- 501 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İŞGÂL ALTINDA UNUTULMUŞ BİR ÜLKE
Sekelistan masallardaki gibi neredeyse hiç bilinmeyen bir ülkedir. Bu ülkeyi efsanelerin ve yanlış bilgilerin ardında kalmış bir kara parçasının sonunda bulabilirsiniz. Transilvanya’nın doğusunda, esasen Karpat Dağlarının doğu silsilesinde yer alır.
Macar lehçelerinden birinin farklı ağızlarını konuşurlar; fakat farklı bir topluluktur. Sekellerin kökeni efsanelerin arasında kaybolup gitmiştir. Kendi inanışlarına göre Atilla’nın 453’te ölümü ve devamında gelen Hun İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında Karpat Havzası’nda muhkem bir yere çekilen 3000 Hun savaşçısının torunlarıdırlar. 895’te Macarlar gelene dek burada varlıklarını devam ettirmişlerdir. Orta Çağ’ın Macar vakayinameleri de Sekellerin Atilla’nın torunları olduklarını ve Macarlar geldiklerinde orada bulunduklarını kaydetmektedirler.
Bazı tarihçiler ise Sekellerin bölgeye Macarlardan evvel geldiklerini fakat Hunların değil Avarların torunları olduklarını kabul etmektedirler. Bazıları ise Macarlarla beraber geldiklerini ve Esegel denilen topluluğun torunları olduklarını düşünmektedirler.Bir diğer grup tarihçi ise Hazar İmparatorluğu’ndan gelen Kabarlar olduklarını düşünmektedir.
Ataları kim olursa olsun, Sekel kültürü, eski sosyal ve siyasi teşkilatlanmaları göstermektedir ki kesinlikle bir Türk Boyu ile ilişkilidirler. Sekeller, eski Göktürk Alfabesi’ne çok benzer bir alfabe olan kendi alfabelerine sahiptirler. Milli renkleri mavidir ve üzerinde altın sarısı bir güneşle gümüş rengi bir hilal olan bayrakları gök mavisidir. Sekellerin 6 boyu ve her boyun 4 kolu vardı. Birçoğunun adı Türkçedir. Ayrıca, Sekeller Macar Ağızları konuşmalarına karşın, dillerinde Macarcadakinden daha katı bir ünlü uyumu söz konusudur. Yine bu özellik de dillerinin Türkçe ile olan ilgisini göstermektedir.
1918’den 1940’a kadar Sekelistan Romanya işgali altında idi. Romanya, kültürel ve milli farklılıklar gösteren tebasına karşı tutumuyla her zaman kötü bir üne sahip olmuştur. Daha 1877’de bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkar çıkmaz liderlerinin ilk icraatı Müslüman tebaayı, yani Dobrucalı Türkleri ve Tatarları, vatandaşlık hakkından mahrum etmek olmuştu. Romanya hükümetleri Sekelistan’da Romenleştirme çabalarının yanında yerel halk tarafından konolizasyon şeklinde hissedilen siyasetler gütmüşlerdir. Yıllarca Sekelistan, özellikle olağanüstü hal hukuku altında tutulmuş ve Sekelleri, Romanya Parlamentosunda temsil eden kimse olmamıştır. Ne yazık ki Romen otoritelerinin bu suistimalleri ile ilgili şikâyetler Milletler Cemiyeti tarafından duymazlıktan gelinmiştir.
Kuzey Transilvanya ve Sekelistan, 30 Ağustos 1940’da Almanya ve İtalya Dışişleri Bakanlıklarının baskıları neticesinde, İkinci Viyana Anlaşması gereğince, 1940 ve 1944 yılları arasında Macaristan’a bırakıldı. Ancak Sekelistan’a hiçbir özerklik tanınmadı.
1944’te Sekelistan, iki hafta öncesine dek Nazi Almanyasının müttefiki olan Romenler tarafından desteklenen Sovyetlerin Kızıl Ordusu tarafından işgal edildi. Romenler memnuniyetle Sekelistan üzerindeki yönetimlerini tekrar oluşturdular. Romenlerin gelişi, yerel halka karşı işlenen birçok vahşeti de beraberinde getirdi. Örneğin, 26 Eylül 1944 Günü, Maniu Muhafızları Szárazajta (Rom. Aita Seacă) Köyü’nde on üç kişiyi baltalarla kafalarını uçurmak ve vurmak suretiyle öldürdüler. Bu muhafız birliği, İkinci Dünya Savaiı’ndan sonra Sekelistan’ın Kuzey Transilvanya ile birlikte Romanya’ya geri verilemsi kerektiğine karar veren Batılı Güçlerin büyük saygı gösterdiği Milli Köy Partisi’nin lideri olan Julius Maniu’nun adına hareket ediyorlardı.
1952’de yeni anayasanın onaylanmasından sonar Romen otoriteler (isteksizce ve Sovyet baskısı altında) yaklaşık olarak Sekelistan topraklarına tekabül eden coğrafya üzerinde özerk bir bölge kurdular. Fakat gerçekte bu bölge asla özerlliğe sahip olmadı. 1968’de bu özerk bölge de lağvedildi.
Komünist dönemin başlangıcında Romen milliyetçiliği ülkedeki Sovyet varlığı sayesinde büyük oranda kontrol altında tutuldu. Ancak Kızıl Ordu’nun 1958’te Romanya’dan ayrılması, ülke liderlerine diğer azınlıkların yanında Sekelistan ile de iştigal etme fırsatı verdi. 1968’den sonra ise Romenler, yarı bağımsız dış siyasetlerine bir ödül olarak Batılı Güçlerin hiç de iyi niyet içermeyen desteklerini de kazanmaları üzerine büyük bir baskı ve kolonileştirme rejimi oluşturdular. Sonuç olarak Seksenlerin sonuna doğru Sekelistan’daki durum dayanılmaz hale gelmişti.
Her şeye rağmen bugün, Sekelistan’da bölgesel özerklik almayı hedefleyen güçlü bir hareket var. Sekeller artık kendi geleceğini tayin etme hakkının kullanılmasının dünyanın başka yerlerinde belli bir dereceye kadar kabul edilebilir olduğununr her geçen gün daha fazla farkına varmaktadırlar. (Sayıları bir kaç bin olan fakat uluslararası camia tarafından tanınan bağımsız devletlere sahip olan halkların bulunduğu Okyanusya’dan bahsetmek bile gereksiz). Sekel Halkı’nın barışçıl mücadelesinin zorluğuna ve Avrupa Birliği içerisinde elverişsiz bir ortamda bu mücadelenin yürütülmesine rağmen, geleneksel dirençleri sayesinde sonunda uluslararası seviyede destek kazanacağı umut edilmektedir.
(Alıntıdır)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.