- 896 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NE DE OLSA...
İhtişamı şu ömrün ve kıdemli bir o kadar katmerli bir öngörü eşliğinde nüksetmiş tasavvuru mümkün olmayan sayısız duygunun kesişimi paralel seyrederken gök gürültüsü.
Doğanın kanunu ne de olsa. Bir kapar gök bir aydınlık teşhir eder çıplak ruhumun yansıttığı tüm yeti ve zafiyetler nakşetmişken kelimeler kadehleri tokuştururken.
Kural tanımaz yeri geldi mi ve muhafazakâr bir sessizlik fırtınalar yerle bir etmişken gönlü.
Fazlasıyla korunaklı zaman zaman ayan beyan esirgemezken sözünü.
Bir o kadar komik bir piyes senaryosunun tayininin mümkün olmadığı.
Karanlığa nispet edercesine bir bir dizdim mumları huşu içinde geçmişken kendimden ve düzenden. Sahi, nerelere gizlendi şu gölgeler? Umurumda mı ki? Olsa olsa karanlığı doldurmuşlar bardaklara ve duyumsuz, istemsiz bir o kadar istiflenmiş bir sinsilik ile gizleniyorlar izbelere. Karanlığı kim sever ki? Yeri geldi mi örtse de kiri pası izafi bir tekerrürüdür bağnaz ve yoz yankıların…
Huzurun işgali eşkâli belirsiz suretler sırıtırken ve bir o kadar doyumsuz bir tecelli bizlere bahşedilmiş farkındalık düzeyini yitirenlere rağmen. Olmalı da bir fark, yeri geldi mi hıçkırmalı ve yeri geldi mi kahkahalara da boğulmalı acılara nispet.
Mihenk taşı imiş şu milat ömrün ve eşkâlin imiş zuhur bulan tüm o üşengeç sevdalar kayıp giderken ellerimden.
Bak, nasıl da tutumluyum sen yokken ve nasıl sabırlıyım bir o kadar kıdemli ve sırnaşık yalnızlığım eşlik ederken. Hayır, hayır göreceli ve bir o kadar izafi bir yalnızlık benimki. O kadar doluyum ki kendimle her ne kadar muzdarip olsam da zaman zaman. Neyle ya da kim ile olduğu asla önemli değil üstelik. Varlığımın eşkâli ve yoklukların bile verdiği şükür duygusunu kimseler alamaz elimden. İlk tuğlayı koyalı çok oldu üstelik. Kırk küsur yıl ve demledim onca duyguyu sonrasında. İçimden geçenler kelimelerle sınırlı olamaz ve inan ki olması gereken de bu. Nasıl binlerce ışık yılı uzağındaysam özlemlerimin bir o kadar yakınım varlığına ve hicap etmediğim tüm duygularımla nasıl da barışığım. Kinayeli tüm söylemler nazarımda hiç mi hiç anlam ihtiva etmiyor üstelik. Zikredilen hiçbir kelime ve zafiyet dolu varlıksız varlıklar asla yaralayamaz beni. Ne çok şey var bilmediğin ve ne çok şey var söylemekten hicap duyduğum.
Son yazdığım mektubu okudum da ve hayretler içerisindeyim nasıl oldu da fikir ayrılığına düştüm kendimle ilgili, diye.
Ne de olsa değişmeyen tek şey, değişimin kendisi değil mi…
Ben kendimle çelişirken nasıl olur da muhalif güçlerle fikir ayrılığına gitmem.
Yeni gün yeni umutları beraberinde getirirken bir yandan da çalıp çırpmaya devam ediyor hem eksiklikleri bertaraf edip hem de kırılganlıkları olumsuz mahiyette pekiştirip. Ne de olsa her mefhum müspet ya da menfi bir pekiştireç değil mi? Olsun da yoksa nasıl büyürüz?
Yaş almak olsa keşke tek derdimiz. Azıcık cildimiz buruşur üç beş de ak düşer saçlara. Neyse ki öyle dertlerim yok benim. Belki de umurumda olmadığı için özgüvenim yüksek seyretmekte. Her şey geçici ne de olsa ama bu da demek değil ki bırak kendini. Konu nasıl da dağıldı. Ne olacak benim bu düzensiz ve dağınık kimliğim. Ama ne yalan söyleyeyim, çok seviyorum bu yönümü en azından ne sıkılıyorum ne de karşımdakinin konuyu toparlamadaki gayretini görmezden geliyorum. Hayır, hayır megaloman değilim ama kendimden her ne kadar mustarip olsam da bir o kadar seviyorum benliğimi.
Eskiden sadece bakarmışım şimdi en ufak detaya kadar görüp hissediyorum. Yaşıtlarımın emeklilik yaşı geldi hala çocukça gayretlerle saf tutuyorum önde. Bir o kadar saf ve duygusal. Duygusal kelimesinin her nedense bazıları tarafından yerden yere vurulduğunu da gördükten sonra, ölsem gam yemem. Zihniyetleri çözme girişimimi sonsuza kadar erteledim diğer yandan. Madem ki bunca anlaşılma gayreti güdüp silah ters tepti ben de oynayacağım bu oyunu belirledikleri kurallar dâhilinde. Geride ne çok şey kaldı, bir bilsen. İlginç ve bana dair değil belki ama artık hiçbiri ilgi alanıma girmiyor. An itibariyle etkileşimde olduğum o kadar çok şey var ki. Kısaca geçmişle olan bağımı söküp attım. Anım önemli olan ve hala kopamadığım düşlerim ihtimal dâhilinde olsa bile.
Ne oldu bana, ah bir bilsem. Demek ki geçirmem gereken yeni bir evrimmiş bu yaşadığım
Anlık duygularla kaleme aldığım yazılarımda dile gelen duygularım her nasılsa mutlandırmakta ben acı ve hüzünden bahsederken. Ne tuhaf ki; bu da ayrı bir haz duyumsadığım. Demek ki ifade yetim ile bayağı aşmışım kendimi. Mutsuzluk ne bir suç ne de bir günah üstelik neyi ne zaman duyumsayacağım sadece bana kalmış ve pek tabii ki Yaratan’ın bir hikmeti ve öngörüsü.
Kaçıncı evre kim bilir geçtiğim ve her biri birbirinden üstün ve bir o kadar kopuk. Her şeyiyle güzel hayat. Hüzün bile güzel yeri geldi mi en azından mutluluk ve hoş görü daha da anlam kazanıyor.
Kötünün tanımı ve vasfı iyiyi anlamlı kılarken aydınlık karartının acımasızlığı ile inanılmaz şevk veriyor.
Biliyor musun, çalışmadığım yerlerden imtihan oluyorum ve kopya da çekmiyorum. Üstelik bırak yardım edenleri takılan çelmeler de cabası. Düşmek bile güzel hele ki yeniden ayağa kalkınca gülümsemek ve şükretmek ve koşmaya başlamak.
Somut ve bana ait olan ne varsa ruhumu uçuruyor bir bedenim olmasına rağmen. Seviyorum bu yolculuğu yanımda kim olursa olsun ve tüm zorluklara rağmen.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Estağfurullah desem...
Güzel yüreğiniz dert görmesin sevgili gönül dostum.
Sonsuz selam ve tüm iyi dileklerimle...
Sevgiyle kalın.