Cordoba- 1007
Aram Soar
Merkezi bir avlunun etrafına sıralanmış olan ahşaptan, desenli ve kirişli yapılardı Yahudi mahallesinin evleri. Bu civarın sokakları dardı ama yine de ferahlatıcıydı. Çünkü sokaklarda, bahçelerde capcanlı hurma ve servi ağaçları, rengârenk çiçekler ve güller vardı. Cennetmekân bahçeli evlerin sayısı da az değildi. Medeniyetin beşiğine dönmüş olan Cordoba’daki bin bir güzelliğin sadece bir parçasıydı evler, sokaklar ve bahçeler. Şuraya buraya saçılmış olan onlarca çeşit çiçek ve gülün yaratmış olduğu hava şekilli taşlarla döşeli sokaklara dağılınca, o zamana kadar şehrin güzelliklerinden bihaber olan yabancıların gözünü şenlenirdi.
Aram Soar da bu şehri yeni görmüş bir yabancı gibi mutlulukla, şaşkınlıkla ve istekle çevresine bakıyor, güzelliklerle gönlünü yıkamaya çalışıyor, Tanrı’ya aralıksız şükür ediyordu cennetmekân Cordaba’da serkeşçe gezinirken. Elbette şükredecekti! Hayattan, nimetlerden, sevgiden bihaber insanlar gibi yaşaması için hiçbir sebep yoktu. Sonuçta Tanrı hem onu hem de Ravza Hatice’yi koruyup kolluyor, yiyecekler sunuyor, hastalıklardan koruyordu. Tanrı göstermesin salgın hastalığa yakalansalardı Endülüs’ün en uzman hekimi bile kurtaramazdı. Aram Soar Tanrı’ya şükür etti tekrar tekrar. Yere kapanası geldi ama bunu yapmaya cesaret edemedi. Secdeye vararak şükür etmek bildiği kadarıyla Müslümanların ibadet şekliydi. Günde beş defa temiz toprağın üstünde Tanrı’ya şükür etmiş olmak ve emirleri yerine getirmiş olmak için secdeye varıp kalkıyorlardı. Hatta Kuran’dan ayetler de okuyorlardı temiz toprağın üstünde. Aram, Müslümanların oruç tutmalarını seviyordu. Tıpkı Yahudi toplumu gibi Tanrı için oruç tutuyorlardı. Ayrıca Müslümanlar; tıpkı Yahudiler gibi sünnet oluyor, domuz eti yemiyorlardı. Bir de Musa’nın Tanrı’nın elçisi olduğunu da kabul ediyorlardı. Daha çok ortak nokta bulmak ve böylece Ravza Hatice’ye yakın hissetmek istiyordu kendisini. Böyle şeyler düşüne düşüne Müslüman mahallesine doğru yürüyordu. Hatice’yi sevdikten sonra Müslümanlara daha bir sempatiyle yaklaşmaya başlamıştı Aram Soar. İki toplumun bağının güçlenmesi için karşılıklı evliliklerin şart olduğunu keyifle kendine hatırlattı ve yanından geçen Müslüman kadına dikkatle baktı. Yahudi kanunlarında böyle bir esnekliğin olmaması kafasını karışırdı. Müslüman bir kızla evlenerek bu yolu açabilirdi mesela! Tanrı kullarına kolaylıklar sunardı, zorluklar değil. Evet, bundan emindi. Baştan savma, bağnazca, ilkel yorumlar onu ilgilendirmemeliydi. Ansızın durdu. "Allah kahretsin nasıl hatırlamadım! Sonbahara girdik… Derviş belki Endülüs’e gelmiştir." Gün nasıl bitecekti bugün? Akşama mutlaka hana gitmeliydi. Akşamı nasıl getireceğini düşünüp dururken aklına bir fikir geldi… Hemen şimdi Ravza Hatice’nin yanına gitmeye karar verdi. Canı tez biri olmamasına rağmen kanında bir hareketlilik hissetti kızın yanına bir lahzada gitmediği için.
Atladı, zıpladı, koştu…
YORUMLAR
bu yeni hiikaye mi? yoksa bir tanıtım mı?
bi kere cordoba çok özel keza .endülüs de...
ve Ravza Hatice çok sıcak içten br isim. Ne tesadüf bugün girdiğim bi milyoncu tarzı bir dükkanda kadın küçük kızına sesleniyordu: Ravza ... Ravza gel hadi kızım gidiyoruz.
O an çok ggüzel geldi bu isim ve bir anda o küçük kızı çok sevdim. bu sesleniş sank beni başka bir ülkeye götürdü.
Akşamına bu yazıyı okuyup Ravza Hatice ile tanışınca anlık yolculuğun Endülüse Cordobaya gerçekleştiğini anladoım.:)
Allahım bana bunu hep yapıyor; hoş tevafuklarla küçük şaşkınlıklar ve mutluluklar yaşatıyor. :) Onu çok seviyorum :)
Ve bence O da beni seviyor ;)