KENDİSİ İÇİN YAZAN İNSAN
İnsan niçin kendisi için yazıyordur, diye sorarım kendime. Galiba canın sıkıldığında sadece hoş vakit geçirmek için yazıyorsan kendin için yazıyorsundur. Yazdığın metinlerin insanların ilgisini çekip çekmesi seni ilgilendirmiyordur. Popüler olma gibi bir derdin yoktur. Sadece canın çok sıkılmıştır. Bu sebepten bilgisayarın tuşlarına basman gerekiyordur.
Peki, kendisi için yazan bir adam, yazdığı metinlerin birilerinin okumasını ister mi? Elbette isteyebilir. Amacı takdir edilmek değil, sadece ne yazdığını, doğru yolda olup olmadığını öğrenmektir. Benim için de bu bakış açısı geçerlidir. Aksi takdirde kimsenin ilgi göstermediği konularda ve üslupta yüzlerce yazı kaleme almazdım.
Dediğim gibi insan gene de kendini yazılarını tanımak için birilerinin okumasını istiyor. Okuyan kişi sayısı beş olur veya on olur, fark etmez. Bir kişinin okuduğu bir metinden bile hangi yolda olduğumu anlayabilirim sanırım.
Bu konu ile bir olay anlatayım. Geçen yıl ben Fırat Üniversitesi’nin merkez kafeteryasında çalışıyordum. Amacım üç beş kuruş para kazanmaktı. Yoksa güzel bir bölüm okuyamadığım için okuyan öğrencilere bakıp hayal kurmak değil.
Daha çok mühendislik ve ilahiyat okuyan gençlerin takıldığı bu kafede ilk zamanlar çok bunaldım. Zamanla birkaç öğrenci ile tanıştım. Kitaplardan, edebiyattan, sanattan, sinemadan bahsettik. Galiba başka da yoktu böyle konulara ilgi duyanlar. Varsa da kafeye gelmiyorlardı. Onlar kafe köşelerinde kahkaha atıp bedava wifi ile Facebook’ta gezecek insanlar değildi.
Zaten mühendislik veya ilahiyat okuyan gencin kitap okuması, sinemayı yakından takip etmesi imkânsızdı. Biri Arapça metinler içinde boğuluyor, diğeri sayılarla çarpışıyordu. Bir gün arkadaş yazdığım romanın giriş kısmını okudu ve hiçbir şey anlamadığını söyledi. Biraz cahil olduğunu ekledi alaylı alaylı. Belki geleceği parlak olan bu gençlere de göstermek lazımdı. Hiç gereği yoktu. Hepsi robottu. İşleri kahkaha atmak ve pizza yemekti bu aralar.
Aradan bir veya iki hafta geçti. Ben bir masanın altında 50 TL buldum. Bu paranın kime ait olduğunu bulmam lazımdı. Arkadaş paranın kime ait olduğunu sorarken yazdığım romanın giriş kısmını okuyup okuyamayacaklarını da sormamı istedi. Ben de kabul ettim. Okuduktan sonra fikirlerini yazılı veya sözlü olarak iletebilirlerdi.
Başladım masaları gezmeye: ‘’Merhaba. Para kaybeden var mı aranızda kızlar?’’ ‘’Para mı? Kaç para olduğuna bağlı!’’ dedikten sonra kahkaha attı bir tanesi. ‘’Kaç para olduğunu söyleyemem! Peki, aranızda edebiyatla ilgilenen var mı?’’ Yoktu. Hepsi Mühendislik okuyordu. Hepsi kahkaha attı, ben devam ettim.
İkinci masaya geldim: ‘’Aranızda para kaybeden var mı gençler?’’ Kaybeden var mıydı harbiden?.. Yokmuş. Peki, kitap mitaplarla arası iyi olan var mıydı? Maalesef yoktu. Bilgisayar mühendisliği okuyorlardı.
Üçüncü masa: ‘’Para kaybeden var mı aranızda arkadaşlar?’’ çantalarını, ceplerini kontrol edecek kadar uyanık çıktı üçüncü masa. Kaybeden yoktu ama diğer arkadaşlarına da akşam soracaklardı. Kaç para bulmuştum? Kaç para bulduğumu unutmuşum.
Dördüncü masa: ‘’Merhaba gençler, afiyet olsun! Para kaybeden var mı aranızda?’’ Bazısının epey parası kaybolmuştu ama ne kadar olduğunu bilmiyorlardı. Jeoloji okuyan genç kızın yüz lirası kaybolmuştu ve kahkaha atıyordu. Peki, okuma yazma ile arası iyi olan var mıydı? Bir tanesinin vardı? Ama sadece okuma ile. En son geçen yıl Ömer Seyfettin’in ‘Bomba’sını okumuştu.
Beşinci masa: ‘’Selamın aleyküm gençler! Nasıl gidiyor?’’ iyiymiş! Para kaybedenler vardı. Ama miktarı bilmiyorlardı. İlahiyat okuyordu bir tanesi, bir tanesi beden eğitimi öğretmenliği. Diğerleri ne okuduğunu da hatırlamak istemiyordu. Sosyal gençlerdi, hava güzeldi.
Altıncı masa: ‘’Merhaba arkadaşlar! Nasıl gidiyor hayat?’’ iyiymiş, para filan kaybetmemişlerdi. Ama arkadaşlara da soracaklardı sonra. Evet miktarı, nerede kaybettiğini, kaçlık banknot olduğunu biliyorsa yanıma gelebilirdi istediği zaman. Edebiyat sanatın Elazığ’da işi olur muydu? Neden olmasındı ki? Onların ne işleri vardı Elazığ’da? Kimya, Rehberlik okumak için gelmişlerdi Adana’dan, Ankara’dan..
Yedinci masa: ‘’İyi okumalar! Ne okuyorsunuz?’’ Elif Şafak’ın Aşk romanını okuyordu tek takılan hanımefendi. Biyoloji okuyordu ayrıca. Elif Şafak’ı öylesine almıştı. Okuma yazma ile arası yoktu. Para kaybetmemişti. Kendisini rahatsız etmiştim. Kesinlikle rahatsız etmemiştim ve İstanbul’dan gelmemiştim. Buralıydım ve burada yaşıyordum.
Sekizinci masa: ‘’Merhaba!’’ Soru sormama fırsat vermeden masalarında az bi pide kaldığını söylüyor Kürt olduğunu düşündüğüm hanımefendi. Ellerini sürmemişlerdi. Ayrı bir yere kaldırabilirdim. Ben de çok istedim ama öyle bir imkânımız yoktu. El sürülen veya sürülmeyen tüm pideler aynı yere atılıyordu. Böyle ince düşünmesi çok hoştu. Nereden gelmişlerdi bu üniversiteye? Diyarbakır’dan… Ne güzel, keşke herkes devrimci olsaydı! Yanındaki iki erkek arkadaşı da gayet samimi bir hava ile gülümsüyor. Parayı kim bulmuştu ki kaybetsin!.. En azından şu bisküviyi yiyebilir miydim? Son kalmıştı ve çöpe gitmesini istemiyordu devrimci genç kız. Tabii ki yiyebilirdi. Aldım Biskremi. Mideme indirdim.
Dokuzuncu masa: Bir genç kız çiftlik oyunu oynuyor rahatsız etmemek gerek. Büyük ihtimalle epey para kazanmıştı çiftliğinden ve paraya ihtiyacı yoktu.
Onuncu masa: ‘’Selamın aleyküm!’’ Gayet samimi bir hava ile karşılık veriyor Elazığ şiveli arkadaş. Bilgisayarının kapağını kapatıyor. Herhalde yanına oturabilirdim. Nasıl gidiyordu hayat? Pek iyi değilmiş. Parası filan kayıp mıydı? Ceplerini kontrol ediyor. Gülerek kaybetmediğini söylüyor. Bir tane manita bulamadığından yakınıyor hemen. Neden bulamamıştı ki? Oysa çok da yakışıklı gençti. Belki fazla efendiydi. Kitaplarla arası nasıldı? İyiymiş. Kendisine bir romanın giriş kısmını verseydim okuyabilir miydi? Bana aitse tabi ki okuyabilirdi. Hemen getirmemi istiyor. Gidip getiriyorum okumaya meraklı bir genç bulmuş olmanın sevinciyle.
Şöyle bir girişe bakıyor. Çok akıcı olduğunu söylüyor, akşam hepsini okuyacağını, eser hakkındaki fikrini de en kısa zamanda yazacağını heyecanla ifade ediyor.
YORUMLAR
şahsen ben, romannınızın giriş kısmını okumaya talibim. ayrıca elli lira kaybetmiş de olabilirim.)) üniversite okumak sadece laftan ibaret bir şey. düşünsel anlamda insan gelişmek istiyorsa kitaplardan başka yolu yoktur. tabii ki kitap seçimi yapmak önemlidir. ben üniversite okumanın bana düşünsel anlamda pek bir şey kazandırdığını söyleyemem. ancak farklı sosyal ortamlar tanımak insanı düşünmeye ve okumaya yöneltir, bu faydası yadsınamaz. bu arada insanın her davranışı bencil temellere dayanır ve bu doğal bir şeydir. yazmak bile böyledir. insan anlaşılmak istediği için yazar bence.
yahyaoguz tarafından 11/3/2014 10:56:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
bende aynı amacı güderim yazarken, hangi yolda olduğumu bilmek için..tebrikler
ccelayir
Yazmak dedin de nerelere götürdün. Matematik ve fizik ağırlıklı bir eğitim, mühendislikte kılınmış karar ve analitik düşünmenin en önemli kazanım olduğu sanrısı...
İnsan kendi için yazmaz, öyle olsa neden diğer insanlarla paylaşsın ki...
Elli kağıdı ben kaybettim desem inanmazsın elbet. Ne zaman, ne mekan tutmuyor zira. Oysa bu ihtimal var.
Bir ara alırım elli kağıdı.
Ben 61 yaşımdayım.Yazmaya emekli olduktan sonra, 58 yaşımda başladım. Memuriyetim döneminde nefret ederdim yazmaktan, zira işim gereği ambele olmuş bir kafa taşırdım hep. Okumayı da çok sık yapmamakla birlikte, şiir okumak ve girişinde sıkılmadığım roman vs.leri okumak hoşuma giderdi. Girişinde sıkıldığımı hissettiğim kitapları ise raflardaki tozlara armağan ederdim. Eh, sizin yazınızı da sonuna kadar okuyup yorum yaptığıma göre sıkılmamışım demekki! Sadece bir ara, sordulanan masa sayısı arttıkça sıkılır gibi oldum. SAYGIYLA
Kemnur
Esinti kıvamındaydı en az paylaşımınız kadar. Sürükleyici üslubunuzu tebrik ederim.
İnsan ne için mi yazar? Var olduğunun bir kanıtıdır çünkü kelimeler ve ve sayısız sebep. Ama kelimelerin ve kalemin ne ihaneti söz konusudur ne de zarar verir kalemin sahibine.
Kutlarım bir kez daha.
Esenlikler dilerim.
Gülüm Çamlısoy
Yazı dilin ve üslubun güzel okutuyor ,tebriğimle.bence kendi için yazan kişi olduğunu düşünmüyorum çünkü o zaman
muhteşem ve gizlenecek bir hazine gibi olur ve başkasının onu elinden alacağı düşüncesiyle saklarsın
en gizli zulalarda tek sende bulunmasının hazzıyla bakar bakar seversin ancak bu dediğimi korkunç değerde elinde bir giz yada maddi bir şey bulunan bilir yani ammeye açılmışsa bir eser bence sahibi ben kendim için yazıyorum derse nandırıcı olmaz.
Keskinkalemzaman tarafından 11/3/2014 12:12:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
''Azmin sonu başarmaktır.'' boşuna dememişler.
Merak ettik şimdi değerlendirmesini öğrencinin.
Bu arada,
masalar arası seyahat de gerçekten güzeldi.
Zevkle, ilgi ile izledik kafeteryadaki muhabbeti.
Ha!...
Elli kağıt ne oldu bu arada?
ccelayir
Paraya gelince para hala bende duruyor.