- 530 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
FARKLILIĞIN SIRADANLIĞI
Mubah bir rabıtanın olası seyri olsa olsa. Denklemler ve izdüşümleri farklılık arz etse de bilinmeyen hala aynı. Tabir-i caizse cebir problemlerinin asil ve vakur bilinmeyeni tekabül ettiği o sonsuz rakım. Ta eksi sonsuzdan artı sonsuza uzanan bir boyut. Yeri geldi mi eşlik eden diğer müphem ve gizem dolu bileşkeler arttıkça bilinmeyen sayısının tefekkürü de bir o kadar uçsuz bucaksız.
Değişmiyor rakım sadece izafi bir boyutta peyder pey alçalıp yükseliyor.
Eksen aynı, rakamlar her daim nöbette ve matematik yine payına düşeni ifa etmekte tüm bilim dallarına nispet edercesine. Konjonktürün seyri en az değişken mizaçlar kadar irdelenesi zor ve tahmini akıllara zarar.
Formüller yeri geldi mi o kadar kifayetsiz bir seyir izlemekte ki ağlanacak halimize kahkahalarla gülmekteyiz.
Kıdemli üç beş profesör gelip bir konsorsiyum oluştursa da nabza göre şerbet verse.
Döndük dolaştık ve geldik aynı noktaya.
Mizaçların seyri ve beklentiler nasıl da aşılmaz görünmekte. Bize gereken sabit bir değişken: Belki ruhani bir temayül belki de göze gözükmeyen ve saklı bir bileşke insan ruhuna ait. Bir o kadar anlamsız çoğunun gözünde ve bir o kadar anlaşılmaktan uzak. Kıyıda köşede kalmış antika bir eşyanın açık arttırmadaki sergilediği rekabet kadar sıra dışı ve önemli onca önemsiz mefhum kıyasıya bir rekabet içerisine girmişken.
Varlıklar ya da var sayılan yokluğa tekabül eden tüm o varsayımlar. Yaşanılası sayısız deneyim kiminin umurunda bile olmayan.
Bazen bir sopranonun duymaya alışkın olduğumuz o tiz sesi ve yeri geldi mi bas tonunda mizacı değişen bir nota şöleni: Yeri geldi mi nakaratıyla dillere pelesenk olmuş ve yeri geldi mi hüzünlü bir tonla yaraları saran.
Gizem üzerine gizem kıdemli ve yaşlı dünyanın çoktan sıdkının sıyrıldığı. Neden ya da nasıl diye sorma hakkının bile bulunmadığı nicesi seyrindeyken kimin neyle iştigal ettiğinin.
Ne bir zorunluluk ne bir mükellefiyet izahat etme gibi gereksiz bir tutumu bertaraf etmek adına.
Az komik de değil hani ya da garip ne de olsa herkes haddini bilmeli.
Rakamlardan çıktık yola ve derken eledik eleğimizi tam asacakken duvara yine tökezledik. Neden ya da nasıl sorularını çoktan bertaraf etmişken buyurun çıkın işin içinden. Sonuçta tercihler sadece ve sadece inisiyatifine kalmış iken kişinin kime hangi sebeple hesap verme zorunluluğu olabilir ki? Bu yüzden ne kuram kaldı irdelenmeyen ne de uzman bir adım uzağında durması gereken onca teoriyi ispatlamaya çalışan. Kolaysa çıkın işin içinden.
Yol yordam bilmek de kâfi değil çoğu zaman ya da saygınlığını ve sessizliğini korumak adına az da olsa yoldan çıkmak. Peyder pey kifayetini yitirirken hani az mücadele de vermiyorsunuz.
Hakkaniyet denen mefhum ne yazık ki tarihin tozlu ve küflü sayfalarında hatırlanmayı bekliyor deme cüreti bulamıyorum kendimde her ne kadar kimler ne cürette bulunsa da.
İşte tam da bu noktada psikolojinin gizemi çoktan açığa alınmış bulunmakta. Kolaysa izah edin bunca belirsizlik ve haksızlık yaşanırken nasıl oluyor da bireysel tutumlar ve muafiyetler ıskalanmakta tabir-i caizse.
Melek ve şeytan kadar birbirine tezat iki varlık ne göze görünen ne de somut bir varlık arz eden en az ruhlarının koşuşturduğu o bakir gök yüzünde izahı bulunmaksızın. Demek ki bazı olayların nasıl vuku bulunduğuna dair somut bir veri yok elimizde. Bu yüzden de kimsenin hiç kimseye durduk yerde hesap verme zorunluluğu gibi bir yanılsama telaffuz dahi edilmemeli. Her ne kadar merakına, ihtirasına ve şeytana uyan olsa da.
Farklılığın sıradanlığı bu olsa gerek ya da sıradanlığın normal ve kabul edilir addedildiği dillere pelesenk olmuş olsa da.
Nezdinde iken sunulan hayatın sayısız tekrarı var aynı filmin hem de bir ömür boyu kabullenin ya da inkâr edin. Filmin kahramanı her karede aynı replikle çıkarken sahneye gerek fon sürekli değişiyor gerekse figüranlar biteviye işgal etmekte sahneyi hiçbir hakları olmadığı halde.
Esas kız ve esas oğlan ise hep ama hep mustarip. Ve yaşıyorlar paylarına düşen o imkânsız aşkı ve hasreti. Tabii ki ortada gerçek anlamda bir aşk var mı yok mu o da ayrı tartışma konusu ne de olsa aşkın haricinde ne varsa konuya ve senaryoya dâhil edilmiş bulunmakta: Aklınıza ne gelirse üstelik. Yerli yersiz ve gereksiz ne olursa olsun. Pek tabii ki günümüz şartlarını göz önünde bulundurursak ilk sırayı ne yazık ki finansal kaynaklar almakta. Ek olarak nefsinin hakimiyetinde can çekişen tüm ruhları da ekledik mi son baştan belli. Ola ki taraflardan biri romantizm ya da beklentisini zikretti mi biliniz ki film çoktan kopup gitmiş.
İstediğiniz kadar irdeleyin gerek insanları gerekse konu dışı tüm olası detayları. Hatta canhıraş çabalayın da. Görünen köy kılavuz istememekte ne yazık ki. Olası ne varsa dışlamaya ve dışlanmaya mahkûm her ne kadar haklı olsanız da ya da hak gözetseniz de.
İstisnalar bozmasa da kaideyi şu bir gerçek ki, kıyısındasınız bazı şeylerin ve bir o kadar da uzağında.
YORUMLAR
:-) yazılarınızi okuyunca elektrikli battaniye geliyor aklıma.. İnsanlar ve ruhları yansır karakterlerine.. Sanırım Çocukken oynadığımız sıcak , soğuk bulma oyunu gibiler.. Ve her nedense meramımız uyanır eşeleriz.. İnsan çok renkli bir tablo baktıkça ve seyrettikçe türlü renklerini gördüğümüz.. İlginçti;farkındalığın sıradanlığı bu olsa gerek emeğe saygılarımla hocam
Gülüm Çamlısoy
Görünen ve yansıtılan değil de çoğu zaman önem arz eden sadece neyi görmek istiyorsa karşımızdaki...
Ne de olsa insan karşısındakini kendi gibi bilir, diye bir söylem vardır yüreklerde yer bulan. Bu yüzden iyi niyetimi ve özümü asla kaybetmeyeceğim ömrümün sonuna kadar üstelik. Kötü addetilmektense saf diye nitelendirilmek daha kabul görür. Hele ki insan bildikten sonra kendini.
Teşekkür ederim eşlik ettiğiniz için.
Saygı ve selamlarımla...
Gülüm Çamlısoy
Duyarlı, naif yüreğiniz dert görmesin sevgili gönül dostum.
Sevgiler, selamlar, saygılar...
Var olunuz.