalıyordu çay içmeyi bile unutuyordu.
O anlarda yanına gidip yapay bir öfke ile kıza bu kadar inek olmayın, çayınızı için demek gelirdi. Sabahları çayın yanında kahvaltılık bir şeyler atıştırmaması canımı sıkardı. Resmen kız için üzülürdüm. Acaba parası mı yoktu? Hiçbir zaman bu sorumun cevabını bulamadım. Diğer kızların hepsinin erkek arkadaşı vardı ve erkek arkadaşları sürekli bir şeyler koyuyordu sevgilerinin önüne. Bazı kendini bilmez kızlar erkek arkadaşlarını enayi yerine koyar gibi masaya gelen çayın, çikolatanın, kahvaltığın tadına bakmadan çöpe giderdi.
Ben kız ve kendim için üzülmeye devam ederken sıvı sabun mevzusu tartışılıyordu hala. Bir gün ben koridorda açık camdan dışarıya bakıyor, sigaramı içiyordum. Dışarıda kar yağıyordu ve hüzünlenmiştim. Daldığım sırada yanımdan bir gölge geçti. Çevik bir hareketle başımı çevirince mekanik fizikçi kızın lavaboya gittiğini gördüm. Aklıma sıvı sabun mevzusu geldi. Gerçekten de bu kızlar ellerini yıkamıyor muydu? Kaloriferin olduğu tarafa doğru gittim ve lavabonun kapısını gözetledim. Tabi ki içerisi gözükmüyordu. Çünkü L şeklinde bir girişi vardı.
Acaba kendisinden bu ara epey hoşlandığım kız elleri ıslak olarak mı çıkacaktı lavabodan? Ben öyle düşünürken kafayı yediğim aklıma geldi ama yine de oradan ayrılmadım. Bir sigara daha yaktım. Beş altı dakika sonra kız çıktı. Lavabonun kapısında duraklayıp dikkatlice bana baktı. O çok hoş ve parlak gözleri ışıldadı. Sıska bedeni, kıvırcık saçları, seyrek örmeli kazağı onu daha özel yapıyordu. Elindeki selpak mendili görebiliyordum. Evet, ellerini yıkamıştı ve mendille silmişti. Fizikçide ıslak mendil hastalığı filan yoktu ve tertemiz bir kızdı. İçi de temizdi, dışı da.
Mendili benim yanımdan geçerken dibimdeki kapağı olmayan teneke çöpün üçüne kibarca attı. O gözden kaybolunca çöpün içine dikkatlice baktım atılan tek selpak mendile. Mendili parmak uçlarımla çıkarıp tiksinerek koklamak isterdim ama bunu yapamadım. Acaba sıvı sabun dökmüş müydü eline? Bir süre mendile bakıp kendi kendime tebessüm edip işimin başına döndüm.
Kanıtların hepsi elini sıvı sabunla yıkadığını gösteriyordu. Endişelenmeme gerek yoktu. Sıvı sabunla ellerini yıkayan parlak gözlü çirkin ve tatlı kız yine dersine yoğunlaşmıştı. Masanın üstüne yığılmış olan fotokopileri karıştırıp duruyordu. Ben de karşıdaki masada çaktırmadan kıza bakıyordum. Kıpırdayıp duran ayaklarına yoğunlaşınca benim bu kızla aramın iyi olmadığını ama onun Allah ile arasının iyi olduğu sanısına kapıldım.
Allah ona cennette bahçeli villalar filan hazırlamıştı. Hem fizikçiydi, hem de ilahiyatçı gözümde. Az ileride bir ilahiyat kızı Kuran okuyordu. Kuran okuyan bir hanımefendi için fazla seksi giyindiğini düşündüğüm bu hanımefendiye gidip şu fizikçi kızın ondan daha mübarek bir insan olduğunu söylemek geçti.
Bunu direkt gidip söyleyemezdim. İlahiyatçı hanımefendi başını kitaptan kaldırınca buna alaylı bir yüz ifadesi ile baktım. Karşılık olarak ince, şekilli burnunu çekti. Üstüne giydiği kot ceketin düğmesine yoğunlaştı.
Boş verdim ilahiyatçıyı. Belki de o da mübarek biriydi. Seksi olmak onun suçu olamazdı.
Fizikçi kız toplanmaya başladı. Kendisini izlediğimi gayet iyi biliyordu. Tam bu sırada baş belası kedi pencereden içeriye girdi. Baş belası kedi, ilahiyat okuyan kızların masasının dibine girdiğinde kızlar çığlık atmaya başladı. Patron kediyi çıkarmam için işaret etti ileriden. Suratımı ekşiterek kızların masasına gittim. ‘’Abi kediyi çıkar!’’ Kediyi yakalayamadım. Gitti bu sefer de fizikçi kızın masasının dibine girdi. Fizikçi kız eğilerek kedinin başını okşamaya başladı. Kızarmış olarak kızın yanına kadar gidip kediyi yakaladım. İlk kez bu kadar belirgin olarak kıza dikkatlice bakıp sempatik şekilde gülümsedim. O da kediden veya benden korkmadığını göstermek için gülümsedi, ayağa kalktı. Gidiyordu. Beraber dışarıya kadar yürüdük, ellerimin arasındaki kedi acı acı miyavlamaya başladı. ‘’Zavallı üşüdüğü için içeri giriyordur,’’ dedi bana. Ben de ‘’Galiba öyle!’’ diye karşılık verdim, kediyi yere bıraktım. Kedi tekrar camdan içeri girdi. Umursamadım. İlahiyatçı kızlar tekrar çığlık atmaya başlamıştı. Onları da umursamadım, kediyi tekrar dışarı atmamı işaret eden patronu da. Bu sırada fiziği mükemmel olmayan fizikçi kız hüzünlü şekilde çamların arasından devam eden patikadan gözden kayboldu…
Doğa, hayvan düşmanı ilahiyatçı kızlara yardım etmeye gerek yoktu. Onlar Kuranlarını okusunlardı, seksi çığlıklar atmanın sırası mıydı? Penepol içerikli ıslak mendille yüzlerini silsinlerdi… ‘Affet Allahım’da Yöneti’’ olarak çalışmaya devam etsinlerdi (son zamanların popüler işiydi)… Yan tarafta oturan karizmatik gencin ilahiyatçı kızların yardımına koştuğunu görünce çöpün içine tükürdüm. Aklıma gelen hayale yoğunlaştım.
‘’Albert Einstein veya Albert Camus veya herhangi bir aşk romanı okuyor musun?’’
Hiç okumaz mı? Einstein ‘kanki’siydi. Ah, ölürdüm ben Camus ve Albert hastası kız için. Diğer Cuma cumaya gittiğimde kendisi için dua edecektim. Belki bir buluş yapmasına yardımcı olacaktı duam. Akşam bir yerlere gezmeye gitmeyecek miydik?
‘’İnan bu aralar çok yoğun ders çalışıyorum. Dediğin gibi belki duan sayesinde yeni bir buluş bile yaparım. ‘A’yı hayatta başarı olarak tanımlayalım, o zaman A = X + Y + Z’ dir; X çalışmaktır, Y oyundur Z ise çenesini tutmayı bilmektir.’ Hatırladın mı?’
Bizim için de mutluluğun formülünü icat edebilirdi bu kız… Hatırlayamamıştım. Ben klasik sözünü biliyordum. Ve artık nefret ediyordum aynı sözü sanal ortamda duymaktan: ‘3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.’
İçeriye tekrar geldiğimde kızın masasında bir sayfanın olduğunu gördüm. Çalışma arkadaşım kâğıdı cüm edip çöpe atmak üzere iken yetiştim. ‘’Ver o kâğıdı, ver!’’ dedim. Normalde oturduğu masada çöp bırakmayacak kadar düşünceli bir insandı. İçtiği çayın karton bardağını mutlaka çöpe atardı. Büyük ihtimalle benim için bırakmıştı kâğıdı masada. Karşı masada oturan öğrencilerin bakışlarını umursamadan kâğıdı açtım. Bildiğimiz A4 çizgisiz kâğıttı. Müsvedde olarak kullanmış, pek boş yer bırakmamıştı. Boş olan köşelere de çiçekler filan çizmişti. Bir masaya oturup dikkatlice kâğıdı inceledim. Sevgi ile düzeltmeye çalıştım. Karşı masada oturan gençler ağızları açık şekilde beni seyrediyorlardı. Hiç umursamadım.
Masadaki kız grubu kahkaha atmaya başladı. Gene umursamadım. Kâğıdı katlayıp cebime koydum.
İşi bıraktıktan sonra orada gördüğüm birçok insana Elazığ’ın meşhur Gazi Caddesi’nde denk geldim. Ama şansız biriyim ki herhalde mekanik fizik okuyan kız hiç karşıma çıkmadı. Hala Elazığ’da gezerken onu arıyorum etrafta.
Mutluğun formülünü bulmuştu belki de…
YORUMLAR
Eser güzel betimleyici ve ironik bu el yıkama mevzusunda kız,erkek öğrenci sayılarını bilseydik net
cevap verebilirdik bence kız öğrenci sayısı az olduğundan bitmiyor olabilir.))))))