- 886 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Aziz Nesin
Yazdığım kitaplar, yazdığım şiirler yoksunluk ve yoksulluk üzerineydi. Ve mizah anlayışım yıkıcıydı. Kimi zaman sudan sebeplerle düzenlenen hükümetin yemek törenlerine köşe yazılarımda yer verir ve şöyle derdim; kazan töreni.
Yıl 1993’ü gösterirken bir kitapla tanıştım. Okudum, kokladım hissettim. Soğuktu, ölüm kokuyordu ve yasaktı benim ülkemde bu kitap. Çevirisi yasak, okunması yasak bu kitaptan söz edilmesi dahi yasaktı. Yasaklı olan her şey nedense hoşuma gider. Bir merak uyandırır bende. Göçmen kuşları gibi özgür olması gerekiyor kitapların. Her ülkeye adım atmalı, paylaşılmalı, okunmalı kitaplar. Kitapların özgürlüğü için çıktım bu yola ve imkânsız olanı, ucunda ölüm olanı yapmak istedim. İlk girişimimim yasaklanan kitaplar üzerinde ki yasak kararnamesinin kaldırılmasını hükümete sunduğum dilekçede belirttim. Hükümetten beklediğim olumlu yanıt gelmeyince yasaklı kitabın çevirisini yapmaya karar verdim. Kitabın çevirisi henüz bitmemişti, birkaç bölümünü tanıtım amacıyla gazetede yayınlamaya başladık. Diğer ülkelerde ki gibi ülkemiz de karıştı. Bu kitabın çevirisini yapmaya kalkan diğer ülkelerde ki birçok yazar ya acımasızca öldürüldü ya da öldürülmekten beter edildi. Şeytan ayetleri kitabının çevirisini yapmakta ki amacım yazar Salman Rüşdü’nün davasına katkıda bulunmak değil tam tersine kendi davamı savunmaktı. Yasaklı olan her kitabın yayın hayatına alınmasıydı, benim davam. O gün Cuma namazı sonrası protesto amacıyla hükümet konağına yürüyordu halk. Hükümet konağının önünde bir iki saatlik protesto ardından hükümet konağı meydanından ayrılıp kaldığımız otele doğru gelmekteydi kalabalık. Binlerce kişi slogan atıyordu. Her bir ağızdan çıkan aynı ses. Kahrolsun laiklik şeriat isteriz şeriat.
Sonumuzun geldiğini anlamıştık artık. Binlerce kişi otelin etrafını sarmış bizler otelde mahsur kalmıştık ve sloganlar gittikçe sertleşiyor halkın öfkesi daha da artıyordu. Burası sizlere mezar olacak sloganları. Bir kenara büzülmüş şekilde ölmek istemiyordum. O an geldi yuhalamalarla otelin camları taşlanmaya başlandı. Ne askeriye ne polisler nede hükümet hiçbir şey yapamıyordu. İğne atsan yere düşmezdi bir mahşer kalabalığı vardı adeta. Binlerce kişinin aynı anda slogan atması dizlerimizin titremesine yetiyordu. Düşünemiyorduk bu kalabalığın arasında olduğumuzu. Otelin önünde ki araçları yakmaya başladılar tekbir sesleriyle. Korkuyorduk, çıkar bir yol arıyorduk ama mahsurduk. Bir üzümün salkımları gibi otel boşluğunda dizilmiştik. Alevler kerpiç oteli sarmıştı. Alevlere değil dumanına kalsak yine ölürdük. Arkadaşlarımın çoğu arka kısımdan kaçmayı denedi sonları ne oldu diye merak etmiyorum çünkü…..
İtfaiye gelmiş alevleri söndürüyordu o anda arkadaşım imdat diye var gücüyle bağırdı. İtfaiye yanaştı. Ayaklarımı itfaiyenin merdivenine atmıştım ki aşağıdan asıl öldürülecek herif bu diye bağırıyorlardı. Kısa sürede aşağısı mahşer yerine döndü. Dönsem alevler Arasında kalacağım insem linç edilecektim. Kararsızdım o anda itfaiye eri kolumdan tuttuğu gibi dördüncü kattan aşağı attı. Sıcakkanlar dökülüyordu, hissetmiyordum artık suratıma inen sopaları. Sürüklemeye başladılar meydana getirdiler bütün halk etrafıma toplanmıştı. Öldürün diye bağırıyorlardı. Darağacına götürdüler hattini bilmeyenlerin ipini geçirdiler boynuma ve o anda anladım her şeyin bir sınırı olduğunu. Son duyduğum binlerce kişinin yuhalamasıyla darağacında sallanmam oldu…
YORUMLAR
Kendiniz için nasıl bir ölüm isterdiniz?.. Yazmış olduğunuz gibi bir ölümmü olmalı yoksa.. Kirli bir duvar dibinde gözleriniz ve elleriniz bağlıyken cesaretle göğsünüzü şişirip "Ateş" sesini bekleyerek mi?.. Nasıl insan, bir otoyolda karşıdan karşıya geçerken gelen kalleş bir ölümü yakıştıramıyor kendisine.. Fikir birliğine sadece düşünceleri için yada yazdıkları için göze çıban gibi batarcasına, hunharca ölüm ilanınızın verilmeside yakışmıyor insalığa...
Belkide yazınızın en can alıcı kelimesi buydu ( Göçmen kuşları gibi özgür olması gerekiyor kitapların. ) bunca insan burda yazıp çiziyoruz.. Özgür olduğumuzu düşünerek.. İçimizden geldiği gibi.. dilimiz ve kalemimiz döndüğünce.. Özgürmü yazdıklarımız gerçekten...?
Anlamlı ve güzel bir o kadar da iç burkan yazınız için kutlarım Sayın yazar.. Saygılarımla...
Faysal sert
evet burda yazıp çiziyoruz özgür olduğumuzu düşünüp.. ama özgürlük kelimesinin bille özgürlüğü yok aslında.. her şeyin bir sınırı var.. açan gül kışa boyun eğer... yağan kar, güneşin gelişiyle özgürlüğünü yitirir. özgür olmayan bir kelimeyle kendimizi teselli ediyoruz aslında...
yazınız için çok teşekkürederim..