- 1943 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
BEŞ RESİMLE 2015 YILINDA TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN TEHLİKE
‘’Uzun bir yazı olduğunun ve bizim vatandaşların pek çoğunun aşk-meşk gibi çok daha önemli işleri olduğunun farkındayım ama daha fazla kısaltamadım. Yazıları okumak için cetvel kullananlar okumasınlar. Evet…Bu uzun bir yazıdır. Sizler gidin kim ne derece aşk acısı çekiyor onlarla, onların yazdığı şiirlerle ilgilenin. Bu yazı size göre olmayabilir. Sıhhatiniz açısından zararlı olabilir zira bünyeniz alışık değildir böyle yazıları okumaya.’’
Diyerek ‘’ Çok uzun yazıyorsun, ben uzun yazıları okumuyorum diyen arkadaşlara sitemlerimizi ilettikten sonra başlayalım.
Birinci resimle başlayalım.
Takvim yaprakları 29 Ekim 2004 ü gösterirken İtalyanın Roma kentinde yirmi beş ülkenin katıldığı bir imza töreni yapılır. O törene katılan tek müslüman devlet Türkiye’dir. İmzalalan şey ise Avrupa Birliği Anayasası Nihai Senedidir. Türkiye adına bu senedi imzalayanlar ise dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dür.
29 Ekim malum Türkiye için önemli bir gündür çükü Türkiye Cumhuriyeti o gün kurulmuştur ve 2004 yılında 81. Yıldönümü kutlanmaktadır Türkiye’de. Ancak 2004 yılının 29 Ekiminin bir başka önemli tarafı daha vardır: O sene tüm Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayı da Ekime denk gelmiştir. Yani bu imza atılırken aylardan Ramazandır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş gününde ve bir Ramazan ayında imzaladığımız Avrupa Birliği Anayasası Nihai senedi nerede imzalanmıştır ? Yok yok ülke ve şehri sormuyorum. Onu yazdım zaten. Nasıl bir mekanda imzaldık o belgeyi onu soruyorum. Daha açık sorayım. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün hemen arkasındaki heykel nerededir ve o heykelin anlamı nedir?
Başbakanımız ve Dışişleri bakanımız Roma belediyesinin Campidoglio sarayının Orazi Curiazi salonunda imzalamışlardır o metni. Heykele gelince: O heykel Papa X. İnnecentus’a aittir. Alessandro Algardi adlı bir İtalyan sanatçı tarafından yapılmıştır.
Peki kimdir bu Papa X. İnnecentus?
Papa X. İnnecentus Osmanlı Devleti’nin Girit adası hakkındaki düşüncelerini çok iyi bildiği için Venedik’i Osmanlılara karşı kışkırtan ve yaptığı yardımlar yüzünden 1645te başlattığımız Girit Seferinin 1669 a kadar uzamasını sağlayan papadır. Tüm ömrünü Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan atmaya adamış olan bir papadır. O sebepledir ki on üç tane İnnecentus ve yirmi iki papanın düzenlemiş olduğu haçlı seferlerine rağmen X. İnnecentus Hristiyan Avrupa’nın idolüdür. Hatta öyle ki ne Haçlı seferlerini başlatan Papa Urban, ne de adaşı olup IV. Haçlı Seferini başlatan III. İnnecentus değil de Türkleri Avrupa’dan atmayı nihai hedef yapan X. İnnecentustur idol olan.
Evet…29 Ekim 2004te, Türkiye’de Cumhuriyetimizin ilanının 81. Yılı kutlanırken ve aylardan kutsal Ramazan ayında Papa X. İnnecentus’un heykeli önünde Avrupa Birliği Anayasası Nihai Senedine imza attı Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül.
[Kaynak: Dönemin tüm gazeteleri.]
İkinci resme geçelim.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Ermeni gençlerine bir hedef gösteriyor ve diyor ki: ‘’ Karabağ’ı biz aldık Ağrı’yı da siz alın.’’
Şimdi bu resim ile birlikte aşağıdaki satırları değerlendirelim.
Tarih 24 Nisan 2013. Ermeniler için çok çok önemli bir gün. Çünkü onlara göre Türklerin 1915 yılı 24 Nisanında başlattıkları soykırımın 98. Yılı. İşte bu tarihte Ermenistan’ın Türkiye’den iki talebi olur. Nedir bu talepler bakalım mı?
Bakalım.
24 Nisan 2013 günü eski dış işleri bakanı, bugün “Parkavac Hayastan” (Müreffeh Ermenistan)Partisi danışma üyesi Vartan Oskanyan şöyle yazmıştı; “Soykırımın tanınması gerekliliğini göz ardı etmeden başlıca hedefimizi bunun sonuçları üzerine yöneltmemizin tam zamanıdır, hatta geç bile kalınmıştır. Bu maddi, manevi ve entelektüel zararlarımız karşılığında hak taleplerimize sahip çıktığımızı gösterir.”
Aynı gün, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin her iki Katolikosu yan yana gelip ortak bir bildiriyle Türkiye’den;
“1- Ermeni halkının ve hem ulusal hem de insani haklarının tecavüzüne karşılık tüm zararlarının tanzimini
2- Ermeni halkının kilise, manastır ve kiliseye ait diğer mülklerinin, ruhani, kültürel değerlerin derhal iadesini.” talep ettiler.
Kaynak : Lilit Gasparyan ( Ermenistanlı Türkolog ve gazeteci- Agos Gazetesi ve bir dönem Zaman gazetesi yazarlarından… Ermenistan Editörü ) ‘’Repair Armanian-Turkhısh Platform’’ adlı Site’de yazmış… Makalenin başlığı ‘’ Soykırıma dair Ermenistan’da adalet talepleri ‘’
İkinci resme tekrar dönmek üzere üçüncü resme geçelim.
Üçüncü resimde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ( O dönem için ) olan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye, Ermenistan ve tüm dünyada yaşayan Ermenilere hitaben bir konuşma yapıyor. Ne zaman? 24 Nisan 2014 Tarihinde. Yani Ermeniler için Soykırımın 99. Yılı, Türk Milleti içinse Milli Egemenliğe geçtiğimiz 23 Nisan 1920 nin 93.Yıldönümünden bir gün sonra.
Tam olarak diyor ki:
Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.
Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. Atalarımızın dediği gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir.
Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir.
Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir. Fakat 1915 olaylarının Türkiye karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline getirilmesi de kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiseler, hepimizin ortak acısıdır. Bu acılı tarihe adil hafıza perspektifinden bakılması, insani ve ilmi bir sorumluluktur.
Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır. bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir.
Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir. Bu anlayışla biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların kullanımına açtık. Bugün arşivlerimizde bulunan yüzbinlerce belge, bütün tarihçilerin hizmetine sunulmaktadır.
Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak tarihin de doğru anlaşılması için ilmi ve kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemiştir. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.
Kaynak: Dönemin tüm gazeteleri.
Bu konuşma bazılarına göre Ermeni istek ve taleplerine karşı yapılmış harika ve dahiyane bir siyasi manevradır. Bazılarına göre ise Ermenilerin ‘’ Büyük Ermenistan’’ idealine yapılmış olan en büyük katkıdır, dolayısıyla tam bir ihanet belgesidir.
Kimilerine göre Lord Curzon’un Lozan Antlaşmasından sonra söylediği ‘’ Şimdi verdiklerimizi siz ekonomik yönden zayıf düşünce tek tek geri alacağız’’ sözü gerçekleşmektedir çünkü Türkiye şu anda ekonomik olarak en zayıf dönemini yaşamaktadır. Kimilerine göre de Türkiye, tarihinde gördüğü göreceği en büyük ekonomik gelişmeyi yakalamıştır. Başbakanın söyledikleri ise Ermenileri biraz daha oyalayıp diğer sorunları halledebilmek için zaman kazanma atağından başka bir şey değildir.
Kimilerine Göre Recep Tayyip Erdoğan, Damat Ferit Paşa’nın ta kendisidir. Kimilerine göre Atatürkten sonra bu milletin başına geçmiş olan en büyük lider, hatta dünya lideridir.
2. Resme tekrar geri dönelim.
Başbakanımızın o konuşmasından çok kısa bir müdet sonra. 19 Eylül 2014’de Ermeni Soykırımı tazminat araştırma grubunun son raporu yayınlandı. “Ermeni soykırımına yönelik adil çözüm-tazminat” başlıklı rapor aşağıdaki önerileri sunmaktadır.
1-Ceza
“Ermeni soykırımının asıl suçluları artık hayatta değiller, yargılanamazlar, dolayısıyla bu maddeyi uygulamak mümkün değil”
2-Tanımak, af, eğitim ve anma
“Türk hükümeti ve suç birliği içinde olan sivil toplum kuruluşları, soykırımı resmen tanımalı ve af dilemeliler”
3- Ermenistan’a ve Ermenilere destek
“Uzun vadeli iyi yaşam koşullarının sağlanması amacıyla Türk devleti siyasi veya farklı konularda Ermenistan’a ve tüm dünya Ermenilerine destek olmalıdır”
4- Türkiye’nin normalleşmesi
İnkâr politikasının tamamen sonlandırılması ve Türkiye’de yaşayan Ermenilerle diğer uluslara saygı ortamının oluşturulması gerekir. Bunun dışında Türk devleti tüm kültür ve eğitim kurumlarından Ermeni karşıtı söylemleri ve soykırımın ideolojik ve pratik izlerini tamamen silmelidir. Örneğin Türk ceza kanununun 301. Maddesi. ( TCK 301. MADDE: Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama ile yargılananlar cezalandırılır.
(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi 1. fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.)
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
5- Mülklerin iadesi ve mülk kaybı, ölüm ve zulmün telafisi.
70 milyar $-105milyar $ arası değer belirlenmiştir.
Araştırma grubu, başkan Woodrow Willson’ın yargısal kararıyla ( Wilson İlkelerinden bahsediyor burada) belirlenmiş alanın siyasi değişimini(transfer) en doğru şekil olarak düşünmekle birlikte alternatif arayışını da sürdürmektedir.
Kaynak : Lilit Gasparyan ( Ermenistanlı Türkolog ve gazeteci- Agos Gazetesi ve bir dönem Zaman gazetesi yazarlarından… Ermenistan Editörü ) ‘’Repair Armanian-Turkhısh Platform’’ adlı Site’de yazmış… Makalenin başlığı ‘’ Soykırıma dair Ermenistan’da adalet talepleri ‘’
Dördüncü resme geçelim.
30 Mart 2014 Yerel seçimlerinden sonra milletvekilliğinden Ağrı İlimiz Belediye başkanlığına geçiş yapmış olan Sırrı Sakık bir açıklamada bulunuyor: ‘’Ağrı’dan Kazım Karabekir’in adını sileceğim’’ Niye peki? Ne yapmış Kazım Karabekir ki adı Ağrı’dan adı silinecek?
Sırrı Sakık sözde Kürt. Kürtlerin demokratik (!) hakları için mücadele veriyor (!) Bu durumda Kazım Karabekir’in Kürtlere kötülük yapmış olması gerekiyor. Oysa tam tersine Kazım Karabekir Doğu Anadolu’yu Ermenilerden temizledi dolayısıyla da daha ziyade Kürtlerin canını kurtardı Ermeni çetecilerden. Ayrıca Ne Koçkiri ayaklanması,Ne Şeyh Sait İsyanı, Ne Ağrı İsyanları ne de Dersim Ayaklanmasının bastırılmasında herhangi bir rolü olmadı, olduysa bile hiç bir zaman bir Sakallı Nurettin Paşa, Topal Osman, Sabiha Gökçen gibi rol almadı Kürt isyanlarının bastıtılmasında. Dolayısıyla bir Kürt’ün Kazım Karabekir’in adını Ağrıdan ya da bir başka yerden silmesi için hiç bir sebep yok. Tabii ki kişi gerçekten de Kürt ise. İşte bu şüphemizin cevabını da yine Sırrı Sakık bizzat kendisi veriyor.
Beşinci resimde açık açık dile getiriyor: ‘’Anamız Kürtse babamız Ermenidir’’ Diye.
Evet…Bu beş resmin bize anlattıklarına bakacak olursak 2105 yılında önümüzde çok çok tehlikeli günler bizi bekliyor. 2015 önemli bir yıl. Çünkü sözde Ermeni Soykırımının 100.Yıldönümünde dünya haritalarında Büyük Ermenistan Devletini görmek istiyor Ermeniler.
Görür mü peki? Eğer bu gün olduğu gibi o gün de Türk Milletinin %49 u diğer kısım olan %51ini Koyun, sığır, öküz, g.t kılı, daha da ileri giderek, satılmış, yalaka, ve daha daha ileri giderek hain olarak görürse; Ülkenin %51, diğer kısım olan %49unu çapulcu sürüsü, dinsiz-imansız, ayyaş takımı, darbelerden ya da şehit kanından beslenen, asıl vatan hainleri olarak görmeye devam ederse olmaması için hiç bir sebep yok. Hele bu arada Türkiye bir savaşa girerse kesinlikle bu gün askere, polise taş ve molotof atanlar , yakıp yıkanlar o gün doğrudan doğruya arkadan kurşun sıkacaklarına ve Türk Milleti hâla ‘’ Başörtüsü dinin icabı mı yoksa bir siyasi simge mi?’’ tartışmasını devam ettiriyor olacağından Büyük Ermenistanın sözde Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümünde içimizdeki Ermenilerin ( Kürt kimliğindeler şimdilik ) de yardımıyla kurulmaması için hiç bir sebep yok.
Ve işin kötüsü nedir biliyor musunuz?
Ünlü Türkücü Sümer Ezgü ‘’ “Yugoslavya parçalanırken halkın biz evde dizi izliyorduk” Dediklerini söylüyor. Korkarım Türkiye parçalanırken bizler de ya televizyonlarımızda dizi seyrediyor olacağız ya da bilgisayar başında aşk acıları içinde kıvrım kırım kıvranıyor veyahut birbirlerimize kapak yapacak söz ve cümleler arama telaşında…
Denilebilir ki.’’ Sen ne halt ediyorsun peki? Farklı mı davranıyorsun? Akşama kadar bilgisyar başında ahkam kesmekten başka yaptığın bir halt mı var?
Ne yani ben bir başka ülkenin halkından mıyım? Ben de sizlerden biriyim. Siz ne yapıyorsanız ben de onu yapıyorum. .
YORUMLAR
İyi ki bizden farklı yurdunu düşünen bu konuda, birlik beraberlik ve sözde ermeni soykırımı konusunda
halkı aydınlatanlar var.
Tüm halkı oyalama taktiklerine, vurdum duymazlıklara rağmen Türk milleti uyanacak.
Ermeni soykırım yalanı ve diğer konulardaki gerçekler inkârcıların yüzüne çarpılacak.
selâm ve sevgilerimle..
Hocam bu son olaylara karışanların çoğunun ermeni olduğu kanısındayım sırrı sakık ben kürdüm dese bile kürt mü olur pkk denilen terör örgütü ermenidir kürtçülük adı altında eylemlerini gerçekleştiriyorlar bdp de ermenilerden oluşmuş bir partidir ben asıl kürtlerin bu kadar vahşi olacağına ihtimal vermiyorum ve o kadar olay çıkaranlar ermenidirler sizinde tırnak içinde belirttiğiniz gibi Ama demeden de geçmeyeceğim asıl kürt vatandaşlar işin gerçeğini gördüğünde kendi yerlerini savunacağına inanıyorum çok yerinde bir hatırlatma yazısıydı kaleminize emeğinize sağlık saygılarımla
Bu memleketten parça koparma işi,
öyle tere yağdan kıl çeker gibi olamayacak gibi geliyor bana.
Enteresan milletiz biz çünkü.
Bir saat önce hararetle dizi seyrederken,
bir saat sonra elde silah vatan savunmasında olabiliriz.
Başka milletlere benzemediğimiz de bir realite.
Hele de vatan söz konusu olursa.
Diyeceğim şudur aslında;
saçma sapan adamlarız belki ama,
vatanı için ölüme gidecek kadar sevgi besleriz gönlümüzde.
Yani,
her şey bir yana,
kanla alınan vatanı,
kansız vermeyiz gibi geliyor bana.
Önce savaş,
sonra bölünme.
Hayatta kim kalırsa, memleketin sahibi o olur.
Bu günlerde,
güney sınırlarımız civarında,
ilginç olaylar gelişmekte.
Bir kıçı mokul örgüt, tüm dünya milletlerine kafa tutuyor.
Demem şu ki,
öyle lafla peynir gemisi yürümüyor.
Bu ülkeden toprak koparabilmek için, maça sıkı olmalı.
İlginç bir yazıydı hocam yine.
Bu Ermeniler var ya,
fazla takmamak lazım.
Hiç bir şey yapamazlar bize.
Bizler kendi kendimizi yemez isek tabi ki.
Sami hocam Böyle önemli bir konuyu emek vererek yazıp bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim Yüreğinize sağlık..
Hocam Ülkemizde siyaset vatan ,millet için yapılmıyor, günü birlik çıkarlar üzerine kurulu. Mevcut hükümetten tutun muhalefetine kadar.. Hal böyle olunca da olan millete özellikle de Vatana oluyor.. Üniversite bitirmiş, makan mevki, sanatcı olmuş insanlar ülkemizi yöneten siyasetçilerin isimlerini bilmedikce isimlerini sorduğunda dizilerde oynayan aktör olarak cevap vermeleri. ülkemizin sonunun nereye gideceğini göstermektedir..
Ermeni konusuna gelince. PKK terör örgütüne destek veren, siyasi kanadı bir ermeni lobisidir, bu siyasi partide Kürt olan kişiler TÜRKÇE'yi güzel konuşamazlar BDP'nin vekillerinden yola çıkarsak LEYLA ZANA ve AHMET TÜRK kürt diğerleri Ermeni asıllı , yerleşim olarak doğuanadolu ve güneyanadolu da 1915 yılında bir gecede TÜRK kimliği alan bu ermeniler bugün TÜRKİYE Büyük millet meçlisinde sözde kürtdistan nidaları atarak asıl amaçlarının büyük Ermenistan olduğu anlaşılmaktadır....
Ülkemizdeki %51 ile %49 za geliince ''ben %50'' ende zor tutuyorum diyen zihniyetin hiçmi suçu yok.. Bana oy veren vatan evladı da vermeyen vatan haini derse öteleştirirse eee birileride 49 za sahip çıkmaya çalışacak ya da içinden bir grubu mevcut hükümete karşı vatanda karğaşa çıkarmasını sağlayacak...
Dediğiniz gibi yazacak çok şey var..
Biz sizi okumaya devam edelim..
Saygılarımla.. Baki selamlar..
Ermenilerin 1915'te Amasya'da çıkarttıkları büyük yangının belgeleri gün yüzüne çıktı.
Türk askerleri, Yemen, Çanakkale, Irak, Filistin, Galiçya ve Kafkas gibi cephelerde savaşırken, silahlı eylemlere başvurarak devleti zaafa uğratıp bölünmeye yönelik saldırılar başlatan Ermeni azınlıktan suça iştirak edenlerin "tehcir" adı verilen zorunlu göçe tabi tutulmaları sonrası Amasya'da çıkardıkları büyük yangının belgeleri trajik durumu gözler önüne serdi.
Amasya'da da Tehcir uygulamasına tabi tutulan Ermenilerin ayrılmasından bir müddet sonra, hain bir plan yapan bir grup Ermeni'nin Ramazan ayında iftar saatinde kasten büyük bir yangın çıkardıklarını belirten Araştırmacı-Yazar Hüseyin Menç, "Amasya'da 14 mahalle ve 2binden fazla dükkan, ev ve birbirinden kıymetli yazma eserlerin bulunduğu Abdullatif Efendi Kütüphanesi'nin yanmasına sebep olan hadisede yangının ilk çıkış yeri olan Kuyumcular Çarşısı ile birlikte Selağzı, Dere Mahallesi ve Sultan II.
Bayezid Camii civarı tamamen yanarak enkaz haline geldi" diye konuştu.
Yangını söndürmeye çalışan şehir sakinlerinin, başarılı olamayınca kurtarabildikleri kadar eşyalarını şehre hakim muhitler olan Çakallar Tepesi'ne ve Amasya Kalesi'ndeki mağaralara taşıdıklarını vurgulayan Menç, tam bir felaketin yaşandığı 20 saati aşkın süren yangında, Amasya'nın yüzlerce yıllık geçmişine şahitlik eden ve içlerinde salınarak gezen gelinlerin, otoriter aile reislerinin ve çocuk seslerinin yankılandığı konakların devasa boylara çıkan alevlerin arasında eriyip gittiğini dile getirdi.
Yangının, Amasya Tümen Komutanlığı'ndan 22 Temmuz 1915 tarihinde bağlı bulunduğu Sivas 10. Kolordu Komutanlığı'na "çok acele" olarak gönderilen şifreli telgrafta rapor edildiğini ve Sivas'taki 10. Kolordu Komutan Vekili Yarbay Pertev tarafından da İstanbul yönetimine gelişmeler hakkında daha sonra ayrıntılı şekilde bildirileceği kaydı ile "çok acele" telgraf çekildiğini belirten Araştırmacı-Yazar Menç, "22 Temmuz 1915'te Ermeniler tarafından yakılan Amasya bir kül yığını haline getirilmiştir. Savaşların
getirdiği yokluk ve diğer öncelikli tedbirler sebebiyle Amasya'da adeta sefalet yaşandı. Bundan dolayı Ermeni terörünün külleri 1945 yılına kadar tam 30 yıl Amasya'nın orta yerinde kaldı. Ermenilerin Amasya'da iftar saatinde çıkarttıkları yangın, ihanetin en acımasız ve ibret verici bir hadise olarak tarihteki yerini aldı" şeklinde konuştu.
Yangın sonrası şehrin büyük bir bölümünün yerle bir olduğuna dikkat çeken Menç, ele geçirilen belge ile fotoğrafın ihanetin vesikası olduğunu kaydetti.
******************
İŞTE belgenin adresi: Amasya Tümen Komutanlığının 22 Temmuz 1915 tarihli Sivas 10. Kolordu Kumandanlığı'na "Çok Acele" diye çekilen telgraf. Bir kopyası şahsımda olan bu belge Genel Kurmay Başkanlığı'nın Arşivinde A-1/2, D. 86, F: 3 dosya kaydı ile dosyadadaır. Ayrıca çok merak ederseniz Genel Kurmay Başkanlığı'nın İnternet Sitesi'nde "Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri" dosyasına bakabilir. Bunla da yetinmezseniz "huseyinmenc.com" adresinde belgenin orjinaline ve olayların gerçekleşmesi hakkında yazılanlara göz atmanızı tavsiye ederim.
Hüseyin Menç
Bu zamanda yaşananların bazılarının ülkeyi bölme çabasından başka bir şey olmadığını biz biliyoruz da insanlara anlatamıyoruz. Okumayı araştırmayı sevmeyen, bilmeyen bir milletiz. Yaşamadan aklımız başımıza gelmiyor, gerçi o da unutuluyor da. Ermeni'leri boşa mı sürdü devlet, rahat dursalardı ya.
sami biberoğulları
Ben bu sitede tam 28 bölüm yazı yazdım bu Ermeni meselesi ile ilgili olarak. Belli dostlardan başka okuyan olmadı.
Yazımda bahsettiğim o Repair Armeno-Turkhısh Forma gittim. Adamlar taa 1960 dan beri Soykırım denilen bir hikayeyi tüm dünyaya kabul ettirmeye başlamışlar ve 1973te bunun ilk meyvelerini toplamaya başlamışlar. Biz ne yaptık peki? 1974 yılında güya Tarih Öğretmeni olarak yetişmek üzere Edebiyat fakültesi tarih Bölümünde öğretim gördüm. O dört sene boyunca bir tek saat olsun Ermeni meselesi ile ilgili ders görmedik dersem sanırım durumun vahametini anlarsınız.Tarih öğretmeni oluyorsunuz ama Ermeni meselesini öğretmen olduktan sonra öğreniyorsunuz. Feci bir şey bu.
Dersim isyanını öğretmen olduktan yıllar yıllar sonra duyuyorsunuz, Ağrı İsyanları hakkında hiç bir fikriniz yok ve okullarda verdiğiniz dersin adı Milli TARİH ( Bir dönem öyleydi adı )
Söylenecek şey çok da kime?
Selam ve sevgilerimle.