KİTAPLARIN ARASINDAKİ NESNELER
İlkokul yıllarında üzerinde demirbaş numarası yazan masal kitapçıklarının arasına yaprak koyma ile başladı bu hobi. Yaprak koleksiyonu gibi bir şeydi. Yoksa kaldığım yeri belli etmek için değil. Her sayfanın arasına bir tür ağacın yaprağını koydum. Kuruyup tost şeklini alınca aradan çıkarır incelerdim… Tabii ki bazen de bu masal kitapçıklarının arasında unuturdum yaprakları.
(Az önce tekrar okumak için elime aldığım Elif Şafak’ın ‘Bit Palas’ romanının arasında çekirge fosili çıkınca zamanla işi ilerlettiğimi düşündüm ve gülümsedim. Tam gülümserken ve çekirge fosilini dikkatlice inceler kapı çaldı. ‘’Dayı bana 10 lira verir misin?’’ Verdim parayı. ‘’Çok teşekkür ederim dayı!’’ Ben teşekkür ediyordum o kadar ince ruhlu bir yeğen olduğu için. Bana çocukluğumdaki masal kitaplarını hatırlattığı için.)
’Bit Palas’ı okumak için kendimi zinde hissetmiyordum artık. Bir şeyler saçmaklayım dedim şimdi. Dışarıda hava da açık oldu. Açık havada kitap mitap okunmaz. Belki bir şeyler yazılır.
Kitaplığımdaki diğer kitapların arasını karıştırdım bu arada. Ne çıkmadı ki! Takvim yaprakları, eski telefon faturaları, banka slipleri, alışveriş fişleri…
Bir tane kitabın arasından öyle bir şey çıktı ki şaşırdım. Kurumuş sümük! Nasıl düştüğünü merak ettiğim sümük parçası sanırım ıslak halde değil de kuru halde düşmüştü. Kitapların arasına sümük koleksiyonu yapacak kadar olayı aştığımı hiç sanmıyorum. DNA araştırması yapılsa herhalde kimliğimi tespit ederler kitaplarımdan.
Kalan kitapların arasını incelemeye devam ettim. Yine ilginç bir kalıntı buldum ve o kalıntının ne zamandan kalma olduğunu hatırladım. Koç çişi kalıntısı. Sararmış olan sayfaların üstünde oluşan haritayı dikkatlice inceledim. Epey sayfaya bulaşmıştı. Ve olayı net olarak hatırladım. Elif Şafak’ın ‘Şehrin Aynaları’ adlı eseri hevesle okuyordum bir yaz gününde bahçedeki kayısı ağaçlarının altında. Hava serindi. Kitabın arasına büyük bir taş koyup uzandığım yerden kalktım. Miş miş dediğimiz kayısı ağacının üstüne çıkıp kayısı topladım. Tam aşağıya ineceğim sırada ne göreyim, bizim azgın koçlar ‘Şehrin Aynaları’ üstünde kavga ediyor, ayakları ile kitabın sayfalarını çevirmeye çalışıyor, birbirileri iterek kitap üstünde kavga ediyorlar.
Telaşla ağaçtan kendimi aşağı fırlattım. On sekiz yaşlarında filandım herhâlde. Yani epey sağlıklı. Hiçbir şey olmadı bana. Koştum kitabı koçların elinden kurtardım. Sayfaların tek bir tanesi yırtılmamıştı ama hepsi toz, toprak, çiş içindeydi. Gerçekten sinirlenmiştim. Bunların kafasına birkaç tekme vurduğumu hatırlıyorum. Az ileri gidip dikkatlice bana bakmışlardı, kötü bir şey yaptıklarını farkındalarmış gibi.
Kalan kitapların arasını incelemeye devam ettim. Simsiyah saçlarım çıktı. Hiç beyaz çıkmadı. Hiç beyaz saçın çıkmaması beni hüzünlendirdi. Hangi tarihte okumuştum acaba? Saçlarımda tek bir tane beyaz yoktu büyük ihtimalle.
Pestil olmuş sinek! Sineği hüzünle inceledim tekrar kitabın arasına bıraktım. Belki elimdeki kitapla sineğe vurmuş ve sinek oraya öylece yapışmıştı. Kan izleri de vardı çünkü. Ya da sarhoş olan bir sinek sayfaya konmuş ben de görmeden kapatmıştım. Ah, eskinin sinekleri bile karizmatikmiş…
Kitabın boş olan arka sayfasında bir nota denk geldim: ‘’Bugün 28 Ağustos 1997, hava sıcak! Sanırım hayallerim var! Ş… seviyorum galiba.’’
Başka bir not: ‘’Tarih 22 Haziran 1999, okulların açılmasına çok var!’’
Ağlamak istiyorum!
Bu yazdıklarımdan dolayı beni hafife alan arkadaşlara da diyeceğim tek şey sizler kitaplarınızı temiz tutun! Titizlikte fayda vardır. Bak titiz olsaydım şimdi ağlamayacaktım…
Ve temiz kullan başkaları da okusun, savı tamamen saçmalık. Kötü kullanılmış bir kitap da herkes tarafından okunur, hem de diğer okuyan insanların hikâyeleri ile beraber. Ben sayfaların okunmaz hale gelmemesi veya kaybolmamasına dikkat ederim.
Kitabın üstüne koç çiş etmiş diye okumayan arkadaş bırak okumasın. Okumasın kitaplarımı. Sümük filan da insanlık hali olur! Demek ki o zamanlar gözlerim bozukmuş yüzümü kitaba filan yapıştırmışım. Belki de yüzüme örtüp yatmışımdır ve bulaşmıştır.
Vesselam!
YORUMLAR
Hepsi iyi de sümük ne gezer?:)
Ben de kitapların arasına gül,herhangi bir çiçek, takvim yaprağı, çınar yaprağı gibi şeyler koyarım.
Babamın babası müftüymüş. Öleli yıllar, yıllar olmuş.Onun okuduğu Kur'anın arasında da rengârenk
iplikler gördüm. Neden koymuş acaba diye merak ediyorum. Acaba o iplikleri koyduğu sayfalar, ne ifade
ediyor?
Demek ki eskiden beri var kitaplar arasına, okuduğun yeri belirtmek amacıyla konulan nesneler.
tebrikler..