Çocukluk Anılarım
Kendimi bildim bileli diye bir deyim var. Düşündüm , acaba kendimi kaç yaşımdan beri biliyorum?..
Bir başka ifadeyle hatırladığım çocukluğumun başlangıç noktası neresi, neler var?
Zman geçtikçe mazide yaşananlar netliğini kaybetmeye başlıyor. Ama buna rağmen babamın her zaman ki gibi, bizleri koruduğu gibi, kardeşlerini de evladı gibi görüp onları korumasını unutamıyorum.
Evet ilk hatırladığım; 12 Eylül 1980, ben 7 yaşındayım. Evimiz Kartal’da, halende orada. Rahmetli Mevlit Amcam ve byük halam Rahime, ortanca olan Vicdan Halam’ da bizde kalıyordu. Ben ve diğer 3 kardeşime bakmak için Eskişehir Han köyün’ den kalkıp, bizlere bakmak için onlarda çocuk yaşlarında İstanbul’a gelmişlerdi.
Neyse, dönelim 12 Eylül 1980 gününe, Mevlit Amcam kitap okumayı çok severdi, Ayrıca, Aşık Mahsuni Şerif ve Ruhi Su hastasıydı. 1980 döneminin sözüm ona yasaklı yazarlarının kitaplarını alır, okur ve onları kütüphanede titizlikle saklardı. Askerler o dönemde bizim de evimizi aramak için basmışlardı. Eli silahlı askerler. Babam bir iki gün öncesinden bizim evimizi arayacağını düşünmüş olmalı ki, amcamın çok özen gösterdiği o kitapların bir kısmını, evin üst katında, bir kısmınıda poşetlere koyup, çuvalların içine yerleştirip, bahçe avlusunu kazıp gömmüş ve üstüne beton atmıştı. Bir susamış askere su verdiğimi hatırlıyorum. Askerler evimizi didik didik aramış ama herhangi bir kitaba rastlayamışlardı. Babam, amcamı belki düşünce suçlusu olarak yatacağı kodesten onu kurtamış, ona yeni bir yaşama şansı vermişti benim gözümde.
*****************************************************************************************************************************************
Babam bana ve kız kardeşim Ayfer’e bir kez tokat atmıştı. İş dönüşü bizi sokakta erkek çocukları ile araba lastiği çevirirken görmüştü. Bu tokattan sonra ne kızdı bize, ne de tokat attığını hatırlıyorum.
Şimdi soruyoruz kendisine gülüyor, ne cahillikmiş diye..
*****************************************************************************************************************************************
Babam belediye’de kaloriferçiydi. Sabahları saat 4’te kalkar işe giderdi, Erken gitmesinin sebebi, kaloriferleri yakması gerekiyordu hiç kimse glmeden.
Kazandairesi vardı. Okul çıkışı kardeşim Ayfer’ le birlikte mutlaka kazandairesine gider, babamın ve Rahmetli Sezai amcamın bizlere hazırladığı ekmek arası köftelerimizi yerdik. Halen o köftelerin tadını unutamıyorum.
Şimdi o belediyeye ait kazandairsinin yerinde yeller esiyor, kentsel dönüş adı altında yeni binalar ve göökdelenler yükseldi yerinde. Fiziksel olarak kayboldular belki ama hatıralarımızda kaldı birde bu sayfalarda.
***************************************************************************************************************************************
Rahmetli Sezai amcam’da babamın en sevdiği kardeşlerinden biriydi. Onu kaybedince çok sarsıldı babam. Amcam da, babamın hoşgörülü tavrının benzerini bizlere sergilerdi. Bilgili, kültürlü,okumayı ve araştırmayı çoık seven değerli biriydi. Bana bir defa dahi kızdığını görmedim (sadeec amcam ve halam evlenirken onları dinlemediğim için içerlemişlerdi beni). Beni anam diye severdi. Ebemin ismi Lütfiye’ydi. Bizim oralarda babaanne ve anneanne yerine ebe denirdi.
****************************************************************************************************************************************
Sezai Amcamın Erenköy İstasyon’da kebabçı dükkanı vardı, babamın desteğiylşe açtığı. Yıllarca orayı işlettikten sonra, bir gün haraç almak istemişler. Gelip durumu babama anlatmıştı. Babam mafyanın karşına, benzin bidonuyla çıkıp, kendimide, sizi de dükkanıda yakarım diye bağırmış, babamı zor sakinleştirmişler, amcamın anlatması. Amcam biraz kokrkak ve cesaretsizdi, babamdan güç alırlardı tüm kardeşleri. Neyse babam amcamı başı belaya girmesin diye dükkanı satmasına izin vermişti. Amcam bir süre düşündükten sonra Almanya’ ya kebabçı olarak gitmeye karar verdi. Eşini ve çocuklarını babama emanet edip çekip gitti. Bilemedik ki bu gidişin bir kaçış olduğunu, ailesinden kaçtığını, ama hiçbir zaman onları parasız bırakmadı, ev yaptırdı, dükkan yaptırdı babam amcamın gönderdiği parasıyla. Tam emekli oldu kesin dönüş yapacaktıki, İstanbul’^da yaşamak istemiyordu, Eskişehir de yaşayaşlım abi derdi her zaman, çocukluğumuzdaki gibi. Amam ne yazık ki emekli oldu, emekli parasını almadı, ilk maaşını harcayamadı ve Kartal devlet Hastanesinde kalp krizi sonu hayatını kaybetti. Ama eşine ve kızına hiçbir zaman hakkını helal etmedi, ölmeden bir gün önce amcamı ziyaret ettiğimde kızım onlara yüz vermeyin, kötü onlar diyebildi.
*************************************************************************************************************************************
Hayatımın en güzel 1 yılını ve devamında da her okul kapandığında, 3 ay tatilde Ebem’in, dedemin ve Zeynep halamın yanında geçirdim. Bilir misiniz Heidi’ nin çizgi filmi vardı dedesiyle birlikte geçirdiği. Heidi gibi bir çocukluğum oldu benim. Gülümseyerek hatırlıyorum o günleri. Eskişehir-Han Köyü-ormanda bir ev çardak.
*************************************************************************************************************************************
Dedemin lakabı Karakama’ ydı. Çocukluğunda takmışlar bu lakabı. Rahime Halamın yorumu; Hayı köyünden Karakama lakaplı bir adam varmış, düğünlerde kadınların ağzının içine kadar girermiş. Dedemde çocukken düğünlerde tıpkı o adam gibi kadınların yanında oynarmış bu yüzden ona da karakama demişler, ama aynı zamanda ço korkusuz, cesaretli, güçlü ve bir o kadarda çapkınmış.
Dedemin 500 den fazla küçükbaş hayvanı vardı, onları güderdi, amcamlarla beraber. Çobanlık yapardı anlayacağınız.
O zamnlarda tarlalar insan gücü ile ekilip biçilirdi, dedemde tarlalarını biçmek için 5 tırpancı, 20 ananatçı, 15 tırmıkçı köylüsünü ayarlardı. Öndünç birbirlerine yardım ederlerdi köylülşer, imece gibi. Şimdi maalesef traktörler 5 dakikada ekini kaldırıyorlar tarlalardan. Yine böyle ekin zamanı, toplandık tarlaya, dedem hemen 2 erkeç keserdi tarlanın başında, onu çevirirdiler. Tarla başında kalabalıkla yenen yemekler de bir başka olur yani. Bende eşeklerimiz vardı, su taşırdım yamaçın aşağısındaki bunardan. Ve köylülerimize su dağıtırdım. Suyu bile dağırmada hiyerarşi vardı, önce tırpancılara vermemi, sonra anantçılara sonra tırmıkçılara diye tembihlerlerdi beni büyüklerim.
Güle oynaya, rekabetle biterdi ekin zamanı. İyi anantlamaymıyorsunuz, iyi tırmıklayamıyorsunuz diye birbirlerine takılırlardı köylülerimiz.
Çok güzel günlerdi o günler.
****************************************************************************************************************************************
Dedem çok güzel kokualr sürünürdü. En sevdiği enfiye kutusundaki ıslak pamuklardaki tütün kolonyasıydı.
(Şimdi anlıyorum ben sevdiğime neden tütün kolonyası alıp sakladığımı, çocukluğumun kokusymuş meğer)
****************************************************************************************************************************************
Amcamın oğlu Devrim benden 4 yaş küçüktü, dedem, ben ve devrim davar çobanla birlikte kıra yayılmaya gittikten sonra, oğlakları ve kuzuları gütmeyede biz giderdik.
Hiç unutmam oğlak ve kuzu sürüsü, dağları aştı gidiyorlar, dedemin ayağı kırıktı, Devrime seslendi oğlum çevir gel hayvanları diye, bizim oralarda da çokı canavar vardı, Devrim korkup gidemedi, ben atıldım dede ben giderim şimdi çevirim diye, koşarak dağı aşmışım, çevirmişim, getirmişim dedemin yanına, dedem sonra bunu hem babama hemde herkese anlatırdı, dağdan hiç korkamadan çevirip geldi sürüyü diye.
****************************************************************************************************************************************
Civcivle küçükken çok sevilir değil mi, bende yeni civcili tavuğun yavrularını sevmek istedim, kim demiş tavuk uçamaz diye öyle bir uçtu ki, alnımı gagaladı, Allah’ tan gözümü gagalamamıştı.
****************************************************************************************************************************************
Yine kazlar dödü beni. Saçımı başımı yere yatırımıp yoldular, zor kurtuldum ellerinden, ağlaya ağlaya ebemin yanına gitmiştim, halen de kazlardan çok korkarım.Ama köpek kadar sağlamdır kazlar evleri çok iyi korur.
****************************************************************************************************************************************
Dedem bana yavruyken bana bir oğlak vermişti. Bu senin olsun dedi.Benim oldu ve adını akıllı keçi koymuştum. Gerçekten çok akıllıydı, ben nerye gidersem gelir, benden ayrılmazdı.Upuzun bembeyaz tüyleri vardı, boynuzları fincan gibi kulaklarının içine kıvrılıyordu, en güzel yavurları yapardı, en çok sütü o verirdi. En sevdiği evin içindeki zeynep halamın saksıdaki çiçeklerini yemekti.
***************************************************************************************************************************************
Yine unutamadığım seslerden biri davarın ormanda duyulan çan sesleri. Çan sesleri çağrdağa (ağıla, eve) yaklaştıkça kuzualar ve oğlaklarda başlardı meleşmeye. Halam onları sağardı ve banada öğretirdi. Ben hep keçi ve koyunları tutup halama getirirdim. Akıllı keçiyi ben sağardım ama. Daha sonra yaruları ile annelerini kavuşturma sahneside muhteşemdi. Birbirlerini bulmaya çalışırken görüntüleri, emişme deriz biz orada bu duruma. Çok güzel di o günler.....
**************************************************************************************************************************************
Dışarda yattığımız zamanlarda olurdu, döşekleri dışarı atıp, çünkü çok kalabalık olduğumuzda sığmazdık eve, bizde heyecanla dışarda biz yatalım derdik. Döşekler atılırdı ağaçların altına, yıldızları seyrederdik, halam ve amcalarım hikayeler anlatırdı bizlere. Samanyolunu görürdük hep gökyüzünde. Düşünsenize elektrik yok, su yok ve gökyüzü ışıl ışıl parlıyor size.
**************************************************************************************************************************************
Annemle ilgili çokı fazla ne yazık ki hatıra yok aklımda. 25 yıl çalışmış 3 vardiye.Tekel emeklisi. Hatırladığım kardeşim Ayfer le beni bir örnek giydirip tekelin kreşine götürdüğü. Birde işyerinden bize tulumba tatlısı getiridi her zaman. Annemle şimdi başlıyoruz anı biriktirmeye.
**************************************************************************************************************************************
Annemim boşluğunu hep halalarım doldurdu. Ben de en çok emeği geçen halam, Vicdan Halam’ dır. Şimdi onun evinden yazıyorum anılarımı. En zor zamanımda bana eniştemle beraber sadece evlerinin kapısının değil, gönül kapılarınıda açtılar. Ben onların evine rehabilitasyon merkezi diyorum, ormana bakıyor evleri, doğaya, belki köyümü özlediğim için seviyorum bu evi ve ve onları.Dinlendiriyor burası beni.
*****************************************************************************************************************************************
Zeynep Halam bizi çam çalısına götürürdü. Kuzular çalıyı sevdiği için çok uzak dağlaar gide, küçük çam dalı keserdik. Bir yandan da eşeğin üzütündeki heybelere çalının dibne düşmüş kozakalrı toplardık kardeşimle, ama bir şartla, halam çalının tepesi,ne tırmanır bize kuşl yuvası gösterirdi, sonra geri yerine koyardı. Soğuk karpuzlarımızı yerdik, dağın başında.
****************************************************************************************************************************************
Dağlarda giderken halam bize taşlardan kına yakmayıda öğretmişti. Kına taşının üstüne tükürür, başka bir taşla kınayı karıştırı, sonra ellerimize sürerdik.
***************************************************************************************************************************************
Mutlaka kümesteki hindilerimiz 2-3 günde bir kaybolurlardı. evimiz ormada olduğu için alır başını giderlerdi, onları ormanda tilkiler yemeden bulmak için çok dolaşırdık.
****************************************************************************************************************************************
Lütfiye ebem’e Lutuya bacı derlerdi köyde. Çok temiz, çalışkan, becerikli, eli açık, alçak gönüllü, anadolu kadınıydı. Dedemein tüm çapkınlıklarına göz yummuş gençliğinde. Ebem ekmek yapmayı, yoğurt mayalamayı, peynir yapmayı öğretirdi bize. Birde hiç unutmadığım. Hızır gelecek diye, b,ir gece önceden un keletelerinin ağzını bizlere açtırır, sabahleyin kalkar bakardı, unların üzerinde iz var mı, hızır gelmiş mi diye, bereketli olsun diye yapardı bunu ve buna benzer başka şeyleri.
**************************************************************************************************************************************
Annemin annesi, Ayşe ebem. Onun evide köyün içinde çarşıdaydı. Sofrası herzaman hazırdı, mutlaka yemeden içmeden kimseyi bırakmazdı. Ben aşureyi çoık seviyorum diye, bir gün göce alıp, çardağa gelmişti, aşureyi çardakta yapmak için. Ama bana dedilerki tavuklara yem ver ben de gidip göceyi vermişim tavuklara, çok gülmüşlerdi birde kızmışlardı tabiki.
***************************************************************************************************************************************
Ayşe Ebem’i elinde ip eğirme aletiyle hatırlarım hep, yün eğirip, bizlere yün çoraplar örerdi.
*************************************************************************************************************************************
Ölmüş kaplumbağaları ormanda bulup, yamaç aşağı üstüne oturup kayardık, tabi bunuda halam öğretmişti bize.
*****************************************************************************************************************************************
Zeynep halam canavar vurmuştu (kurtun büyüğü) köye görütmüştük, avcılığını herkes gördün diye herkes.
****************************************************************************************************************************************
Diyorum ya ben Heidi gibi yaşadım çocukluğumu, sanırım bu yüzden mutlu olmayı mutlu kalmayı, mutluluk oyunu oynamayı çok seviyorum.
Sevgilerle
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.